5. Geleneksel Sanatlar
Tasarım Yarışması
Geleneksel sanatları yarınlara taşımayı amaçlayan “Geleceğin Ustaları” Geleneksel Sanatlar Tasarım Yarışması’na başvurular başladı.
Doç Dr. Süleyman Berk koordinatörlüğünde, alanında ustalaşmış 41 ismin jüri koltuğuna oturacağı yarışmada yüzlerce eser sahibi, hüsn-i hat, tezhip, minyatür, ebru, cilt, çini, kalemişi ve kat’ı olmak üzere 8 ayrı geleneksel sanat dalında birbiriyle mücadele edecek.
Zeytinburnu Belediyesi tarafından bu yıl 5’incisi düzenlenen “Geleceğin Ustaları” Geleneksel Sanatlar Tasarım Yarışması’na katılımlar başladı.
Ana temanın “Sadakat” olduğu yarışmada amaç, Türkiye’de özellikle son 12 yılda geleneksel sanatlara karşı artan ilginin devamını sağlayıp, sanata gönül veren insanları bir araya getirmek.
İslam sanatları olarak da bilinen hüsn-i hat, tezhip, minyatür, ebru, cilt, çini, kalemişi ve kat’ı alanında düzenlenen “Geleceğin Ustaları” Geleneksel Sanatlar Tasarım Yarışması’na son katılım tarihi 30 Aralık 2017 Cumartesi.
Yarışmaya sadece bir eserle ve bir dalda katılabilecek olan ustalar, eserlerini 01-30 Aralık 2017 tarihleri arasında teslim edebilecek.
Yarışma Dalları
Kaynaklarda genellikle “cismani aletlerle meydana getirilen ruhanî bir hendese" şeklinde tarif edilen hat sanatı, bu tarife uygun bir estetik anlayış çerçevesinde yüzyıllar boyunca gelişerek günümüze ulaşmıştır.
İstanbulumuz Osmanlı'dan beri bu sanatın merkezidir. "Kur’an, Mekke'de indi, Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı,” denmesinin sebebi de bu sanatın İstanbul'da mükemmel bir şekilde icra edilmesi ve şehre mührünü vurmasıdır.
Mana itibarı ile altınlamak anlamına gelen tezhip , Türklerin orta asyadan göçü ve islamiyeti kabulüyle duvar resmi olarak kullanılan tasarımlar , Türklerin yazıya ve yazmalara verdiği önemle bir kitap sanatı olarak sanat tarihimizdeki yerini almıştır.
Yazma eserlerin etrafına yada yazı aralarındaki boşluklarda, levha olarak yazılan hat istiflerinde, Murakkalarda Hilye-i şeriflerde farklı farklı dönemlerde ve farklı farklı üsluplarda karşımıza çıkmaktadır. Tezhibin bilinen eski örnekleri 12. Ve 13. Yy da Selçuklu dönemindeki yazmalarda karşımıza çıkar. İlham kaynağı örnekleri ise 8.ve 9. Yy’a tarihlenen karahoça ve bezeklik mağarası duvar resimlerinden başlar Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Beylikler dönemi, Erken dönem ,Bayezit ,Fatih Dönemleri . 16. Yy klasik dönemle taçlanmıştır. Daha sonra Osmanlının duraklama ve gerilemesiyle üsluplar etkilenmeye , sonrada değişip farklılaşmaya başlamıştır. Bu değişim daha ziyade batı etkisiyle klasik tezhibin rafa kaldırılıp barok ve rokoko üslupları yerini almıştır.
Bu dönem Süheyil Ünver hocaların, Rikkat hanımların ,Muhsin Demironat hocaların ciddi çalışmaları araştırmaları ve yetiştirdiği talebeleri ile son bulmuş ve Tezhip sanatı yeni anlayışlar ve serbest tasarımlarla eski canlılığını kazanmaya başlamıştır. Saray sanatı olan tezhip günümüzde üniversiteler ve kurslar sayesinde her sanatseverin ulaşıp eğitimini alabileceği bir sanat dalı olmuştur.
Tezhip sanatını günümüze taşıyan ustalar ve sanatkarların belli başlı isimleri ise Baba Nakkaş, Hasan Bin Abdullah, Karamemi, Şahkulu, Ali Üsküdari , Abdullah Buhari ,Osman Yümni, Seyyid Ahmet Ataullah, Rikkat Kunt ,Muhsin Demironat dır. Tezhip yapan kişiye bayan ve erkek olması ile değişen müzehhib (erkek) ve müzehhibe(bayan) denir. Tezhiplenmiş esere ise müzehhep denir.
Günümüz sanatçılarının en büyük şanslar ciddi manada kaynağa ulaşabilmeleri ve istedikleri hocalardan feyz alabilmeleridir. Şunu unutmamak gerkir ki . sanat iyi bir işçilik değil Sanatkarın ruhundan kopan onun gölgesi olan tasarımlarındadır. İyi işçilik çıkarmak yerine eserlerle yoğurulup pişmek gerekir.
Minyatür; en basit anlamıyla elyazması kitaplarda, metnin anlaşılmasını kolaylaştırmak ve konuyu zenginleştirmek amacıyla incelik ve büyük bir titizlikle yapılan küçük boyutlu resim sanatına verilen isimdir. Kelimenin kökenine baktığımızda adını küçüklüğünden aldığını düşünebiliriz. Fakat bir görüşe göre, Orta Çağ Avrupasında elyazması kitapların, sayfa başlarındaki harflerin kurşun oksit (latince adı "minium" dur.) ile kırmızıya boyanarak süslenmesinden dolayı bu adı almıştır. Nihayetinde adı nereden gelmiş olursa olsun geçmişte "nakış" ya da "tasvir" dediğimiz kökleri milattan öncesine dayanan bu sanata biz bugün "Minyatür" diyoruz.
Doğu ve batı minyatürü resim sanatı yönünden hemen hemen birbirinin aynı olsa da renk ve biçim açısından ayrışır. Asıl amaç kitapları resimlemek olduğu için klasik minyatürlerde öykü, olay ya da bilgi,resim diliyle aktarılır. Türk-Osmanlı minyatürüne gelecek olursak, esas olarak İslam dünyasının görsel geleneğine bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu dünyada gelişmiş, çeşitlenmiştir. Kitap resminin temel anlatım dilinin ilkelerini izlese de, bu ilkeler Osmanlı beğenisine uyarlanmış, İmparatorluğun geniş coğrafyasının ve komşularının resmetme tarzlarından etkilenmiş, Osmanlı sarayının kendine özgü çoğulculuğuyla özgün bir resim dili yaratılmıştır.
Günümüze gelindiğinde Minyatür sanatçılarının, hem kullandıkları sanat malzemelerinde hem de üsluplarında yenilikçi bir çaba içerisinde olduklarını görmekteyiz. Yeni teknik ve imkanlar ile Minyatür artık kitap resmi olmanın ötesine geçip, sınırlarını zorluyor. Çağdaş minayatür sanatçıları bu eşsiz mirasa sahip çıkarken, vizyon ve cesaretleriyle yeni ufuklar açma peşinde. Yeni nesillere doğru bir biçimde aktarabildiğimiz ölçüde de ilerlemeye devam edecek.
Ebru sanatının nerede ve ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak 13. yüzyılda Türkistan’da, Semerkant'ta ve 14. yüzyılda İran’ın doğusundaki Herat Yöresinde yapıldığına dair bazı kaynaklar bulunmaktadır. Ebru da aynen kağıt gibi ipek Yolu ve diğer ticaret yollarını kullanarak doğudan batıya yayılmıştır.
Tarihi tesbit edilmiş en eski ebru 1447 yılına ait olup, Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır. Osmanlı döneminde birçok ebruzen yetişmiştir. Bu dönemde ebrulu kağıtlar devlet belgeleri ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmıştır. Buradaki başlıca amaç estetik değerlerin yanı sıra tahrifat girişimini engellemektir ki; bugün çek, senet ve kağıt paralar üzerindeki karmaşık desenlerin mantığı buna dayanmaktadır.
Türk süsleme sanatının önemli bir kolu olan çini sanatı Orta Asya dan Anadolu ya özellikle mimari süslemenin bir parçası olarak gelmiştir. Anadolu Selçuklu devletinde teknik ve renkler gelişmiştir. Osmanlı döneminde sıraltı tekniği kullanılmış, bu tekniğin getirmiş olduğu kolaylıkla motifler zenginleşmiştir.
Fatih döneminde yapılan mavi-beyaz çiniler son derece kaliteli ve porselen etkisi vermektedir .Bu dönemde evani denilen kullanım çinileride gelişmiştir. Osmanlı çini sanatının en parlak dönemi 16.yy ortalarında üretilen iznik çinileridir. Kabarık mercan kırmızısının uygulandığı bu çiniler yaklaşık 70 yıl üretimde kalmıştır.17.yy da Osmanlı İmparatorluğunun maddi ve siyasi durağanlığı çiniyede yansımıştır bu dönemde iznik çini atölyeleri kapanarak üretim merkezi Kütahya olmuştur. Günümüz Kütahya ve İznik çiniciliğinde yeni yöntem ve yorumlarla üretime devam edilmektedir.
Yazının, taşınabilir malzeme üzerine yazılmasından itibaren, yazı metinlerini bir araya getirme, bağlama, bütünleştirme ve bu yazı bloğunu korumak için çeşitli kaplama teknik ve malzemeleri kullanılmış ve halen kullanılmaktadır.
Uzun bir zaman dilimi içinde çok değişiklik göstermese de, kullanılan araç-gereç, malzeme ve buna bağlı olarakta süsleme özellikleri bölgesel kültür etkileri ile ustanın teknik ve sanatsal becerisi sayesinde gelişmiştir. Bu gelişim sadece kitap sanatlarına yansımayıp sivil ve resmi mimari, diğer sanat/zanaat dalları ile yaşamı da etki altına almıştır. Aşağıda isimlerini andığımız medeniyetlerin sanata dair aktarımlarını, hepimizin malumudur ki, bir çok sanat dalında ve örneklerinde görmekteyiz.
Kitap kapları da bu sanatsal örneklerden sadece birisidir. Bu sanat dalının örnekleri, kütüphane ve müze arşivlerimizi hem zenginleştirmekte hem de bir çok farklı süsleme teknik ve özellikleri ile adlandırılmakta ve korunmaktadır. Kütüphanelerimiz; Abbasi, Memluk, Selçuk, Şiraz, Herat, Safavi ve Osmanlı gibi bir çok güçlü medeniyetin en güzel ve en etkili kitap sanatları.
Bu zenginlikten yola çıkarak, günümüzde yoğun bir ilgiye sahip olan kitapçılık ile ilgili sanat dallarında, hem geniş kitlelere ulaşabilmesi hem de özgün yeni tasarımların oluşması için ilgili kurum ve kuruluşların önemli desteklerini görmekteyiz. Elbette sanat yüzyıllardır desteklenerek gelişmiştir. Sanatçıya ya da ustaya düşen ise bu desteği en iyi bir şekilde kullanarak sanat ahlakı yüksek yeni sanatçıların yetiştirilmesinde ve eserlerin ortaya çıkmasında kılavuz olmaktır.
Kalemişi, Uygurlardan günümüze Türklerin klasik sanat dallarından biri olup, kendine has kuralları ve geniş uygulama alanları olan önemli bir sanat dalımızdır. Sıva üzeri, taş üzeri, kumaş üzeri, deri ve ahşap üzeri kalemişi olarak çeşitlendirilebilir. Dini, askeri, ve sivil mimaride yapının kullanılış amacına göre üslup ve şekil almıştır.
En eski örneklerine Orta asyada Karahoça ve Bezeklik mağralarında rastlanır. Dış etkenlerden ve bilinçsiz yenilemeden kaynaklı tahribatların sebebi ile günümüze eski dönemlere ait çok az sayıda orijinal örnek ulaşabilmiştir. Teknik olarak yan geçirgen kağıtların üzerine yapılan tasarımlar iğne ile delindikten sonra kömür tozu konulmuş bir kese yardımıyla tamponlanarak duvara geçirilen desen çeşitli boyalar ve fırçalar yardımıyla uygulanır. Kalemişini uygulayan kişiye KALEMKAR tasanmını yapıp uygulayan kişiye ise NAKKAŞ adı verilir.
Kalemişi daha fazla göz önünde bulunan bir sanat dalı olduğundan diğer sanat dallarımızada ilham kaynağı olmuştur. Kalemişini bilmeyen bazı kişi ve sanatkarlar bu sanatı Tezhibin kabası olarak tarif ederler ki çok yanlıştır. Ne tezhip kalemişinin küçüğü nede kalemişi tezhibin kabası yada büyüğüdür. Kalemişi kendine has kurallar ihtiva eden bir sanat dalımızdır.
Günümüzde yetişmiş kalemkar ve nakkaş ihtiyacı had safhadadır. Bir elin parmaklarından bile azdır demek tam yerinde olur. Bunu üniversitelerimizde ana sanat dalı açarak ve mimarlık fakültelerinde ders olarak okutularak aşmak mümkün olabilir. Belediyelerin ve vakıfların açmış olduğu iki yada üç kurs ki, bu doğru bir rakamdır, buda bizi mutlu etse de yetersiz kalmaktadır. Mekana mana veren sanat dediğimiz kalemişi, eğitimsiz kişiler tarafından yapıldığında mekan manasını kaybeder. Umalım ki yetkililer bir çaresini bulsunlar.
Bir yazı, motif, manzara,kağıt deri, ebrulu kağıt, desenli kağıt oyularak, kesilerek, kat kat yapıştırılarak elde edilen eserlere KAT’I adı verilmektedir.
Bu süsleme sanatı özellikle kitap sanatlarının gelişmesinde önemli bir görev üstlenmiştir.
Bugünkü modern sanatlarda kolaj tekniğinin atasıdır.
Sadakat sanata bürünüyor
03-13 Ocak 2018 tarihleri arasında seçici kurulun toplanacağı yarışmada, sonuçlar 15 Ocak 2018 Pazartesi günü açıklanacak.
Detaylı bir elemenin ardından dereceye girmeye hak kazanan sanatkârların ödül ve sergi töreni ise 24 Şubat 2018 Cumartesi günü gerçekleştirilecek.
Uluslararası katılıma da açık olan yarışmaya herhangi bir yaş ve eğitim sınırı olmaksızın tüm amatör ve profesyonel sanatçılar katılabiliyor.Her yıl farklı bir temayla sanatseverlerin karşısına çıkan geleceğin ustaları, bu yıl “Sadakat” temasını işleyecek.
8 ayrı dalda ilk 3 dereceye giren ve teşvik ödülüne layık görülen isimlerin ödüllendirileceği yarışmada birinciye 12 bin TL, ikinciye 8 bin TL, üçüncüye 6 bin TL, teşvik ödülüne layık görülen ilk iki sanatçıya ise 2bin TL para ödülü hediye edilecek
“Her şey bitecek ama kültür sanat kalacak”
Belediye olarak kültür sanat etkinliklerinin, toplumsal dönüşüme ne denli katkı sağladığının farkında olduklarını belirten Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın:
“Periyodik aralıklarla gerçekleştirdiğimiz kültürel etkinlikler ve eğitimlerin yanı sıra 5 yıldır Geleceğin Ustaları Geleneksel Sanatlar Tasarım Yarışması’nı düzenliyoruz.
Yarışmaya olan katılım her sene giderek artıyor, seçim işi zorlaşsa da bu durum bizi memnun ediyor.
Yarışmaya uluslararası sanatçıların, akademisyenlerin katılım göstermesi ve kültür sanat kurumlarının projeyi desteklemesi bizim için gurur verici bir durum.” ifadelerini kullandı.
Ödül alan eserler sergilenecek
Yarışmada dereceye giren sanatçılar, para ödülünün yanı sıra 24 Şubat – 2 Mart tarihleri arasında Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde eserlerini sergileme fırsatını da yakalayacak.