SELAHATTİN YILDIZ
Mantıvar
Onunla ilk tanışmam Yaşar Kemal’in Karacaoğlan hikayesiyle oldu. Daha sonra da Ruhi Su’nun “Mantıvar” türküsüyle. Öylece daldım bozkır obalarına. Hayalen izledim olup biteni.
Herkes sever erguvanları, goncaları, gülleri. Herkes sever bahçeye dikilen envaı çeşit renkleri. Çünkü onlar sevilsin diye, koklansın ve kollansın diye dikilirdi. Dikilenler ise sevilmeyi, koklanmayı nazenin bakışlarla kollanmayı arzu eder.
Fakat bozkırda yetişen çiçekler öyle mi? Günler geçer aylar geçer kimsecikler görmez onların büyüdüğünü. Onlar kendi yalnızlığı içinde renk cümbüşüyle mevsimlerle gelip geçer de göreni koklayanı olmaz. Rüzgarlar eser, yağmurlar yağar, aylar geçer de kimse görmez yalnızlığını. Ne bir ses duyar güzelliğini fısıldayan ne de bir dokunuş hisseder çiçeğini okşayan. Ama onlar yine de güzelliklerle açar çiçeğini; kokusunu yayar etrafa bir koklayan olur ümidiyle.
İşte böyle sevmek gerek, gelip gelmeyeceğini bilmeden. Gecenin kuytu vaktinde, kimsecikler bilmeden, kimsecikler duymadan. Bu bekleyişe önce irfan sonra aşk gerek. Gece olur gündüz olur zaman geçip gider. Yaz gelir güz geçer, kışın beyaz örtüsü altında soğuk mevsimdeki bekleyiş sabrın ve metanetin kendisi olarak ortaya çıkar. Ödül almak gibi bir beklenti içine girmeden bahar geldiğinde tekrar filizlenen ve güzelliğinden hiç bir şey kaybetmeyen. Onları en çok kelebekler görür. Arılar gelip ziyaret eder ve alır özündeki tatları. Bal yapar ve yedirir sahiplerine. Şehrin insanı en güzel balın dağ çiçeklerinden olduğunu bilir. Tadına varır ve bahçesindeki çiçekleri sulayıp koklayıp keyfini artırır. Ama kır çiçeklerinin hali nedir bilmez. Hiç aklına dahi getirmez. Şehrin insanı, kolay elde edilen ne varsa onu satın alır. Şehrin insanı yapaylıkların ve yalancı gülüşlerin insanı.
Mantıvarları kim ne yapsın öyle değil mi. Bir zamanlar genç kızlar saçlarını altın sarısı rengiyle taçlandırırdı onunla. Mantıvar, dağ çiçeği, kekik kokusuna karışmış sert toprağın gelini. Mantıvar, genç kızların “dilek”çesi. Ne geçiyorsa içinden dilek tutup yazdığı kâğıdı kaderi gibi görüp hayallere dalan “mâni”dar nazende.
Ruhi Su ise Karacaoğlan gibi dillendirir o kır güzelini;
Ey mantıvar mantıvar
Mantıvarın vakti var
Mantıvara gelenin
Cennette beş tahtı var
Mantıvarım açıldı
Korkuları saçıldı
Anasına müjd'olsun
Kızın bahtı açıldı
Mantıvar, masumiyetin bukle bukle saf gönüllere sığdığı, taşranın irfan yaylasında süzülen mahcup edalı güzeli. Varlığını arada bir anımsayıp burnumuzun direğine değdirmek gerek kokusunu.