LEYLA KARATAŞ
Kızıl Örüntülü Akşamlar
Günün pürenine karışınca insan
Süpürülmeyi beklermiş düşünceler
Ah! Dilde başlayıp kaleme vuran, ağrıyan sızılar
Yalanlara köle miydiniz?
Ne vakit kusacaktı koşturan saatlere öfkeyle izan
Gülüyor demişler öyle mi?
Kar izine küser mi hiç su sevdası
Özüne kış düşmüş yeminler sizde
Gebe kalırken ağlayan o minnacık çocuklar
Hardayım bırakın beni
Gecenin izinde kayboluyor kadınlar
Gövdeleri yağmur yaralı
Beklediğimiz hangi renk oyalar ki bizi
Rüzgâra kapılan ölü yapraklara
Diz çökerken yorgun kaldırımlar
Bu ben değilim aynım değil, değilim işte bırakın beni
Soranı olmaz mı? İnsanın
Emzikle uyutulurken masum ruhlar
Balkon demirlerine tüneyen kuşlar
Alı al moru mor o bakışlar
Duvarlarda kapkara bir zulüm
Sevgiye fukara zaman
Hangi gülüşlere yaslasam ki bu başı
Hep dolunayda, tutkular vurulur diş izleriyle
Sevenler Ağlar’ın dudak lekeleri yalan
Yalan söylemler, yalan
Bırakın beni
Sen sabahımın yırtık tülü
Güle sokulurdu ışığında arı
Şimdi balı üşür kızıl örüntülü akşamlarda
Kalemler yanarken orman orman
Hangi ölüm daha içine çeker ki beni söyleyin
Yalan arayışlardaki yüreğimin külü
Siz gördünüz mü hiç
Müstehzi duraklarda ayak tozumu
Eğreti duruyorum öyle değil mi?
Dardayım bırakın beni…