HAYRETTİN TAYLAN
Kelebeğin Üç Günlük Karakalemiydi Elemim
vedalar birbirine bağlanan sular gibi hep başka vedaya akar
her vedada kavuşmalar göverir
her vedanın yağmurunda uslanır anlar ve anılar
saati kırık zaman gibi anımsanır film şeridi
şimdi neredeyim, kimleyim, açılır “ben” sahnesi
gitmelerin sancısında hâl hekim, halsizlik hastalık
tüm vakitlerin harcandığı an ve anılanın yokluğunu emer umudum
aramakla kendini aramanın arasında yorulur dem
sevmekle beklemenin göğünde dağılır nem
gelmekle gülmenin yamacında yeşerir gem
anlamakla imkansızlığın uçurumunda dillenir “mülhem
daha dün doğmuş gibi minik sözlerle uyanır kalbim
daha şimdi sevmiş gibi nemli gözlerinde ıslanır hasretim
kader saymanı ve keder katibi aynı sızıda buluştur sensizliği
sahiplenmenin her zerresinde zer gibi kıymetlenir gidişin
bir fincan s’imgede aynı ömrü özetler şiirim
bir k’aralama k’ağıdında ıslanır uğurumun sen kitabı
bir k’alemin ucunda tükenir t’utkunun sensiz yurdu
acıların bıraktığı izlerin izcisiyim du’ çar dağında kurulur hasret çadırım
k’alemin k’ağıda yazdığı acılar gibi yücelmiş bir sevi anısın, anılarımla
nidalarla düşlerimi sürdüğüm yolun, bekleyişin uçurumu
bu yüzden telmihlerin dibinde andım leyla hâlini
tezatların suskun zamanlarında kestim sana benzeyen güzellerin bağrını
sevdim güzel sebeplerin ortasında güzeli
gökkuşağı gibi serilir serçenin damlaları.
mutsuzluğun gagasında beni taşır sensizlik
bir kelebeğin karakalem çalışmasında kalır veballerim
dünya üç günmüş meğer, üç ömre sığdıramadık gittik seninle, sensizlikle
senden öteye ancak seni seven ben’den öteye geçtim