Nun Sırrı Gereği Çaycı Atanma Talebi

HÜSEYİN KAYA
Nun Sırrı Gereği Çaycı Atanma Talebi
 
“Mevzu memleket ve millet olunca gerisi teferruattır.” derler ya.
 
Bunu daha yeni bildim.
 
Bilebilmek için, beni yanlışa saptırmayan memleketime ve milletime yanlış yapma fırsatını vermeyen Rabbime hamd ediyorum.
 
Kötülükten sakınabilmem için bu âcizi,” kendini kaybetmemek kalesinin” mahkûmu olmamı sağlayana şükürler olsun.
 
Telaşlı hallerim, yetersiz aklım ve işe yaramaz önerilerim de olsa hep iyi şeylerin oluşmasına sebep olmanın cehdinden başka bir şey değildir ömrümün hikâyesi.
 
Bu yüzden itildiğimiz, sövüldüğümüz, ciddiye alınmadığımız, yolumuzun kesildiği, soruşturulduğumuz, yalnız başımıza kaldığımız, zulme uğradığımız bir köşeye sıkıştırıldığımız da oldu.
 
Ne oldu bilmiyorum ama hep bir fırsatla yolumuzdan dönmemeye sebep bir imkân yol arkadaşımız oldu.
 
Küstük, öfkelendik, kızdık ama o kadarla kaldık. Orda kalmak da büyük bir rahmetmiş şimdi daha iyi anlamış olduk.
 
Bir yerden engellendik bir daha büyük bir engeli aşmaya sebep başka kapılar açıldı önümüze.
 
Özgünlük düşmanlığının mağduru bir ben değilim elbette. Nice sözlerini ifade etmeye bile tenezzül etmeyen yiğitler vardır. Ben onların yiğitliğinin gölgesinde muhabbet edebilme imkânından başkaca bir şey değilim.
 
Velhasıl memleketim ve milletim yine çok zor zamanlardan geçmekte.
 
Kendime ifade etmekten korktuğum aylardır bilinçsizce dolaştığım zamanların tam ortasındayız.
 
Yaşadıklarımızı tekrarlamak örneklemek endişelendiriyor buna teslim olmayacağız elbette.
 
Harçlığımızı yurt dışına gönderen bir babanın mirasını ahrete taşımaktan başkaca davası olmasın ben denen zavallının.
 
“Meselelerimiz”  başlığında iki yıldır düşünüp, sorup biriktirip sonra bir düzene sokmaya çalıştığım malzemeler. Notlar, yazılar, dosyalar hepsini durumun aciliyetine binaen bir tarafa bırakıyorum.
 
İşte bunları da yaşadığımız aciliyetler nedeniyle kuzusuna kıyan bir canavar edasıyla ve can havliyle yapmak zorunda olduğumu biliyorum.
 
Acilen toparlanmaya, makulü görmeye ve vasat bir tutuma ihtiyacımız var.
 
Helak edilmenin simülasyonu sanki her gün karşılaştığımız.
 
Toprak Karun’u aşağı çekiyor gibi görüyorum, komisyonu almış bir muhafazakârın arsızlığında.
 
Kazanmanın ki kim kazanırsa kasansın neyi kazanırsa kazansın bütün bir millet olarak kaybetmeye sebep olacak şuursuzlukla kuşatılmış olduğunun sesleriyle uğulduyor kulaklarım.
 
Hakikat, kendisinden başkasına naz edilmesine bile tahammül etmeyen biricik gerçeğimizdir.
 
Hakikat yanlışa meylederek test edilemez.
 
Aksi halde büyük bir tehlike bırakır yurdumuza.
 
Oysa bize bahşedilen nimetler hakikatten sapmakla külfete dönüşüyor.
 
Terk ediyorum beni de memnun edecek tumturaklı meseleleri.
 
Dünyalık adına makam, mal ve süslü ne varsa aidiyet içinde olduğumuz hiç bir kurumun ve kişinin hatırlamaması ne büyük bir tehlikeden korumuş bizi.
 
Buda sizin payınıza düşen diyen kimsenin olmaması, sizi de şuraya layık gördük diyen bir dilin ebediye kadar ortaya çıkmaması ne kadar büyük bir talih olmuş bizim için.
 
Ne oldu da fark edilmeden yaşadığımız gerçeğin bizi tepetaklak edeceğini fark edebildik.
 
Bunun cevabının azıcık farkında olarak şöyle demek gerek.
 
Derken eleştirileri, hataları, beklentileri, sıranın kimde olacağının neyin maliki olduğumuzun bir anlamı yok.
 
Nereye varmak istiyorsun yine çok anlaşılır olmayan bir telaşla diyeceksiniz.
 
Neden ötede işinize yarayabilecek yoksunluklarınızı açığa çıkarma gafleti içindesiniz.
 
Neden memnun olduğunuz ve şükrettiğiniz bir yaşamı sürdürmek konusunda sessiz bir memnuniyetin devamından yana değilsiniz.
 
Bütün siyasetnameleri okudum da geldim. Satır satır beden dilime işlemek için ayna karşısında çalıştım da geldim.
 
En sonda kendime Danyal (as)’ı örnek aldım.
 
Bir gün kral önde teba arkada uzun bir yolculuğa çıkıyorlar. Danyal (as) arkadan sırdan biri gibi yürüyüp duruyor. Halk Ey Danyal sen kavmin ulularındansın neden yürüyüp duruyorsun kralın yanında değilsin diyor. Cevap çok manidardır. ”Belki krala halkın faydasına memleketin faydasına olacak bir şeyi kızdırmadan, usulüne uygun söyleyebilirim diye yoldayım diyor.”
 
İşte tebaadan biri olarak kime ne kadar ulaşacağını bilmediğim bu yazı da benim yürüyüşümdür.
 
Nedir durumumuz?
 
Bu vatanda , suyu toprakla evlendiren ve nice hayatlar kurmamıza sebep olan temel paradigmamız büyük bir yara almıştır. Nefsimizden ve kibrimizden kaynaklanan bir bombayla kendimizi imha etmek üzereyiz.
 
Kutsal kitap “Yakında bilecekler. Hayır yakında bilecekler.” emri ile bizi uyarmaktadır.
 
O halde ne diyoruz?
 
Gafletin bilinçli bir istikrara adım attığı bugünlerde; günlerdir sözü geçer, itibarı devam eden, ülkede önemli görevler üstlenmiş siyasetçi, bürokrat, ilim adamı, kanaat önderi kimi yakaladıysam tarif edilmiş telaşlarımı bir bir anlatıyorum.
 
Hiç çekinmeden kaba ve pervasız bir şekilde hem de.
 
Sorumluluk sahiplerinin gayretleri ve başarıları kadar zaaf ve hataları da var diyorum.
 
Yaşadığımız şartlarda sizlerin de payı var.
 
O halde akli selim düşünmek zorundayız.
 
Şimdi somut önerilerime geçiyorum.
 
Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum.
 
Lütfen kabinede esaslı bir değişiklik yapınız.
 
Bu değişikliği İstanbul seçiminden önce yapmanız hayırlı olur diye düşünmekteyim.
 
Yeni kabineye, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Bülent Arınç gibi yola beraber çıktığınız tecrübeli arkadaşları davet ediniz.
 
Hatta öncelikle mübarek Ramazan ayında bu yakın arkadaşlarınızı davet edip bir iftar sahur yapınız önce. Sayın Gül, Davutoğlu, Arınç, Babacan kıymetli siyasilerimiz bu buluşmaya nefsinizi bir tarafa bırakarak siz de katkıda bulununuz.
 
Birbirine benze danışmanlarınızı çeşitlendiriniz. Örneğin Birgül Ayman Güler’e davette bulununuz.
 
Yine ittifakın sadece siyasi sorumluluğunu değil iktidar sorumluluğunu da paylaşması için Sayın Bahçeliyi Başkan yardımcılığına davet ediniz.
 
İstanbul seçimleri ile ilgili sonucun çokta önemli olmadığını ifade ediniz. Belirsizliğin giderilmesinden başka bir anlam ifade etmediğini açıkça tekrarlayınız.
 
Adaletin işleyişi ile ilgili yeni bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç olduğuna dair evleviyetle bir istişareye ihtiyaç olduğunun görülmesi gerekir.
 
Terörle mücadele meselesinde yumuşaklık terör tertipçisine değil bütün bir halkın kötü hatıralarını silecek bir derinliğe hitap etmelidir.
 
Ekonomik faaliyetlerle ilgili milli seferberlik anlayışı içerisinde kendi olanaklarımızla yeniden ihya olacağımızı ve bunun önemli bir zorluğu barındırdığını ve özgürlüğümüzün bu zorlukla ortaya konacağını pratikte göstermeliyiz.
 
Savunma sanayiindeki projelerimizin acil olanlarını öne çekip sayısını bir süreliğine azaltmalıyız.
 
Cezaevi yapımını derhal durdurmalı tutuklamaların etkinliğini hürriyeti bağlayıcı bir yöntemin dışına çıkarmalıyız.(Bazı suçlar istisna kalmak kaydıyla)
 
Daha somut önerilerden biri. Komünist ülkelerin bir bir yıkıldığı dönemde komünizme bile kendi anlayışımızın katılmasıyla oluşan iyiliğin örneği Tunceli’nin başkanını tebrik ediniz.
 
İstanbul’un Belediye başkan adaylarını davet edip istişare ediniz.
 
Son önerim bir talep olsun.
 
Şahsımı da en iyi yaptığımı düşündüğüm iş çay demleme olduğu için çaycı olarak görevlendiriniz.
 
Selam ve hürmetlerimle.
 
Kalın sağlıcakla.
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir