MEHMET ALİ BAL
15 Temmuz Darbe Girişimine Dair Bir Analiz
Aziz Milletimiz ve Devletimiz 15 Temmuz günü çağın Hasan Sabbah'ının üniformalı teröristleri tarafından menfur ve alçakça bir saldırıya maruz kalmıştır. Devlet hiyerarşisinin ve kanunlar nizamının dışına çıkmış bu Haşhaşi, savaş donanımlı ve üniformalı grup gizli ilişkiler ve yapılanmaların eseri olan tipik bir Cunta Darbesine tevessül etmiştir. Ne mutlu ki, devlet büyüklerimiz de milletimiz de ilk anlardan itibaren bu alçak saldırıya boyun eğmemişlerdir. Derhal karşılık verilmiş, hızlı bir refleksle Polis ve askeri birlikler müdahale için hazır hale getirilmişler, milletimiz ise görevlilerden önce Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısına uyarak darbecilerin karşısına geçmişlerdir.
Sokaktaki insanımızdan TV çalışanları gibi meslek sahiplerine; kahraman il emniyet müdürlerinden polis görevlilerine; canı pahasına da olsa ilk anda silahını çekip darbeci generali vuran özel harpçi kahraman astsubayımızdan yollara kendilerini ve tanklara engel oluşturmak için araçlarını kullanan belediye görevlilerine, itfaiyecilere; gece boyu semayı ezan ve salaları ile inleten imam ve müezzinlere kadar geniş yelpazede insanımız o meşum gece görevlerini tamamıyla yapmışlardır.
Malum Haşhaşi yapının son kamikaze intihar saldırısı diyebileceğimiz bu saldırı adeta milletimizin göğsünde sönüvermiştir. Günümüzün en modern harp araçları olan F16’lar, Sikorski’ler milletimizin yüreğine atacak bomba bulamamışlardır. Şehirler bombalanmış, Meclisimiz bombalanmış, MİT’imiz bombalanmış ama bu bombalar yüreklere tesir etmemiştir. Sabah saatlerine doğru çoktan darbe girişimi önlenmiş, birçok faili bizzat milletimiz tarafından enterne edilmiş, ülkemiz genelinde devlet otoritesi sağlanmıştır. Bu yaşadığımız menfur hadise bugüne kadar yaşadıklarımızdan farklılıklar arz etmektedir:
• Bu darbe öz itibarıyla bir tür elit bir çekirdeğin darbesi olmuştur. Söz konusu subaylar bizatihi kendilerini, kendi birliklerine bile yapacakları işi anlatabilecek kadar yürek, cesaret ve haklılıkta hissetmemişlerdir. Diğer yandan, sokağa çıkan asker veya rütbeli şahıslar yapılan işin haklılığı, devlet görevi ciddiyeti, önemi konusunda tereddütte kalmışlardır. Ancak küçük bir azınlık, anlaşılmaz bir kin ve öfkeyle kendi kurumlarını, silah arkadaşlarını, devlet tesislerini hatta milletin bağımsızlığının sembolü olan Meclisi bile bombalamaktan kaçınmamışlardır. Bu nefret siyasetinin ancak küçük bir grupta hâkim olduğunu göstermektedir.
• Daha önceki en hukuksuz darbeler veya girişimlerinde bile asgari bir hukuki çerçeve, milli hassasiyet gözetilmiştir. Ancak, bu darbe girişiminde bırakalım hukuki çerçeveyi ve milli hassasiyeti, insani sınırlar hoyratça aşılmış ve ihanette sınır tanınmamıştır. Darbeyi yapanlar sanki kendileri değil de dışarıdan yönlendirmeli robotik silah sistemlerini çalıştırmışlardır. Bu acıma, merhamet, sağduyu gibi olumlu hislerin yaratacağı fren mekanizmasını oluşturacaktı hâlbuki. Bu olmamıştır. Eğer olmuş olsaydı, hiçbir millet ferdinin yapmayı düşünemeyeceği Meclisi bombalamak gibi şenaat içeren bir eylemi yapmazlardı. Silahsız “Mehmedim! Mehmedim!” diye kendilerine koşan insanlara ateş ettirmezlerdi.
• Siyasi tarihimizde gördüğümüz diğer darbe girişimleri ve kalkışmalardan farklı olarak, yüksek sayıda can kaybı olmuştur. Direnen kahraman asker, polis ve diğer görevlilerinden ve sivil halktan da şehitler tarihe adeta şanlı bir direniş sayfası açmışlardır. Eğer erken önüne geçilememiş olsaydı, bu can kaybının daha fazla olacağı anlaşılmaktadır. Özellikle askeri birliklerin kışla dışarısına halk tarafından ve bazı kahraman görevliler tarafından çıkarılmaması muhtemel büyük can kaybının ve olayların büyümesinin önüne geçmiştir.
• Bu olayda genel asayiş ve güvenlik birimleri ve sorumlularının refleksleri son derece yüksek, etkili ve zaman ayarlı olmuştur. Buna karşın, spesifik istihbarat çalışmalarıyla yetkili birimlerin notları yüksek olmamıştır. Bu çapta bir hareketliliğin tespit edilememiş olması, ancak hareket ettiklerinde tespit ve teşhisin yapılabilmesi vahim bir nakısadır.
