Şiir: Sözün Sırrı

AHMET URFALI
Şiir: Sözün Sırrı
 
Sözlükler şiir terimi üzerinde farklı tanımlar yapmakla beraber; sezgiye dayanan duygu kaynaklı ahenkli sözler olduğu noktasında birleşmektedirler. Arapça olan şiir; bir şeyi inceliklerini kavrayarak bilmek, sezerek vâkıf olmak; uyumlu, ölçülü ve ahenkli söz söylemek, seziş, hissediş, sezgiye dayanan bilgi; duygu ve heyecandan kaynaklanan uyumlu, ölçülü ve ahenkli söz anlamlarını taşımaktadır.
 
Şiir terimi Türkçe’de “yır” kelimesiyle karşılanmıştır. Yır; duygu, imge ve düşünleri anlatış özelliğiyle dile getiren sanatlı söz, yazı, ezgi, türkü, nağme, koşma, koşuk, üzüntü, sıkıntı demektir. Görüldüğü gibi yır kelimesi müzikle şiiri yan yana kullanmıştır. Batı dillerinde şiir (poem); yapmak, imal etmek, yaratmak anlamlarındadır.
 
Şiir, özlem duygularının sözle ifade edilmesidir. Şiir, duyuşun deyiş hâlini almasıdır.
 
Duygu, insanın iç aynasıdır. Hayata dair her şeyi bilip anlamada düşüncelerin yanında duyguların da etkin olduğu bilinmektedir. Duygu; birçok his tezahürlerinin ortak adıdır. Duygunun alt kategorileri uyaranlara verilen tepkilerin adı olarak değerlendirilir. Bazı bilim adamları; duyma, görme, tat alma, dokunma ve koklama duyularının yanında altıncı duyu olarak sezgiyi de almakta, sezginin şiire kaynaklık eden duyu olduğunu bir teori olarak ileri sürmektedirler. Duygular, kalpte değil beyinde teşekkül eder.
 
Duygular, hayallerle güçlendirilerek etki alanı genişletilir. Hayal ise şiirin temel kaynaklarından birisidir. Şiir, dini ritüellerde kâhin ve şamanların sözleriyle ortaya çıkmıştır. Şiir, müzik ve raks uzun zaman varlıklarını birlikte sürdürmüşlerdir. Üçlüden önce raks ayrılmış, ancak müziğin şiirden ayrılması daha uzun zamanlara yayılmıştır. Kaldı ki, müzikle şiir günümüzde de birlikteliğini kısmen devam ettirmektedir.
 
İngiliz Şair Eliot, şiiri en milli sanat olarak niteler. Zira bir milleti, başka bir millet gibi düşündürmek mümkündür. Lakin bir milletin başka bir millet gibi hissetmesini sağlamanın imkânı yoktur. Milli şuurun inşasında şiirin gücü her çağda var olagelmiştir. Ninnilerden destanlara kadar şiirin yüksek ifade ve retorik yeteneği insanları etkisi altına alır. İlk dini ayinlerde şamanlar tarafından söylenen Tanrı’ya yakarış şiirleri o kabilenin ortak edebi ürünü kabul edilirdi. Çağımızda güzel söylenmiş şiirler de geniş kitleler tarafından içselleştirilerek bir sinerji oluşturur. Böylece ortak heyecanlar, duygular birleşerek milli şuur etrafında haleler meydana gelir Şiir, içinden doğduğu her milli dilin en yüksek söyleyiş özelliklerini içinde barındırır.  Dillerin kelime, kelime grupları, söz kalıpları, deyimleri, atasözleri ve söz varlığı içinde yer alan bütün unsurları ayrıntılarıyla işlenir. Yılların birikimiyle kazanılan ölçü, ritim, uyak, edebi sanatlar gibi şiir elemanları nesilden nesile aktarılır.
 
İlk şairlerin kahinler, şamanlar olduğunu söylemiştik. Bu yüzden şairlerde; “tabiatüstü sihri bir bilgiye dayanan sezişler” bulunmaktadır. Divan-ı Lügati’t Türk’te şair yerine kullanılan ozan; “atını devamlı öne geçiren adam.” Anlamına gelmektedir. Dede Korkut ise; “at ayağı külük, ozan dili çevik olur.” diyerek şairliğin bir özelliğini zikretmiştir.
 
Şair, söz sanatçısıdır. Her sanatçının doğuştan getirdiği yeteneklerin yanı sıra ilgi ve alakasını bu yeteneğin üzerinde yoğunlaştırması gerekir. Şair, şiirde güzelliğin manada olduğunu bilendir. Şair; duyguda derin, söyleyişte olgun olabilenlerin adıdır. Şairlik, dizeleri alt alta sıralamak, laf kalabalığı yapmak değildir. Şairlik; sezginin ilhama, ilhamın söze, sözün etkili ve estetik anlatım gücüne yükselmesidir.
 
Ahmet Haşim; “Şair ne bir hakikat habercisi ne belagatli bir insan ne de bir kanun koyucudur. Şairin lisanı, nesir gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın, ortalama bir lisandır.” diyerek şair ve şiir hakkındaki düşüncelerini belirtir.
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir