Kaç Bin Yıllık Yârdır Bana Yaralarım

İSMAİL OKUTAN
Kaç Bin Yıllık Yârdır Bana Yaralarım
 
Kaç bin yıllık bir yoldan geldim, zaman kalmadı bana
Ufkumu dört bir yandan açtı bin dört yüz yıllık güneş
Etrafını açarak gecenin, zaman ansızın kayboldu
Korkunun içinden geçtim, cam kırklarına basarak.
Yaralarımla birlikte oturdum ateşin üstüne
Yaralarım, ah yaralarım, kaç bin yıllık yârdır bana yaralarım
Kabuk tutmadılar hala, karnım çökmüş, kanım çekilmiş
Hep yalnızlığımla düşlerime diş biledim.
Dünyayı terk eden direnişin telaşıyla
Kalbimde esen kırmızı alevlerden öğrendim
İçimde yara olmuş yârimi sevmeyi.
 
Kendi kokusunu arıyor şimdi çiçekler
Arıyordum ben de kalbimde kendimi
Boşlukta yürüsem, kendimden olacağım
Doldu kalbime başak sarısı hüzünler
Bir gün hayatla ters düşeceğimi nasıl bilirdim
Bazen deler geçer içimden acılar.
Bazen acılara dalar kalırım  
Geçmiş kokulu birkaç dakika girse içime
Ah ne olur, hayatı düzelten ellerin uzansa içime.
 
Hiç konuşamazsa da kekeme dilim
Zihnim açılıp yüreğim genişler o kokuyu alınca
Koşarak gelir yanıma küskün bir geçmiş
Ansızın kaybolup giden zaman
Hüzün devrinden kalma bir acıyı yaşarım her gün
Doldurur içime bütün insanların kederini
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir