Ömer İdris Akdin ile “Yolcu” Söyleşisi

Yolcu Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ömer İdris Akdin ile Söyleşi
 
Feriha Nur Tekin sordu
 
“Şu Cümle Dergimize Yakışıyor; “Dergi; Kalbi Olan Bir Dergi!”
 
Ne kadar süredir yollardasınız?

– 75. sayımızla birlikte 14. Yılımıza gireceğiz.

Hem Anadolu'da olmak hem de bu denli uzun soluklu olmak…

– Bir sır arıyorsanız, içimizde harlanan yangına sormalısınız. Bir düşünce ve söz dergisi olarak yola çıktığımızda duruşumuzun, dilimizin ve üslubumuzun kendi  has bir ikliminden bahsedebilirim.

Sözün derdi ne? Cümlenin, kelimenin derdi ne?

Anlamın derdi ne ise yola düşmüşlüğümüzün de derdi o.

Anadolu'da oluşumuzun olumsuz tarafları var elbet, lakin bizi dingin tutan da bu kadim coğrafya.

Uzun soluk Karadeniz'in esenliği belki de…

Bunca yıldır Yolcu'nun anlattığı hikaye ne?

– Kentten kentliye, yani duruşuyla Medineli olana sesleniyoruz. ‘Kim’ olduğunu bilenlere, bilmek isteyenlere sesleniyoruz. Mütevazı bir ses bu. Ama gücünü ses verdiği yüreklerden alıyor. İnsana gerçekten de bir yüreğinin olduğunu, salt kuru akıl ile dünyaya yöneldiğinde üzerindeki rahmetin ve bereketin kalkabileceğini hatırlatıyoruz. Misyoner değiliz, yalnızca insanların yanıbaşlarında duran sıcak bir nefes kadar cürmümüz var.

Dergi ne tür süreçlerden geçti?

– İnsan duruşunun öyküsü ne ise Yolcu Dergisi’nin öyküsü de odur. Yol varsa Yolcu’da vardır her zaman. Bu derginin yoldaşları sert ve kaypak bir zaman aralığında işe koyuldular. İlk çıkış tarihi 28 Şubat ‘97 sonrasına rast gelir. Ve kapağımızda aynen şu yazıyordu: “Burası Türkiye; tarih kaydediyor!” ve ikinci sayımızın kapağı halimizi daha açık ele veriyor; “ Çoraplarımızın rengiyle uyumlu değilse, değişmesi gereken kanunlardır!” Her ne sebeple olursa olsun insanın yeryüzündeki yürüyüşüne ket vuracak her türlü barbarlığı ve bağnazlığa karşı sahici bir söz duruşu sergilemek gerektiği söylemiyle hareket ediyor Yolcu. Özgürlüğü insanın kendini tanrılaştırması ve ötekini bu tanrılaştırmaya secde hali olarak gören alçaltıcı bir söyleme karşı, insanın özündeki İlahi duruşa işaret eden bil dil kullanımına özen gösteriyor. Kalbimizde bu ülke için her dem taze baharlar düşü kurma istenci hayat ve hareket noktamızı oluşturuyor. İnsanı globalizm denilen makinaştırma çağının basit bir argümanı olarak gören verili dünyanın ötesinde, özgürlük, adalet ve erdemli bir topluma vurgu yapmaya gayret ediyoruz. Sesimizi duyurabildik mi? Evet! Ses verdiğimizde bunu dinleyecek oldukça kaliteli bir kitleyle muhatabız ülkenin her yanında. Dergimiz ideolojik mi? Asla! Sistemlerin ve hatta toplumların gelip geçtiğine ama ‘sahici sözün’ zamanlar arasında sürüp gittiğine inanıyoruz. Örneğin Mevlana’nın yazıtlarının üzerinden kaç devlet, kaç toplum, kaç kırılma geçti lakin Mevlana halen Mevlana’dır. Çünkü söz zamanlar üstü bir işlevi barındırır içerisinde… Biz buna inandık böyle başladık ve böyle de sürüyor yolculuğumuz. Şu cümle dergimize yakışıyor; “Dergi; Kalbi olan bir dergi!”

Yolcu’nun muhalif bir tavrı var. Kapak resimleri, spot cümleler, alıntılar, hatta görselliği besleyen fotoğraflarda bu ortada. Bu duruşunuzu hangi edebi, siyasi, kültürel kaygılar, saikler besliyor?

– Bir endişeden söz ediyoruz biz. Tek düzeleşen ve anlamsızlaşan bir yaşama biçimini önümüze servis eden küreselleşme denilen olgunun, omurgasızlaştırma ve standartlaştırmaya yönelik çabalarına karşı duyarlı bir duruşa çağırıyoruz muhatabımızı. Edebi, siyasi, kültürel saikler… Bütün bunların üzerinde ‘söz’ üzere durmak. Verilmiş bir söz üzere iz sürmek. Sözün kavlinde yürümek, bize her daim korunması gereken bir öfkeyi ve isyanı salık veriyor. Modern paradigma insanın her duyusuna yönelik özenle seçilmiş illizyonlarla hareket ediyor. Yolcu kendisine has üslubu ve diliyle bu illizyona vurgu yapıyor. Olan budur diye yan gelip yatmak. Bu olanın üzerinden bir dünya oluşturmak yerine olması gereken bu mu sorusuna yanıt bulma yolculuğu bizimkisi. Sağlam sorular edindiğimizde sağlam cevaplara ulaşabiliriz diye düşünüyoruz.

Yolcu’nun görsel tasarımı çok iyi. Bazen metinlerden çok fotoğraflar ilgi çekiyor, hatta fotoğraftan bir metin okumasına yönlendiriliyor belki okur. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

– Doğrudur. Aslında her yazıyı ya da şiiri bir kartpostal inceliğinde sunma kaygısı bizimkisi. Biliyorum ki okullarda duvar gazetelerinde, üniversite yurtlarında, öğrenci odalarında dergimizden alınmış materyallerle oluşturulan köşeler hazırlanıyor. Bu biraz da hayatı yorumlama biçimimizle doğrudan orantılı bir şey. Çarpıcı bir görsel malzeme belki de sayfalarca yazının anlatmak istediğini verebiliyor okurlara. Dergi bu anlamda yeni bir tarzı sundu yazın dünyasına. İyi bir şiir, iyi bir görsellikle sunulduğunda insanların belleklerinde daha güzel yer bulabiliyor. Biliyoruz ki fotoğrafın da kendine özgü bir dili ve anlatış biçimi var. Okuyanımızdan gelen tepkiler genelde olumlu. Fotoğraftan metin okuması bizim bilerek yapmak istediğimiz bir şey. Çünkü ilk çıkışımızdan okurumuza söylediğimiz şey bu; salt edebiyat dergisi değiliz biz. Kendimizi söz dergisi olarak adlandırıyoruz.

Ömer İdris Akdin Yolcu’nun neresinde diye sorsam?

-Uzun zamanlardan geçtim. Dilimde tüy bitti sürekli anlattım. Önceleri Ferhat Kalender olarak söyledim. Son yıllarda asıl ismimle seslendim. Eğer bir medeniyet dili kuramıyorsanız, eğer hikmetli bir akıl inşa edemiyorsanız nesnel ve periferisiniz. Bunun sancısı beni bu dergiyi çıkarmaya ve ısrara zorlayan. Yalnızca yazı yazıp, derleyip toparlamıyorum. En ince çizgisine kadar tasarımı bizzat bana ait. Bu açıdan oldukça yorucu bir uğraş.

Kaç kitap oldu?

– Morgun Son Delikanlısı ile öykü, Kara Yazılar ve Yol ve Kavil yakında ise Hepsi Hikaye isimli öykü.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir