Bağ Kurmaktır Yaşamak

AYDIN UZKAN
Bağ Kurmaktır Yaşamak
 
İnsanoğlu, kurduğu bağların toplamıdır. ‘’Yaşıyorum’’ iddiasını ispat için bağ kurar insan. Ne fantezi ne farazi ne formalite. Önce gayeli sonra gayretli olma halidir bu.
 
Rehavete prim vermeden ve nesneleşmeden özneleşme mücadelesidir bağ. Gökkuşağında renk, yer kuşağında ahenk olma sürecidir. Parçadan bütüne yürüyüştür. Her bağ, aidiyet ikliminin kokusunu sunar kurak ciğerlere.
 
Hayatın temel ilkesidir bağ. Temeli, içtenlik ve samimiyettir. Yalandan, hileden ve çıkardan uzak biçimde karşısındakinin gönlüne dokunmaktır. İnanarak, benimseyerek ve önemseyerek yola çıkmaktır.
 
İçten kurulan bir bağ, yüreğin kulağına söylenen en gizemli fısıltıdır. Hayattaki en huzurlu ve pozitif eylemlerdendir. Geleceğe umutla bakanların yol azığıdır. İzole ortamlardan sıyrılıp, güvenli bağlar kurdukça katmerleşir hayatın anlamı.
 
Zoraki kurulan bağlar, kâğıttan gemi gibidir. Eninde sonunda batar. Üstelik kuruyan ağaç gibi yeniden yeşermesi de zordur. Onlar, fatihi yanlış fetihlerdir.
 
Her can, ana rahmine düştüğü andan itibaren etrafındaki canlılarla bağ kurmaya ayarlı. Hayata gözlerini açtıktan, dünyaya gözlerini kapayana dek, bu ayar genlerde korunur.
 
Dünyaya gözlerini açan insan ilk bağını annesiyle kurar. Eğer bu bağ yeterli fizyolojik ya da psikolojik tatmin sağlamaz ise, oluşan boşluk bağımlılıkla doldurulmaya çalışılır. Bundandır ki, doğuştan ihtiyaç duyulan ama kaybedilen noktalardan uzak düşmenin sancıları, bağ kurmakla diner. Yaşamın içindeki nice kopukluğun panzehri de budur.
 
Arzu ettiğimiz, hayalini kurup kavuşmak istediğimiz nice bağlar var. Bir çocuk bazen gözyaşlarıyla bezen nazıyla, bir ihtiyar yüzündeki çizgilerle gösterir bunu. Zira bağ kurmak, sevilmenin ve sevgiye ihtiyacın en değerli işareti. “Mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz sevgiyle bağlandığımız nesnenin niteliğine bağlıdır yalnızca” diyor Baruch Spinoza.
 
Bireyselleşmenin girdabındaki günümüz insanı, yaşadığı ortamlarda birçok insanla beraber yaşıyor ama sadece birkaç tanesiyle bağ kurabiliyor. Oysa ki, her bünyeye lazım sosyal vitamindir bağ. Onunla üzüntüler bölünür, sevinçler çarpılır ve geçmiş çıkarılır. O sizin karşınıza çıkmaz. Onu siz inşa edersiniz.  Ellerinizle şekil verir ve ellerinizle yok edersiniz.
 
İnsandan insana fark olduğu kadar, insandan insana yol da var. İnsanın vazifesi, diğerinden ve değerinden habersiz olduğu şu dünyada, gönüller arasında bağlar kurmaktır. ‘’İnsanlar köprü kuracakları yerde, duvar ördükleri için yalnız kalırlar’’ diyen Newton, bağsızlığın bir başka sonucuna ışık tutmuştur.
 
Kurulan her bağ, uzaylı olmadığınızın, karşınızdaki insanlarla aynı gezegende yaşadığınızın bir delilidir. Söylenen bir söz, yazılan bir şiir, sallanan bir bayrak, uzatılan bir el ya da silinen bir gözyaşı birçok bağlar oluşturabilir.
Her bağ bir köprüdür. Her köprü de iki taraflıdır. Gittiğimiz kadar gelen vardır. Bağ kurdukça güven gelir insana. Bu dinginlik, duvarların yıkılıp köprülerin kurulmasını sağlar. Bencilleşen yalnız yolculara, bir uyarı levhası olur.
 
Her içselleşmiş bağ, insan olabilmenin özüdür. Askerin komutanına, komutanın halkına, çalışanın işverenine, kulun yaratıcısına, varlığın doğasına, sevenin sevdiğine duyduğu kalbi muhabbettir. Sadece ikili ilişkilerde aranmaz, hayatın tümüne siner. İradeye dayalı bu eylem, bir duygu değil bir karardır.
 
Dijital çağın insanı ise, hayata bağlanmaya alıştıkça hayattan koptuğunun farkında değil. Bağlandıkça, toprağın kokusundan, güneşin sıcaklığından ve dostla içilen çayın sıcaklığından fersah fersah uzaklaşmakta.
 
İnsan, bağ kurma konusundaki becerisi ölçüsünde medenidir. Sunileşip, kokusu olup tadı olmayan bağlar yerine, iki dünyalı, ayağa adım, dile söz ve yaraya merhem olan bağlar kurmak elzemdir. Her nefes bir bağdır. Nefes alıyorken bağlarınızı kuvvetlendirin!
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir