İSMAİL GİRAY
Market Raflarında Yükselen Edebiyat
Son zamanlarda market raflarını süsleyen kitapların sayısı bir hayli artmaya başladı. Hangi markete girsek, bir kitap reyonuna rastlar olduk. Her gün biraz daha tüketim toplumu haline gelmemizin tabii bir sonucu olarak; marketler, kitabın da en ucuz ve en kalitelisini satmak konusunda oldukça büyük adımlar atmaya başlar oldu!
Marketler, çağımız insanın hayatında vazgeçilmezler arasına gireli çok oldu. Yalnız gıda ihtiyacını değil; aynı zamanda giyim, teknoloji, kırtasiye gibi birçok ihtiyacın da karşılandığı bir alış-veriş merkezi haline gelerek, tek çatı altında toplanmış pazar keyfiyeti de kazandı. Bu, hızla gelişen, büyüyen ve önüne gelen her şeyi yutan dehhame sektör, çok gecikmeden kitap dünyasına da el attı! Yazarının kim olduğunun ve ne yazdığının pek de önemsenmediği, yalnızca satılmasının gaye edinildiği birçok kitap, market raflarında yerini aldı. Bununla paralel, kazanç elde etme noktasında marketlerle hemfikir olan yeni bir yayıncılık furyası ve yazarlık dalgası da başladı. Hatta öyle ki marketlerde imza günü düzenleyen yazarlar bile var artık.
Bu market güzeli eserlere kısaca göz atacak olursak; kapak tasarımından iç sayfalarına kadar tam bir fiyasko olduğuna peşinen hükmedebileceğimiz birçok kitabın mevcut olduğunu kolaylıkla fark edebiliriz. Hiç bir edebi, estetik yanı olmayan, derdi ıstırabı çekilmemiş, sonu başı belirsiz cümlelerle yüklü, kâğıt israfından ibaret kitapların sayısı bir hayli fazla maalesef… Bir de Türk ve Dünya Klasikleri ile dini bir takım kitapların da yerleştirildiğini görüyoruz raflara. Başlangıçta hoşnut olabilirsiniz ama incelemeye koyulduğunuzda yine bir hüsran yaşıyorsunuz. Çünkü “bu kadar da olmaz” dedirten cinsten, kitabı okunmaz kılan, öyle amatör hatalar, öyle kusurlu dizgiler var ki ne diyeceğini, nasıl tepki vereceğini bilemiyor insan. Çağın şartları ve alışık düzenin vurdumduymazlığı gereği marketlerden kitap temin edilmesini bir şekilde içimize sindirebiliriz belki ama özensiz, tutarsız, mizanpaj ve editoryal yönden birçok hata ile yüklü olarak okurlara sunulmasını kabullenmek, oldukça güç!
Elbet oldukça düzenli, tertipli ve içerik olarak kaliteli kitaplar da var; ama (tüketilmesi için yazılanlar müstesna) kitabın bir asaleti vardır; zor yazılır, kolay tüketilmez. Tüketilebilen bir malzeme değildir kitap. Bu yüzden tüketimin sebil haline geldiği yerlerde ve kabullenilmesi güç hatalarla okuyucuya sunulması, -öyle veya böyle- kitaba da, yazara da, okuyucuya da saygısızlıktır! Çünkü kitaplar, kendi başına bir devlettir ve hiçbir yaptırımın, hiçbir sömürgenin himayesinde kalamaz; kalmamalıdır da! Kendi mekânlarında, kendi iklimlerinde, hatasız, günahsız sayfalarıyla dokunulmalıdır onlara…
Fakat mevcut durumu göz önüne bulundurunca; yakın gelecekte marketlerin, kitabın da “en iyisini ve en kalitelisini” satarak, kitabevlerini de bünyesinde eriteceğini kestirmek hiç de imkansız görünmüyor! Nitekim bu karlı ticaret, yalnız “no name” isimlere bir kapı açmakla kalmadı; bazı popüler yazarların ve yayınevlerinin de ilgisini çekmeyi başardı ve onlar da market zincirleriyle anlaşmalar yaparak yarı fiyatına kitaplarını satmaya başladı…
Popüler kültüre karşı bir insan değilim; ama “çok kitap okunduğu için” yahut da “okurun kolayca ulaşabilmesi için marketlerde kitap satılıyor” yanılgısına kapılacak kadar iyi niyetli de değilim! Zira bu durum, çok kitap okunduğunu değil, kitabın ticari bir meta haline gelerek ne kadar değersizleştiğini gösteriyor!
Gerçi, bugün, bütün bir ömrünü kapitalizmle mücadeleye adamış Nazım Hikmet’in kitapları bile bir bankanın yayınevinden çıkarken; bazı Nazımcılar bile banka yayınevleriyle çalışırken; yayınevlerinin, biraz daha fazla kazanmak için koskoca yazarların kitaplarını cep-boy bastırıp, indirimli fiyat etiketiyle market raflarında satışa sunarken; marketlerde kitap satılmasından rahatsız olmak, üzüntü duymak çok mu marjinal bir tutum oluyor, bilemiyorum!