HAYRETTİN TAYLAN
Bir Hikâyeydi Dilinin Ucu
tarhımda dinlenmiş, gün’eşinde ışınlı bir düştüm
sessiz harflerin sensizlik kavisine takıldı iç sesim
çok sesli bir düşten düşmüş, sesli kitabında yakıldı yüreğim
çok uluslu osmani bağrımda aşılanmış duruştu, dirilişim
çok güçlü bir bağın sancağını taşıyor gelecek aynam
kendime kavuşan” beni” görmelisin şehrinaz
hasret kışlasında askerliğimi yaptım ,nemli gözlerin karşısında
her damlada dirildim, ben ü dem ü şem ü sen arasında
özden düşme burukluğunu taşıran damlanın iç gücüyüm
akmalı, vicdanımın dev kazanına gözyaşların
çağın kirli sosyolojisinden paklamalı damlaların
adem ve adam kalmamı sağlamalı sevgin
çünkü, ilk insan ve ilk aşkımın duruş bahtıyım
sılanın rahminde büyümüşüm
nuh’un sandalını kendime rehber eylemişim
ismail’i kesmeyen bıçağın kader öyküsünü okumuşum
yârdan…baştan…aşktan…serden…sırdan geçmişim
haznemde dolmuş vicdanlı sızılarım, sensizlik göllerim
tufanı çağıran, türküleri yakaran özleyişimle oğullanmış arıyım
elem enlemleri arasında, saatin akrebini ısırmış kederim
aşkın ilk başladığı yere varmışım
ne desen artık hikâye şehrinaz
kasideler yazdığım gönül ş’ahım öldü
gazeller okuduğum hüzün b’ağrım delik
divanımda oturup saki gibi ç’ağladığın şiirlerim meyhoş
hüsnüne sarılı hilal ile kemâline sinmiş helalim berduş
yanmışım
kül olamayacak kul olmuşum
ne desen artık hikâye şehrinaz
uyandım, seher yelinin türküsüyle
uyandım suna’nın ölüm hikâyesinde
eylül’dü nemliydi gözlerim
yaprakları döken vicdan ağacıydı adımların
hüzünleri gelin kılan dil ucundaydı diyemediklerin
sararmış bir yaranın kabuğunda saklıydı haklıların
gitmeye 365 yapıştırdın
bana kalmış altı saat, altı sır, altı üstü bir aşk
ne desen artık hikâye şehrinaz