HAYRETTİN TAYLAN
Öldürülmüş Çocukların Dilsiz Destanı
her gülde gülüşünü bırakmış ilkbahar gelinisin
her yücelişte esintinin ezberleri dokunur
her mavilikte güzelleşmenin dalgası vurur alın yazıma
tomurcuğu açık sözlerin manasında meyvedir gönlüm
topraktan dimağını almış dersin, derdin filizidir bağrım
yağmurun sonrasızlığına bereketli yarınların yâridir çağrım
sonsuzluğun, sensizliğin simurguyla vardığım varmanın andıdır zihnim
silgilerin son anılarında kalmış özlemlerin izleridir yolum
diyemediklerinle üstünde bir daha geçtiğin görmezden gelişin karalamasıyım
suskunluğunla yeniden yazdığın çok sesli senfoninin bestedir umudum
umudun rahminde belkilere hamile hasret anasıdır varlığın
ufuklarımı ve utkularımı sağaltan demlerin yâridir uzaklığın
ilim ile amel arasındaki idrak durağıdır sevmek ve öğrenmek yakınlığım
fay kuyruğunu kuyruk acıma dolamış denek farelerin duyarsızlığıdır sensizlik
kırk ayağında kırk oyun sergileyen derinlerin mühendislik müptelasıdır umarsızlık
herkesi hassaslarının bağımlısı yapan derin sülüklerin kan ve can oyunudur çıkarcılık
ben’i bilen ben’e gidiyorum, sen ağla orta/doğu gibi…
seni seven ben’e taşınıyorum sen kal kudüs’ün eteğinde
öldürülen çocukların diliyle konuşacağım mahşerde
aç bırakılmışların açlığıyla dolaşacağım sensizliğe
şiddet görmüş herkesin acısıyla yaşayacağım acını
kendini unutmuş, seni unutmamış kendimle geleceğim karşına
sevmeyi unutmuş, seni unutmamış sevgimle geleceğim, geleceğine
son pişmanlık kitabımın ortasından konuşacağım
sevgili sevgili!!!
tarihinle talihin atlasındaki siyahlar benimdir
kederinle kısmetin haritasındaki köroğlu da benim
sevmek ile seni sevmek coğrafyasındaki ilklerin kalp kıtası da benimdir
gitmek ile senden gidememenin memesine yapışmış kemikleri gözüken çocuk da benim
beklemekle seni beklemenin meridyenlerinde zamansızlığın amansızlığı da benim
mavinin dibinde usulca, uslarını bileyleyen bilinç azizi de benim
hikmetin izinde usulünce bakışlarını bekleyen aslan parçası da benim
öldürülen çocukların diliyle konuşacağım mahşerde/şehrinaz