Bu vesileyle Nuhan Nebi Çam'ın YEDİ İKLİM dergisi'nin Aralık 2014 sayısında yayınlanan Kadir Tanır için yazdığı yazıyı da Kadir Tanır okuyucuları ve sevenleri için alıntılayarak burada paylaşıyoruz. |Asanatlar|
NUHAN NEBİ ÇAM yazdı
Kadir Tanır, Bir Derviş
Roman, deneme, hikâye, anı ve son sırada şiir…
Kadir Tanır, edebiyatın hemen hemen tüm türlerinde eser vermiş bir kalemdir.
Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesini bitirince doğum yeri olan Maraş’a yerleşiyor. O şehirde bir işe giriyor; hayatındaki sorumlulukların katlandığı bir zamandır artık. Evlilik, yürütülmesi gereken bir iş ve on üç yaşıyla başladığı yazma ve kalemin iffetini ayakta tutma çabası. Bu kadar yoğunluk arasında, demiştim; kentin batısında bir yerde, Şafak Aparmanı’ndaki mimarlık bürosunda, yazmaya nasıl zaman ayırabiliyorsun? Kadir Tanır, gözlüklerinin üstünden bakıyordu. İstanbul’dan demiştim, geldiğim yer; Haksal’ın selamı var… Yedi İklim’de acemi acemi yazıyorum. Tebessüm etmişti. Akşamlar, demişti. Bir bağ evi… Çam ağacının gölgesine sabitlediğim çardak. Birkaç minder, yastıklar. Okumak v yazmak bende, bu şehre karanlıklar inince başlıyor, demişti sonunda. Gün ışıklarında dünya telaşı, ev-bark. Geçim derdi. Gizemin dev dev hayaletler gibi yürümeye başladığı, klakson seslerinin sustuğu ve sokak lambalarının asfalt yolları aydınlatmak için kan-ter içinde iki büklüm olduğu saatler; benim asıl saatlerimdir. Efendisi için dilenen bir uşak varmış; Paris’in sokaklarında, tenha vakitlerinde. Biz de elimizde kalem, önümüzde kâğıtlar, kelimelerden bir dünyayı dileniyoruz sevgili dostum… Kelimelerden bir dünya
Alagün yazarı 1953’de doğuyor.
Sanat okuluna kaydoluyor. O mektebin orta kısmında kendince olgun bir insan tavrıyla hikâyeler yazmaya başlıyor. “Birbirinize ilgi gösterin” adlı yazısı Tanır’ın ilk öyküsü oluyor. Bu yazı okul çevresinde, öğretmen ve öğrenciler arasında tutuluyor da…
1976 yılında üniversiteyi bitiriyor. Bir roman üzerinde çalışmaktadır. Karalamalar, müsveddeler… Bu tarih, Mavera dergisinin çıkmaya başladığı zamanlardır da. Dostozan lakaplı Hanifi Sarıyıldız vesilesiyle Erdem Bayazıt’la tanışıyor. Dostozan, Kadir Tanır’ın maharetlerinden daha önce yedi güzel adamın Erdem’ine söz etmiştir. İlk karşılaştıklarında Mavera için Bayazıt ondan öykü istiyor. Derginin onuncu sayısından itibaren Kadir Tanır, Günah isimli öyküsüyle kendini bu derginin yazarları arasında buluyor. Bu hikâye, üzerinde çalışılması için kesinlikle geri çevrilmiyor. Kadir Ağabey’in kalemi güçlüdür. Böyle bir damardan tutmak ve onu Mavera sayfalarına kazandırmak ise Üstad Erdem Bayazıt’a nasip oluyor.
Kadir Tanır edebiyat muhiti ve çevresi olarak zengin bir zamanın talihlisidir. O günlerin ve o şehrin edip ağabeyleri Savaş İmparatorluğu yazarını adeta adım adım takip ediyorlar.
Kadir Tanır’ı sanki göz hapsinde tutuyorlar… Yazdıklarına-çizdiklerine kesinlikle müdahalede bulunmuyorlar; ama okuma noktasında onu devamlı yönlendiriyorlar, yazara durmadan tavsiyelerde bulunuyorlar. Alâeddin ağabeyler, Cahit ağabeyler, Erdem ağabeyler, Rasim Ağabeyler… Kadir Tanır’ın elinden kimler tutmuyor ki?
“İsteriz ki biz gidince dostlar da bizi hatırlasın.” diyor Kadir Tanır, bir söyleşi de. 14 Aralık 2011 yılında Şeytan Sarmalı yazarı ebediyete irtihal ediyor. Nur İçinde yatsın. Allah’ın rahmeti üzerine olsun.
Kadir Tanır geride üç roman, dört adet hikâye kitabı bırakıyor. Yazdıklarını, İslam kaynakları, tarihimiz ve güncel meseleler besliyor. Geçmişi ve modern zamanların hallerini eserlerinde ustaca harmanlayabiliyor. Sonsuz Uzun Ölüm’de Ortadoğu topraklarında kan üstüne kan akıtan emperyal Batılılar’ı anlatıyor. Savaş İmparatorluğu’nda topu-tüfeği ve türlü entrikalarıyla acımasız planlarıyla yine sömürücüleri işliyor.
Üstad, Maraş’ı mesken tutmuştur. Edebiyat çevreleriyle, dergilerle, yayıncılarla iletişimini hep bu uzak Anadolu kentinden yapıyor. Duruluk, içtenlik ve samimiyet bakımından taşra onun için bir kazanç gibidir. Yazın dünyasını dört koldan kuşatmış Bizans oyunlarının etkisinden ve onların insana bir sülük gibi yapıştırdığı karakter zayıflığından kendini koruyabiliyor. Bu bir artı olabilir.
Ama, diye başlayan bir cümle şöyle devam ediyor; Merkezden uzakta yazmaya çalışmak iğneyle kuyu kazmak gibidir. Usta, bu durumun hakkını iyi bir şekilde veriyor. Bunun yanında yüzlerce güçlükle karşılaşıyor. Bir yayıncıyla eşit şartlarda anlaşamamak. Edebiyat çevrelerinde oluşturulması gereken imajlardan, kulislerden, tanıtım toplantılarından ve reklamlardan devamlı nasipsiz kalıyor. Ama yine de bir bıkkınlık yoktur onun çalışmalarında ve azminde. Sait Faik’in söylediğini o da tekrar ediyor: “Yazmasam çıldıracaktım”. Bütün zorluklara rağmen Kazma’daki bağ evine çekiliyor. Okuyor, okuyor; yazıyor, yazıyor: Suikast Selamlığı, Şeytan Sarmalı, Sonsuz Uzun Ölüm, Alagün, Küskün, Savaş İmparatorluğu ve Güz Yağmurları isimlerini taşıyan eserleri bırakıyor, geride…
Dar-ı bekaya irtihalinin üçüncü yılında Üstad Kadir Tanır Bey’i sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz.