Düşünmek üzerine neden bu kadar laf ettim. Sözü; heykel sanatı üzerine yaptığım araştırmalarda karşıma çıkan “Hamangia’daki Düşünen Adam” heykeline getireceğim de ondan. Benim çok ilgimi çeken sadece bu heykel değil, bu heykelin yanında bir de “Düşünen Adamın Eşi” diye nitelendirilen bir kadın heykeli var.
“Hamangia’daki Düşünen Adam” heykeli, ünlü heykeltıraş Auguste Rodin'in meşhur "düşünen adam" heykeli değil elbette. Bu heykeller geçen yüz yılın ortalarında Romanya’nın Çernavoda şehrinin Baia köyünde bulunmuş. Hamangia; Baia köyünün eski zamanlardaki adı ve burada bulunan heykellerin tarihi eserlerin tümüne birden bu yerin eski adından esinlenerek “Hamangia Kültürü” denilmiş.
Bu arada “Baia eski adıyla Hamangia köyünün bulunduğu Çernavoda şehri, ünlü Türk tarihçi Kemal Karpat'ın çocukluğunda yaşadığı Babadağ ile Köstence arasında bir yer, diyerek bu vesileyle Kemal Karpat’ı da anmış olalım.
O bölgede Kanal Tuna- Karadeniz diye bir kanal var. Doğal bir kanal değil elbette. Tuna nehrinin dördüncü kolu olarak tasarlanmış. Karadeniz'e giden nehir yolunu kısaltmak amacıyla düşünülmüş. O kanalın yapımında korkunç acılar yaşanmış. Konumuz kanal değil ama aklıma geldi, muhtemelen o kanalın yapımında zorla çalıştırılan büyük acılar çektirilen insanların arasında Türkiye’deki insanların bazı soydaşları ve dindaşları da vardı. Eski bir proje olan bu kanalın yapımına 1949 yılında başlanmış, 1955 yılında kısa bir süre ara verilmiş ve aynı yıl tekrar devam edilmiş.
İşte bu dönemde, 1956 yılında çok sayıda arkeolog Dumitru Berciu öncülüğünde bu bölgede kazılara başlamışlar. Kanalın yapımıyla eski uygarlıkların izi silinir
endişesiyle başlamışlar o kazılara. Bir mezarlıkta “Hamangia’daki Düşünen Adam” heykelini ve “Düşünen Adamın Eşi” heykelini bulmuşlar. Erkek heykel küçük bir tabure de oturuyor ve düşünüyor şeklinde olduğu için "Düşünen Adam" yanındaki kadın heykel de “Düşünen Adamın Eşi” olarak isimlendirilmiş. Yanmış kil toprağından yapılmış bu heykellerin yaklaşık 5500- 6000 yıllık bir geçmişinin olduğu tahmin ediliyor.
Bu iki heykelin sırt sırta konulduğunda veya yüz yüze, burun uçları, elleri ve dizleri karışılıklı duracak şekilde konulduğunda Mısır'daki piramitlerle çok büyük benzerlikleri söz konusu. "Düşünen adam" heykelinin boyu 113 cm. ve çevresi ise 355 cm. ki bunlar rastgele sayılar değil. Bu rakamlar bildiğimiz "Pi" sayısını ortaya çıkartıyor ki en az 5500 yıl öncesinden bunun bilinmesi hayli ilginç.
Bazıları bu iki heykeli "erkek düşünüyor ve acı çekiyor, kadın onu tanıyor ve hissediyor " şeklinde anlatıyor. Kadın heykelin kolları kalp şeklinde duruyor. Kadının gururlu ve kendinden emin bir duruşu var. Uzun boynu ona ayrı bir asalet katmış. Gözleri derinlere bakıyor gibi. Kollarının dimdik duruşundan dolayı onu bir köle gibi görmek imkânsız. Ki bu yüzden kadın heykel için en doğal nitelendirme “düşünen adamın eşi” şeklinde olmuş. Eş değil de köle olsaydı omuzları çökük ve kolları da yorgun ve bitkin dururdu diye düşünülüyor. Her iki heykelin de gözleri hemen hemen aynı şekilde bakıyor. Gözler aynı ama ağızları farklı olmasına rağmen yüzlerde ki ifade aynı.
Bu heykellerle ilgili benim kendi yorumum ise şöyle: Bence Erkek heykel ile “düşünmek”, kadın heykel ile “hissetmek” anlatılmış. İki heykel de aynı yerde bulunduğuna göre aynı kişi tarafından iki heykel de birlikte düşünülüp yapılmış. Böylece düşünmek ile hissetmek arasındaki güçlü bağa birbirini tamamlamalarına dikkat çekilmiş.
Ve yine bence bu heykellerin her biri gerçekten insanı çok etkileyen, insana düşünmeyi ve hissetmeyi çok güçlü bir şekilde hatırlatan muhteşem birer sanat eseri… Neden böyle? Çünkü düşünmek de hissetmek de en geniş anlamıyla başlı başına birer sanattır zaten, bir devrim sanatı…
14 Kasım 2014 / Asanatlar