Kirlendik Ey Rabbim Temizle Bizi

MUSTAFA ORAL
Kirlendik Ey Rabbim Temizle Bizi
 
Ev küçük bir kâinat, insan küçük bir ev. Kâinatta ev var, evde insan. Evde duvar, insanda cilt. Evde çatı, insanda saç. Evde kapı, insanda kalp. Evde pencere, insan da göz.  Evde kiriş, insanda kemik. Evde balkon, insanda kulak. Evde mutfak, insanda mide. Evde yatak, insanda rahim. Evde çiçek, insanda çocuk. Evde oturma odası, insanda eş. Evde misafir odası, insanda dost. Evde insan, insanda gönül. Evde sevgili, insanda can. Evde elektrik, insanda aşk. Evde su, insanda gözyaşı. Evde seccade, insanda dua var.
 
Eskiden evlerde “yok” yoktu. Her şey yerli yerindeydi. Kimisi uzakta, kimisi yakındaydı. İnsan kirlendikçe, örselendikçe çok şeyin yeri değişti.
 
Eskiden evlerde banyo yoktu. Halka açık yerlerde hamam olurdu. İnsan daha az kirlenirdi. Haftada bir banyo yapsa yeterdi. Günaha meylimiz arttıkça daha çabuk kirlenir olduk. Hamamı eve taşıdık. Banyo, küvet derken altın kaplamalı jakuziler yaptık. Eskiden dereler yeterdi, şimdi jakuziler bile temizlemiyor bizi.
 
Haftada üç-dört defa yıkanma ihtiyacı duyuyoruz. Haftada bir hamama gideceğini düşünen nefsine uyar mı, harama girer mi hiç. Harama meylettikçe yıkanma ihtiyacımız arttı. Hafıza kaybı çoğaldı. İnsanlıktan çıktık. Geçmişi unuttuk.
 
Eskiden tuvalet evden uzağa yapılırdı. İnsanlar sağlıklıydı. Şişmanlık yok denecek kadar azdı. Helal lokma yerlerdi. Emekleriyle geçinirlerdi. Alınlarındaki teri ekmekle silerlerdi. Yetmiş gün yemeden yaşayabilirlerdi. Ekmeği emekle, suyu terle vücutlarından atarlardı. Sık tuvalet ihtiyacı duymazlardı. Bazı evliyalar kırksekiz saatte, Zamanın Bediisi gibiler ise yetmişiki saatte ihtiyaca çıkardı. Zamanla helâle haram karıştı. Vücutlar şiştikçe şişti. Daha sık helâya gitme ihtiyacı oluştu. Helale haram karışınca helâlar eve taşındı. Mide ile helâ arasındaki mesafe azaldıkça azaldı. İnsan kirine biraz daha yaklaştı. Biraz daha kanıksadı.
 
Kalplerden geçerken kirlendim
 
Eskiden kalpler temizdi. Mideye haram lokma, kalbe ham hayal konulmazdı. Bedenler fit, kalpler sağlamdı. Zamanla kalp ve mide kirlendi. İnsan şiştikçe şişti. Kalp hastalıkları arttı. Kalbin hayatla bağı kesildi. Aşk, şefkat, merhamet gibi temiz duygular insandan çekildi. İnsanlık geri çekildi. Bir gecelik aşklarla kalpler köreldi, bedenler kirletildi.  Kalp krizinden ölenler çoğaldı. 
 
Kalbimiz kırıldıkça biz de kırdık. Kalplerimiz alçı gibi sertleşti. Kalbin alçıya alınmayacağını, kırılan kalbin iyileşmesinin yılları alacağını hesap edemedik. Mevlana’nın kalp gözü açıktı. Kalbi kırıklardan ve kıranlardan anlardı. Deri atölyelerinden dereye akan kirli suları gördükçe ağlardı. “Şükredin. Şu insanların kalplerinden geçseydiniz daha çok kirlenirdiniz.” 
 
Dil insanı inşa eder. Karşıdakini âşık eder. Harama dikkat edilmediğinden zamanla dil de,  söz de kirlendi. Dilimiz yaralandı. Yaralandıkça yaraladı. Kem sözler ortalığı kapladı. Ağız kanseri diye bir hastalık türedi. Dostun tatlı sözü kalbe işlemez oldu. Kem sözlerle kanser olan ağız kemoterapi ile tedavi edilmek zorunda kaldı.
 
Dil yarasına göz yarası da eklendi
 
Göz bir pencere. Gönül onunla seyrediyor âlemi. Menzili gönül. Gönül menzil olunca göz iki âlemi de görüyor. Gönülle merceği ayarlıyor. Uzaktakini yakın, yakındaki uzak ediyor. 
 
Göz gönlün terazisi. Kefeler boş. Birine dünyayı diğerine ahireti koyuyor yine de ağdırmıyor. Gönül gözü açık olanın baş gözü körelmiyor.  Şeyh Edebali ve Dursun Fakıh Hazretlerinin gözleri dünya ile kirlenmemişti. Yirmi kilometre mesafeden birbirlerini görürlerdi.
 
Şimdilerde gözümüz miyop; yakını görüyoruz da uzağı göremiyoruz. Hazır lezzet için ebedi elemleri göze alıyoruz. Emellerimiz elemlerle kuşatılmış, haberimiz yok. Dünya kirlendi; gözlerimiz de payını aldı. Dünyaları içine alan o göz artık kendinden başkasını görmüyor. Gönül pınarı kurudu,  gözyaşı dökülmüyor artık.
 
Dil yarasına göz yarası da eklendi. Kem sözlerden sonra kem gözler kuşattı dünyamızı. Sözlerimiz gibi gözlerimiz de yaralıyor, yaralanıyor.
 
Eskiden gönül hastaneleri vardı. Sevgilinin gönlü gözleri iyileştirirdi. Sevdiğinden başkasını görmezdi. Şimdi gözümüz açıldı.  Her şeye, herkese bakıyoruz. Her şeyi almaya kalkıyoruz. Hırs gözümüzü bürüdü. Aşk körlüktü. Sevdiğinden başkasını görmemekti. Şimdilerde sevdiğimizi bile görmüyoruz. Başkalarının acılarına karşı körleştik. Gönülleri yıktık, göz hastaneleri yaptık.
 
Mazlumun sesini duymuyoruz
 
Kulak dışarıdan aldığı sesi kalbimize, kalbimizden aldığını dünyaya taşırdı. Biri dünyada diğeri ukbadaydı. Birisi kalpte, diğeri caddedeydi. Eskiden hoparlöre gerek yoktu. Kalbin iki kulakçığı her şeyi işitirdi. Kalpten ve caddeden geçenleri bütün mahalle bilirdi.  Varlığın kendi dilinde yaptığı duaları duyardı. Bir ah işitse iki eli kanda olsa koşardı. Karıncanın, karındaşın, masumun, mazlumun, yoksulun, yoksunun sesine göre sesini ayarlardı.
 
Kulaklarımızın ayarı kaçtı. Kalbimizden sonra kulaklarımız da kirlendi. Artık zikreden dilin, seven kalbin, masumun, mazlumun sesini duymuyoruz. Sağırlaştıkça sağırlaşıyoruz. Kulakları temizleyen hastane açıldı da, kalpleri sağırlaştıran kiri temizleyecek hastane açılmadı.
 
Dost dostun kalp hastanesiydi. Sesini duyardı. Bedelsiz tedavi ederdi. Kalpler sağırlaşınca stetoskop icat edildi. O nabzın sesini duyuyor da kalbin sesini, içinden geçenleri duymuyor. Dostlar sağırlaşıp dilsizleşince, halden anlamayınca psikologa gidilir oldu. O da kulağının ucuyla dinliyor. Birinden giriyor, ötekinden çıkıyor. Kalbe değmeden geçip gidiyor.  Bir gözü dudaklarımıza, diğeri cüzdanımıza bakıyor.
 
Zeyl.
 
Hayatımız mutfak, yatak ve WC arasına sıkıştı. Haram helal ne varsa tüketiyoruz. Oysa insan hayvan ve bitki üzerine inşa edilmiş. Meleklere bile nasip olmayan bir hayat verilmiş. Ne var ki her geçen gün melekliğimizi yitiriyoruz. Hayvani arzulara teslim oluyoruz. Rakımlarla, rakamlarla uğraşırken irtifa kaybediyoruz. İnsandan hayvana doğru hızla düşüyoruz.
 
Eskiden yazı elle yazılırdı. Bilgisayar çıktı yazarlık bozuldu. Klavye kavalyemiz oldu. Oysa elin ihlâsı vardı. Yazı yaraya dokunmaktı. Kalplere merhem vurmaktı. Yazı emekti; şimdi ekmek oldu. Elimiz de, ekmeğimiz de kirlendi. Ekmek davasına istemediğimiz şeyleri yazar olduk. 
 
Bu yazıyı kalemle yazdım. Kâğıtta güzel görünüyordu ama bilgisayara geçince ihlasını, samimiyetini kaybetti sanki. İnsanın kirlendiği, kinlendiği, sağırlaştığı, körleştiği, hamamların, helaların eve taşındığı, dostun gözü üzerimizden eksildiği için göz hastanelerinin, kalbimizle bağını kestiği için kalp hastanelerinin açıldığı günden beri neler ihlasını ve samimiyetini kaybetmedi ki. Kırılsa da kalemimiz, kırılmasın artık kalbimiz.
 
Kurban Bayramındayız. Hz. İbrahim olmak için İsmail’i kurban etmeyi göze almak gerek. Kalemimizi, kalbimizi kurban etsek Rabbimize, belki o zaman arınır, çağın İbrahim’i ve İsmail’i oluruz biz de.
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir