İSMAİL OKUTAN
Bir Gecekondu |ÖYKÜ|
Karanlık bir mahfile dönüşüyordu günün o vakitleri. İçinde anlamsız bir huzursuzluk vardı. Yüzü tedirgin ve bezgindi. İşten yeni gelmiş, dinlenmek için yılgın argın bir şekilde kanepeye uzanmıştı. Bu sırada telefonu çaldı ama kalkıp bakacak gücü bulamadı kendinde. Telefonu uzun uzun çalmaya devam etti. Oturduğu yerden merakla uzanıp telefonunu eline aldı. Ekranda Ahmet yazdığını görünce yüzünü bir gülümseme kapladı.
Alo efendim Ahmet, Ne kadar zaman oldu görüşmeyeli? Seni defalarca aradım ama telefonlara bir türlü cevap vermedin, çok endişe ettim o yüzden, sen nasılsın, iyi misin?”
"Biz iyiyiz, çok şükür, sen nasılsın, sen de iyi misin?”
"Evet, evet, çok şükür, bir sıkıntım yok. Sen ne yapıyorsun görüşmeyeli, bir ihtiyacın, bir eksiğin var mı? Yapabileceğim bir şey varsa söyle bana.”
"Bir ihtiyacım, eksiğim yok abi, çok teşekkür ediyorum, günlerin güzel olsun, hoş ve hoşnut olasın," dedi utanarak samimi ama tereddütlü bir sesle.”
Ahmet’in sesindeki tereddüttü anlamıştı Recep, titreşimi almıştı, aslında bir sıkıntısının olduğunu ama söylemek istemediğini anlamıştı. Rahatlatmak ve konuşmasını sağlamak için bir kez daha sordu:
“Anladım Ahmet, sen yine de biraz daha düşün, bir şey söyleyeceksen söyle, şükürler olsun ki yardım edecek imkânlarımız var, sakın çekinme."
"Peki o zaman, bir isteğim var aslında ama utanıyorum söylemeye. Şimdiye kadar hep yardım ettin bize, Allah senden razı olsun. Biliyorsun yıllardır kirada kalıyorum. Üç katlı binanın giriş katında ben oturuyorum. Üst katta oturan ev sahibi orta kattaki dairesinin kirasını üç bin lira yapmak istedi, kiracı bu parayı ödeyemem diyerek daireyi boşaltmak zorunda kaldı. Aynı daireyi başka biri üç bin liraya tuttu. Şimdi de benim kiramı üç bin liraya çıkarmak istiyor. Yan tarafımızda kiralık bir gecekondu var, bin lira istiyorlar. Acaba oraya çıkayım mı diye düşünüyorum ama karar veremiyorum, sana sormak istiyorum, senin fikrine ihtiyacım var," dedi utangaç ve çekingen bir edayla.
"Hiç düşünme güzel kardeşim, bence sen o gecekonduyu tut ve bir an önce oraya taşın. Üç aylık kiran da benden olsun. Sen tasalanma hiç."
"Allah razı olsun, tamam o zaman, öyle hemen yapacağım, bir kaç gün içinde taşınırım gecekonduya."
Recep, bir sabah uyandığında yer yerinden oynuyordu. Daha bir kaç gün önce arkadaşını aramıştı. Ne yaptı diye düşünürken işte şimdi şafaktan önce yeryüzü şiddetli bir sarsıntıyla sallanıyordu, depremin vurduğu, yıktığı bölgede bulunan arkadaşı geldi aklına hemen. Kıyamet gibi haberler, görüntüler akıyordu her taraftan, ülkenin bir kesiminde şiddetli deprem olmuştu. Acıyla kıvranarak, yüreği kanayarak izliyordu, Hemen telefonuna sarılarak arkadaşını aradı ama cevap alamadı bir türlü, defalarca aradı cevapsız kalan her arama içine bir ateş gibi düşüyordu, bir fay hattı geçiyordu sanki içinden.
Felaketin üzerinden dört gün geçmiş fakat ne yapsa ne etse bir haber alamıyordu arkadaşından. Artık umudunu tam kesmişti ki dördüncü gün nihayet Ahmet’e ulaşabildi. Arama hep aynı aramaydı ama nedense bu kez acı acı çalıyor gibi geldi kulaklarına.
Çok merak etmiş ve korkmuştu, onun hayatı için endişe ediyordu, sesinde Bir titreme vardı yine. İçinde bir sevgi oluştu, bir kez daha ona karşı.
"Nasılsın Ahmet, çok merak ettim sizi, iyi misiniz, o kadar aradım, aradım ki kalbim sıkıştı, ulaşamadım sana. Durumunuz nasıl, iyi misiniz? Deprem size de vurdu mu, bir sıkıntı, bir kayıp var mı?" bir şey oldu mu size, iyisiniz değil mi?
"Çok şükür iyiyiz abi, bizim canımız sağ, sen de sağ ol, sayende hayattayız işte, ölmedik.
"Ne diyorsun sen Ahmet, neden benim sayemdeymiş, öyle şey olur mu hiç, Allah kurtardı sizi. Benimle ne alakası var ki kardeşim?"
"Alakası şöyle var abi. Hem de çok var. Evimiz tek katlı olduğu için depremde yıkılmadı, biz bir sıkıntı yaşamadık, sen olmasaydın biz o binadan çıkıp bu gecekonduya gelemezdik, belki biz de enkazın altında kalıp ölürdük ama bak işte şimdi biz ayaktayız, ölmedik. Sana en ilginç olan şeyi anlatayım mı abi? Benim kiracı olarak kaldığım o bina yerle bir oldu. Kiramı iki katına çıkarmak isteyen ev sahibinin evi de depremde yıkıldı, eşi ve çocukları enkazın altında kalıp vefat ettiler. Kendisi ise dışarı çıkıp kurtuldu. Şu anda benim evimde misafir olarak kalıyor. Çok pişman olmuş. Yüzüme bakıp utanıyor, dövünüyor ve durmadan söylenip duruyor ama ne fayda.’’
“Sen tasalanma, rahat ol, istediğin kadar, istediğin gibi kal bizim evimizde desem de çok üzülüyor ve kendini affetmiyor bir türlü.”
"Yazıklar olsun bana, ne kadar kötü bir adammışım ben, ben ne yaptım." diyor utançla, ağlayarak dövünüyor, dizlerine vuruyor durmadan. "Ben ne akılsızlık etmişim ne vicdansız, merhametsiz bir adammışım ben, yazıklar olsun bana, yazıklar olsun. Ben hiç iyi bir adam değilmişim meğer’’ deyip duruyor, adam kafayı yemiş gibi.