Sevgiliden Ayrı Kalmak Değil midir Ölüm

MUSTAFA ORAL
Sevgiliden Ayrı Kalmak Değil midir
Ölüm Denilen O Son Ada?
 
Bugün günlerden aşk.
 
Bu günlerde buralara hiç yağmur yağmıyor.
 
Bu günlerde buralara senden hiç mektup gelmiyor.
 
Sana onlarca mektup yazdım. Bu günkü diğerlerinden daha farklı olacak. O günlerde aşkı besleyip, büyüten bir heyecan yağmuru kalbimin her yerini her gün uğrun uğrun ıslatırdı. Bu gün ise o yağmurun büyüttüğü aşk bahçesinin gölgesinde karanfiller açtıran mektuplar yazmak hevesi damarlarımı zorlayıp duruyor. O gün aşk beni uçurur, evlere sığmaz, kalbinin sokaklarına beni çıkaracak aşk sağanaklarında dolanır dururdum. Şimdi ben aşkı ellerimin arasında, kanatlarımın altında taşıyorum. O gün aşk beni taşırdı; bu gün ben aşkı taşıyorum. O gün aşk beni uçururdu; bu gün ben aşkı. Ben aşkı yendim ve sana teslim oldum. Bu şehrin sokaklarında o günlerde seni arardım. Bu gün sana yol oldum. Şimdi seni her zaman yanımda, şuramda, kalbimin yanı başında taşıyorum.
Sevgiliden Ayrı Kalmak Değil midir Ölüm
Kâbe rengi gözlerin
 
Zaman ne de çabuk geçiyor. Sen benim hayatımda bir tortusun. Kalbim bir ırmaktı. Dünyanın birçok güzelliği o ırmağın içinden geçti de tortu olarak sen kaldın geriye. O tortu Hacer-ül Esved olup kalbimin Kâbe’sinin en nadide, en nurlu yerine bir karanfiltaşı gibi gelip durdu.
 
Gözlerin… Ah Kâbe rengi gözlerin işte o tortuydu; gelip kalbimin iki yanına kuruldu. Ben artık bütün kâinatı senin gözlerinle görüyorum. Ben artık bütün kâinatta seni görüyorum. Nasıl bir ırmağın gözleri tortudur ve tortularla gökyüzündeki yıldızları selamlarsa, sen de kalbimin gözleriydin ve kâinatımın göğündeki yıldızları selamlardın. Adı karanfil olan yıldızları… Bir gün senin yıldızın olmayı hak edeceğimi, en azından bunun için çaba harcayarak hayatımı hitama erdireceğimi bilmeni isterim.
 
Dört bin yıllık aşk geçmişimin bütün boyutlarını artısı ve eksisi ile sorgulamadan yaşadığında günübirlik yaşayan bir insan olarak nitelenmeyi hak edebileceğini bilen birisi olarak şunu diyebilirim ki, yarın dünden daha güzel olacak.
 
Ben bir güneşe doğru yol aldığımı bilmekteyim. Yolda bir Ay ile seninle karşılaştım. Bir Güneş oldum gölgende. Seninle tanıştığımda damarlarıma Ay’ın ışığı şavkıdı. Kanım damarlarımdaki yolunu bulup akmaya başladı. Kalbimin etrafında sur gibi dizilen damarlarımın tıkanıklığını giderdin. Kanımın yolu açıldı da senin ayaklarına kadar vardı. Ayaklarına kapandım. Senden aşk dilendim. Zaten ben senden uzaklaştıran yolları hiç sevmedim. Sen benim sana varışlarıma, yalvarışlarıma cevap veren parmağına bir nisan günü bir nişan yüzüğü takmayı ne çok isterdim. Seni tanıdıktan sonra senden ayrı kalmak yüzük parmağımın kopması, damarlarımın tıkanması, rüyalarımın kanaması anlamına geliyordu. Sen o anlarda benim ne kâbuslar gördüğümü bilemezsin.
 
Aslında benim hayatım hep bir yolculuk oldu. Bir gün büyük bir yazar olursam bunu yolculuklara borçlu olduğumu hiç ama hiç unutmayacağım. Zira ancak ızdırap ve aşk insanı yazar kılabilir. Benim için ızdırap senden ayrılma haliydi ve ben aşkı ve ızdırabı aynı anda yaşadım da bütün bunlardan hiç pişmanlık duymadım. Sen benim rüyalarıma ağan, kalbime yağan bir karanfil yağmuruydun da damarlarımdaki bütün tıkanıklığı alıp götürdün. Artık bir gaz lambasının isli camının ardından değil de kâinata ayna olan bir kalbin gözüyle kâinata yani sana bakıyorum. Gözlerinin içine gizli gizli baka baka büyüdüm ben ve bir gün kalbinin büyüdüğünü, kalbime ağdığını gördüm. Kalbimde yıllardır biriken karları ve buzları erittin bir güneş gibi. Sen bana güneş oldun. Ne güzel, ne güzel…
Sevgiliden Ayrı Kalmak Değil midir Ölüm
Aşk keskin bir bıçaktı
 