• Genel güvenlik ve asayiş birimleri demişken şunu da vurgulamak gerekir: Milli düzeyde milletimizin ana omurgası nasıl önemli ise askeri yapımızda da Kara Kuvvetlerimizin ne derece önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Darbe girişimine katılmayan Kara Kuvvetleri birlikleri ve makamları aslında son derece kritik “Önleyici” bir fonksiyon ifa etmişlerdir.
• Tüm büyük olaylarda olduğu gibi bu olayda da Sayın Cumhurbaşkanının yüksek liderlik yeteneği ön plana çıkmıştır. Hiç telaş ve şaşkınlık göstermeden derhal “Sokağa çıkın ve demokrasinizi koruyun” mesajını vermesi, süreci büyük bir soğukkanlılıkla yönetmesi ilerde ders konusu olacak hususlardır. Bu aynı zamanda O’nun demokrasiye ve halkına inancına göstermektedir.
• Aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanının perspektifiyle aynı perspektifte Sayın Başbakan Binali Yıldırım’ın konuşması ve nihayetinde koruma faaliyetleri yürüten ekibin ciddiyeti, gizlilik kurallarına uyması, akılcılığı ve soğukkanlılığı takdire şayandır. Bu arada, Marmaris’te otelde çatışırken şehit olan iki yerel polisimizin de kahramanlığını unutmayalım. İstanbul Emniyet Müdürü sayın Mustafa Çalışkan'ı köprü üstünde gelen ateşten korumak için önüne geçmeye çalışırken kurşun yiyen kahraman korumayı da. Büyük olaylar büyük ihanetleri de ortaya çıkarırlar, büyük kahramanları da.
• Halen sokaklar ve meydanları dolduran milletimiz demokrasiye sahip çıkmaktadır. Ancak, bu toplu gösterilerin yanında, muhtemel kışkırtma, suikast, saldırı gibi nitelikli eylemleri yapacak özel eğitimli grup ve ekiplerin tespit ve imhasında özel dikkat gösterilmelidir. En azından, darbe girişimi sonrası istihbarat ve terörle mücadele ile yetkili uzman birimlerin müteyakkız olmalarında fayda vardır. Zira içine girdiğimiz süreçte bu kısımda sayılan risklerin önem kazanacağını düşünmekteyim.
• Bu darbe girişimini diğer darbe girişimleri veya darbelerden ayıran bir ilginç ayrıntı, bu hadisenin yurtdışı medyasındaki hüsnü kabulüdür. En sureti haktan görüneni bile darbeyi bir yandan dil ucuyla eleştirirken diğer yandan da değişik yollarla korumaktadır. Hemen ardından da derhal normalleşmeye dönülmesi çağrısı yapılmaktadır. Elbette ki normalleşmeye dönülmesi, milletimizin huzur bulması bizim de en birincil arzumuzdur. Ancak, böylesi bir kalkışmanın hak ettiği ölçüde telin edilmesi, vicdanlarda tam anlamıyla alçakça bir girişim olarak yer alması lazımdır. Aksi takdirde, yani biz millet olarak tam karşısında olduğumuzu ifade etmezsek gelecekte başkaları da aynı yolu kullanma cesaretini gösterebilirler. Bunu da yurt dışı medyaya karşı kuvvetle savunmak gerekir. Eğer muhataplarımız bize kapalı iseler en azından milli düzeyde bu kabulü sağlamak icap eder.
• Darbeye karşı milletimizin gösterdiği tepki, bir daha artık bu yola başvurmanın yollarını neredeyse tamamıyla kesmiştir. Bu bizim için yüksek değerde bir hayati kazanımdır. 1990’lı yıllardan itibaren söylenmeye başlanılan bu hususun bu netlikte reddedilmesi, gerçek planda kabul görmemesi artık millet olarak demokrasiye sahip çıkabileceğimizin kanıtıdır. Bu aşamadan sonra, iş büyük oranda devletin yetkili kurumlarına düşmektedir. Milletimize kast edecek yıkıcı faaliyetlerle etkili bir şekilde mücadele edilmesi, yabancı devletler kaynaklı yapıların veya politik uygulamaların teşhisi ve uygun siyasi projelerle etkisiz kılınması bu kurumlarımızdan beklediğimiz en önemli görevdir. Zira son darbe bir kere daha göstermiştir ki, böylesi olaylar vesilesi ile Devlet ve milletimize dışarıdan nüfuz edilmek istenmektedir. Bu da bir Devlet ve millet için en önemli değerin, yani bağımsızlığın tahribine yol açmaktadır. Bağımsızlığın kaybı ise devletin fiziki varlığına son vermeden manevi varlığına net bir şekilde son verilmesi demektir.
Allah’tan diliyorum ki, devlet ve milletimizin bağımsızlığına, milli birliğe ve huzura, kurumlarımızın içinin boşaltılmasına ve işgaline, milli değerlerimizin tahribine yönelik her türlü içten ve dıştan kaynaklanan yıkıcı, bozucu ve dönüştürücü politika uygulamaları ve faaliyetlere bir daha hiç fırsat verilmesin.