YILMAZ EKİNCİ
Sözün Sarardığı Mevsimlerden Geldim
On dördünde gördü Haydarpaşa garında denizi
Küçük elleri sabahın alacasında zerdali taşırdı şehre
Katığında tulumpeyniri ve ekmek
Yüzünde bir sır parçası
Dokunsan
Kanadı kırık bir serçe idi
Uçurumun kenarında güneşin doğuşunu beklerdi.
Renklerin sarardığı bir mevsimde indi şehre
Kalbinin tam ortasında bir fay hattı kırıldı
Soğuk ve ayazdı
Dokunsan baştan aşağı üflet, dokunmasan uzlet
Bekledim sabahlara kadar yüzüme vuran yağmurları saydım
Çetelesini tutmadım aşktan ağrıyan acılarımın
Sağdım ve tuza bandırdım
Herkes bir başkasının varlığı
Ve kendisinin yokluğudur
Işık suya düşünce
Sevdim güller içerisinde bir gülü
Deli dolu mesul ve makul
Bekledim kapı eşiklerinde gelmeyi bilmedi
Ömrümün geri kalan kısmına naatlar yazdım
Kırıldı artık mümkünatı yoktur sevinçlerimin
Med cezir arasında varlıkta yokluğunu gördüm
Uzun süren saatlerin sarkacında
Her insan bir başkasının boşluğudur.
Yarım kalmış bir ömürdü
Aşktan kabuk bağlamış yaralarımı deştim
Denize dilim değdi
Sular kaynadı
Isıttım göğümde göğe değen nefesini
Döndü, “neyleyeyim dividi kalemi
Selamı salacak yar mı kaldı?”
Davetkâr sözlerinde utancımı büyüttüm.
Yürüdüm arkama bakmadan
Suların birbirine karıştığı yerde
Yarım kalmış hayatlar yaşadım
Bir insan kaç bahar bekler bir insanı
Sözünü mermere nakşeden nakkaşı
Narlar çatladığında alnından öpmek ister.