Burada günlerimi okuyarak geçirmeye çalışıyorum. Hayatımda ‘çok sıkıldım’ dediğimi hemen hiç hatırlamıyordum. Ama 3 yıldır artık bazen söylüyorum. Hayatın faniliğini, senin yokluğunu hatırladıkça ihtiyarladığımı hissediyorum. Bu duygu ile bazen dualar ediyorum: Rabbim ben ayrılıklara dayanamıyorum. Her yanım kırıklarla dolu. Daha fazla kırılmak istemiyorum. En çok razı olacağın zaman ve zeminde beni huzuruna al…
 
Senden ayrılırken kahroldum. Son defa Şeyh Edebali Türbesine gittim. Burada sabahlara kadar senin için ettiğim duaları hatırladım. Senin yerine Şeyh Edebali ile vedalaştım. Öyle zordu ki ayrılık. O an bütün dünyayı ateşe verebilirdim. İnsan birinin değerini ayrılırken, ayrıyken ve kavuştuğunda daha iyi anlıyor.
 
Aşk keskin bir bıçaktı. 7 yıl aşkınla bileylemiştim kendimi. Şimdi bıçak da, biley de körleşti. Damarlarımdaki kan kesildi.
 
Irmak yatağından ne kadar çok su akarsa tortu o kadar artar ya sana karşı hissettiğim aşk da öyle artıyor işte. Bir gün o tortu dağ olacak. Ben her akşam ve sabah zirvesine çıkacağım. Oradan selamlayacağım seni. Bilmiyorum, Şey Edebali de alır mı selamımı.
Sevgiliden Ayrı Kalmak Değil midir Ölüm
Erkeğin aşkı yıllar geçtikçe artarken, kadınınki azalıyor
 
Bunu biliyorum. Benim için gözyaşı dökmüş, dualar etmiş bir kadının her hali güzeldir, sevilmeye layıktır. Ben seni yazarken güzelleşiyorum, yazarken ben, “ben” oluyorum. Yazarken seni yaşıyorum. Ben “sen” oluyorum. Sen de yaşarken ve yazarken güzelsin. Bir mektup da sen yazsan bana. O zaman daha da güzelleşeceğini bir bilsen, bir bilsen.
 
Burada her şey yolunda sayılır. Yağmurlar yolunda akıyor. Karlar usulünce yağıyor. Çocuklar tam zamanında ağlıyor. Ne yağmurları ne de karları ne de çocukları kimse yolundan ayıramıyor. Ben de sana doğru çocuklar gibi ağlaya ağlaya yola çıktım. Yürüdüğüm yollar şehirlerden geçmiyor. Zamandan bir yol benimkisi. Zaman da yağmurlar ve karlar gibi geçip gidiyor; kimse engel olamıyor, olamayacak da. Yağmurlar yağmaktan, karlar ağmaktan, çocuklar ağlamaktan yorulmuyor ama artık ben yoruldum. Artık dinlenmek, duyulmak istiyorum.
 
Yokluğun her şeyi içine alan bir “hiç”
 
Burada senden başka hiçbir şeye ihtiyacım yok. Çayım sağımda, kırmızı kitaplarım solumda. Bir sen yoksun. Yine de benim için yaptığın ve yapamadığın her şey için teşekkür ederim. Şu dünyada sevdiceğim olmasaydın bile saygıyla anacağım biri olurdun. Ben bir zamanlar nasıl dua ederdim biliyor musun? “Allah’ım Karanfilimi, sevdiceğimi benim bir şeyim et. Ya eşim, ya annem, ya kızım ama muhakkak bir şey et. Şimdi sen benim neyim oluyorsun biliyor musun? Her şeyim. Şimdi her şeyim olan senden başka hiçbir şeye ihtiyacım yok. Ama sen yoksun işte. Yokluğun her şeyi içine alan bir “hiç”.
 
Benimle olan ilişkinde benim bir yazar duyarlılığına sahip ve iyi rüya yorumlayan biri olduğumu hiçbir zaman unutma. Ben bir insanın benimle ilgili içinden neler geçirebileceğini hissedebilen biriyim. Seni senden daha iyi tanıyorum. Lütfen beni üzecek, kıracak şeyler düşünme, söyleme. Her şeyin olumlu tarafından bakmaya çalış. Sen Hz. Hatice (ra) olursan Hz. Mustafa (sav) gelir seni bulur. Sen Hz. Hatice olmaya çalış. O zaman beni Mustafa (sav) olarak göreceksin yanında. Ayrılıklar bizi yoruyor ama biz çağın Hz. Hatice’si (ra) ve Hz. Mustafa’sı (sav) olursak birbirimizde ve birbirimizle dinlenebiliriz. Hiçbirimizin eksiği bitmez ama bizim birbirimize karşı aşk ve merhametimiz bitmemeli.
 
Ben senden razı oldum. Senin gibi birini Rabbim bana sevdirdiği için şükrediyorum. Şükretmesini, sabretmesini ve her an Rabbimizi ve Rabbimiz için birbirimizi aşkla sevmeyi bilelim. Yarınların neler göstereceğini bilemeyiz. Bir gün, bu gün çok istediğimiz, dualar ettiğimiz durumlara geldiğimizde bunu hak etmiş ve buna hazırlıklı olan insanlar olarak o anı yaşayalım. Bunun yolu da sabır ve şükürden geçiyor. Benim dünyanın malında, mülkünde gözüm yok. Biz Peygamberimiz ve Hz. Hatice’den daha fazlasını istememeliyiz. Dualarımızda ‘Hz. Mustafa (sav. ) ve Hz. Hatice (ra) senden ne istemişse biz de senden onu istiyoruz’ diyebilmeliyiz.
 
Dualarımız birbirimizin kalbine merhemdir
 
Uzaktayız. Dualarımız birbirimizin eli-ayağı oldu. Bizi birbirimize yaklaştırıyor. Leyla ile Mecnun’u düşünelim. Musibetlerde ve ayrılıklarda kendimizden daha kötüsünü düşünüp sabredelim. Mutlulukta da bizden daha az olanları düşünüp şükredelim. Daha fazla mutluluğa ihtiyacın var. Bu belli ama bunu sana tek başına hiç kimse, hiçbir şey sağlayamaz. Ben de. Sen dünyada çok az şeyi değiştirebilirsin. Oysa bakış açını daha kolay değiştirebilirsin. Olaylara farklı yönlerden bakarak kendini düzene sokup daha fazla mutlu olabilirsin. Manevi olarak açlığını gidermen ve kendi kendine yetmeyi öğrenmen gerekiyor.
 
Sen ve ben sahabeler kadar zorluk yaşamadık. Onlar kadar imanlı da değiliz. Ama bu çağın sahabesi olmak gibi bir şansımız var. Dünyanın peşinden koşarak kalbimizi yormayalım. İş olacağı yere varır. İnsan kaderini değiştiremeyebilir belki ama şükrünü ve sabrını artırabilir. Şu dünyada iki şeyi öğrenmeye çalışıyorum: Şükür ve sabır. Galiba bütün çözüm bu iki kelimede. Bunları beraberce gerçekleştirebiliriz. Bu dünyada edindiğimiz her dünyalık omzumuza binen yük, kalbimize vurulan pranga. Ne o yükü atabiliyorsun ne de o prangayı çözebiliyorsun. İki kişinin kalbine aşkı ancak Allah koyabilir. Her gittiğimiz yerde kalbimizin bir parçasını bırakmamalıyız.
 
Barla’da ölmek istiyorum
 
Barla Dağlarında yapayalnız gezen Bedii’in gelecekle ilgili planı yoktu. Benim de yok. Bazen sonsuz bir yalnızlığı özlüyorum. Barla’ya yerleşip ölümü beklemek istiyorum. Bayram Yüksel ile Ali Uçar arasında, Sıddık Süleyman’ın yanıbaşında bir yerlere defnedilmek istiyorum. Ama sen önümde aşılmaz bir kale gibi duruyorsun. Sheakspear gibi ‘Vazgeçtim dünyadan” dediğimde sen gözlerimin önüne geliyorsun, tekrar dünyaya dönüyorum.
 
Bu gece teheccüdde dua ettim. Rüyamda seni gördüm. Sensiz gecen günlerde beni ayakta tutan tek şey rüyalar. Hep uyumak, rüyalarda seni görmek istiyorum. Sen de rüyalarında beni gör. Teheccüde kalktığında rüyalarımda seni görmem için dua et olur mu?
 
Bu mektubu kısa tuttum. Ama sen uzun uzun yaz bana. Şeyh Edebali’den, bahçesindeki kuşlardan, Dursun Fakıh’tan ve türbesindeki ergüvanlardan bahset. 10 yıl sonra doğacak olan gözleri Bosna mavisi, saçları Üsküp sarısı, yüzü Selanik beyazı olan, elleriyle Ege’nin zeytin yapraklarını saran kızımızdan bahset.
 
Aşkın bende gün geçtikçe kök salıyor.
 
Seni seviyorum senin beni sevebileceğinden daha çok.
 
Seni özlüyorum senin beni özleyebileceğinden daha çok.
 
Sana karşı bu sevgi ve özlemim Allah’ın bana verdiği bir nimet olarak biliyorum ve bunun için şükrediyorum.
 
Hoşça kal karanfilim, hoşça kal.
 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir