İbrahim Eyibilir ile Söyleşi

teyzemin-radyosuİbrahim Eyibilir
ile Söyleşi
 
Sündüs Arslan Akça sordu
 
“Bir istasyonu da içine alıp dönen damla yere düştü. Sabah binlerce parçaya bölündü, her parçada turuncu sabah, kan kırmızı hüzün. Yıllar sonra hâkimin bıraktığı boşluktan gözlerini toplayıp gelen kızıydı bu. Yere düşen sabahtan gözlerini alamadı. Yanında kitapçı İsmail’in şiir defteri vardı. Defterden kalan boşluğa oturdu kızı”
İbrahim Eyibilir /  İstasyonda Bir Şiir – Teyzemin Radyosu
 
Merhaba Sayın Eyibilir. Kitabınız henüz elime ulaşmadı fakat yazdığınız dergilerden öykülerinizi okumak nasip oldu. Bir şair olarak ilk dikkatimi çeken şiirin öykü halini görmem oldu.  Klasik öykü anlayışından uzak bir tarzla karşılaştım. Serpiştirdiğiniz imgeler ve şiirsel ögeler öyküleri farklı bir boyuta taşımış. Sizi ,öykülerinizi tanıma ve tanıtma fırsatını şahsıma sunduğunuz için öncelikle teşekkür ediyorum. Kitabınızla ilgili sorulara geçmeden önce özgeçmişinizi okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?
 
1971 yılında (Afyonkarahisar-Dinar) Kınık’ta doğdum. İlkokulu doğduğum köyde okudum. İmam-Hatip Lisesi’ni Isparta Senirkent’e tamamladım. Yatılı okul öğrencisiydim, okuma ve yazma serüvenimin başlamasında bu etkili olmuştur, diyebilirim. Her ergenin kendisini şair hissettiği yaşta ben de kendimce şiirler yazarak başladım yazmaya. Yazmayla beraber okumaya da bilinçli bir okuma denemezdi buna, el yordamıyla ne bulursam okuyordum. Bazen bir hidayet romanı bazen bir tarihi roman…
Okuma açlığından Cemal Kutay’ın kalın ciltti kitaplarını bile okutuyordum ama bir eksiklik vardı. Sınıf gazetesi çıkarmak, okuldaki hikâye-şiir yarışmalarında derece almak yazma tutkusunu yeşertmeye başlamıştı. Lise ikide Sezai Karakoç’un Taha’sıyla karşılaştım. “ Taha bir kavis gördü” diyordu. Ben o “kavis”i göremedim. Bana beş yıla mal oldu. İsmet Özel ve Cemil Meriç okumalarından sonra dönebildim Taha’ya. On dokuz Mayıs Üniversitesinde Sınıf Öğretmenliği okuyordum ama edebiyat bölümünün hocalarının odalarından çıkmıyordum. Şaban Sağlık Hoca’mın yönlendirmesi ve yüreklendirmesi çok önemli, hem Taha’nın gördüğünü görmemde hem de kaleme daha sıkı sarılmamda. Yine Şaban Sağlık Hocamın yönlendirmesiyle doksan beşin Kasımında ilk hikâyem Yedi İklim dergisinde yayınlandı. Doksan altıda mezun olduktan sonra öğretmenliğe başladım, halen devam ediyorum. Evli ve üç kız babasıyım.
 
Öykü yazmak nerden aklınıza geldi? Sizi bu yöne sevk eden neydi?
 
Lise yıllarında edebiyat hocam Hüseyin Söylemez Bey’in kompozisyonlarımı çok beğenmesi yazıya yoğunlaştırdı beni. Yine aynı hocamın açtığı yarışmada “zakkum” adlı hikâyem birinci oldu. Bu vesile önemli bir başlangıç oldu. Ancak Yedi İklim Dergisi ve Ali Haydar Haksal ortaya bir kitap koymadaki en önemli sebeptir.
İbrahim Eyibilir öykücülüğünü nasıl tanımlayabiliriz?
 
“İbrahim Eyibilir öykücülüğü “ denmesini ancak iltifat olarak değerlendirebilirim. Henüz o kadar eser vermiş ve okurla buluşmuş bir yazar değilim. Ama her yazar gibi ben de böyle bir imza atmayı isterim, inşallah. Nasıl hikâyeler yazdığım ya da neler yazmaya çalıştığımdan bahsederek okura bir fikir verebiliriz belki. Geleneğin içinde yer alan kadim dil, tasavvuf, müzik bilgisine dayanan sinema ve şiir rehberliğinde kendi dilini bulmaya (oluşturmaya) çalışan metinler bunlar…
 
Öykü yazmak isteyen kalemlere ne gibi tavsiyeleriniz olabilir.
 
Birilerine öneride bulunacak yetkinlikte görmüyorum kendimi. Bu, içinde kibir barından bir tevazu gösterisi gibi algılanmasın. Kendimi bir okur olarak yeterli görmediğim gibi yazar olarak da memnun olacağım bir üretkenliğe sahip değilim. Şunu diyebilirim sadece, yazmayı yanmak belleyerek yola çıkarlarsa okurda da bir şeyler tutuşturma ihtimalleri olur…
 
Eski bir öykü yazarı ve ilk kitap. Bu bekleyişin elbette ki bir nedeni vardır. Bunu sizden dinleyebilir miyiz?
 
Bu soru içimi acıtsa da cevabını ‘üretken olamamak’ olarak vermeyi yeğlerim. Kendi hikâyemi kendi sesimi kendi cümlelerimi bekledim de denebilir
 
 
İlk kitabınız size neler hissettirdi?
 
İlk hikâyemi yazdığımda İmam-Hatip Lisesi ikinci sınıf öğrencisiydim. Aynı yıllarda rehberlik hocasının “İleride hangi mesleği yapmak istersiniz?” sorusuna “Bir gazetede köşe yazarı olmak.” Şeklinde cevap verdiğimi hatırlıyorum. Sınıf Gazetesi çıkarırken ülke geneline yayın yapan bir gazetenin kültür sayfasını hazırlıyormuşçasına heyecanlanmamın ergen bir heyecanın ötesinde olduğunu üniversite yıllarında daha iyi fark ettim. On Dokuz Mayıs Üniversitesinde edebiyata olan ilgimi artıran bir çevre buldum. Şaban Sağlık Hocam başta olmak üzere tanıdığım güzel insanların hepsi yazıyı çoğaltacak imkânlar sundu bana.  Doksan beşin Kasımında Yedi İklim Dergi ’sinde ilk hikâyem yayınlandı. Bunun ne kadar önemli olduğunu sonra anladım. Ali Haydar Haksal Hocamın yönlendirmesi ile hikâyeye devam ettim. Sınıf gazetesi çıkarırken içime düşen ukde, bir tutkuya dönüştü; bir kitap sahibi olmak, yazdıklarını iki kapak arasında görmek… Kendi sesimi bulmak, kendi hikâyelerini yazmak ya da kitabın da bir kaderi vardır, ne derseniz. İlk hikâyem yayınlandığında yirmi üç yaşında bir heyecandım. Teyzemin Radyosu’nu elime aldığımda, üç kız babası bir kitap sahibi kırık bir tebessüm oldum.
 
Yazarlığın yanı sıra eğitimcisiniz. Meslektaş olmamızdan duyduğum memnuniyeti söylemeden geçemeyeceğim. Öykülerinizde de öğretmenliğe devam ediyor musunuz? Mesleğiniz mi kurgularınızdan, edebi yönünüzden yoksa öyküleriniz mi mesleğinizden besleniyor?
 
Teyzemin Radyosu’nda otobiyografik, manifesto ağırlıklı imgesel hikâyelerin yanın da sizin de belirttiğiniz gibi eğitimci olmamdan kaynaklanan mesleki yaşanmışlıklardan etkilenen hikâyeler de var. Eğitimci olmamın getirdiği hâkim bir bakış açısı bütün hikâyeler için geçerli diyemem. Teyzemin Radyosu için muhalif hikâyeler diyebiliriz. Resmi tarihe ve sisteme itirazlarını farklı yönleriyle dile getiren ekran çağına kendi çapında karşı çıkan hikâyeler. “Sinek” ve “ Ceylanı Vurdular” buna en tipik örnek diyebilirim.
 
Kitabınıza ismini veren Teyzemin Radyosu ismini tercih etmenizdeki neden nedir?
 
Tabii isim önemli. Bu ismi ve hikâyeyi tercih etmemde birkaç sebep var. Öncelikle benim hayalini kurduğum kitap ismi bu değildi. Kitap, bir dosya halinde yayınlanma aşamasına girince dışardan bir bakışa ihtiyaç oluyor. Duyguyla yoğurarak ortaya koyduğunuz metinlere bir bağlanma oluyor. Ben de bu süreçte dostlarımın fikrini aldım. Hikâyelerimin ilk yayınlandığı yer olan Yedi iklim Dergisi’nin editörü Ali Haydar Haksal hocamın yönlendirmesi yayıncımın da bu yönde fikir belirtmesi “Teyzemin Radyosu” isminde karar kılmamda etkili oldu. Yayınlandıktan sonra fark ettim, bu isim çok isabetli seçim olmuş. İsmin aşinalığı ve içerik Trt de “Gecenin İçinden” programına konuk olacak kadar ilgi çekti. Bazı okurların geri dönüşlerinden bu hikâyede kullanılan anlatıcı kişinin ( hikâyede az kullanılan tek bir diyalogdan oluşan anlatıcı) özgünlüğü dikkat çekmiştir. Baba-çocuk diyaloğunda konuşan babadır ve bu konuşmanın içinden iki dünya geçer.
 
"Sen diyorsun ki gurbet ben diyeyim hicret. Sen deki kader ben derim kısmet. Baba gitmeliyim. Gitmekten muradım bana ihtiyaçları oldukları için değil benim bu gitmeye muhtaç olmamdır."
İbrahim Eyibilir / Sibirya – Teyzemin Radyosu
 
Kitabınız   öykü dünyasında nasıl bir iz bırakıyor. Okurlarınızın muhakkak kitabınız hakkındaki düşünceleri size ulaşıyordur. Bunları bizimle paylaşabilir misiniz?
 
İnsanı yüreklendiren çok güzel tepkiler alıyorum. Bunlar yazma sebebimi çoğaltıyor. Bunlardan beni en çok etkileyen iki tanesini zikretmek isterim. Birincisi; daha kitap yayınlanmadan Teodora Doni Hanımefendi’nin Türk Dili Dergisi’nde yayınlanan “bakkal” adlı hikâyemden yola çıkarak hakkımda güzel şeyler yazması müthişti. Okurken ne kadar heyecanlandım anlatamam. Kendisine buradan yeniden teşekkür ederim. İkincisi ise bir tiweet; değerli yazar Mehmet Efe “Aşık kalem, İbrahim Eyibilir..” mealinde bir tiweet atmıştı. Bu iki tepki benim için çok değerli, ismi geçenler de…
 
Kitabınız hakkında birçok yazan olmuştur. En kapsamlı yazıyı yazan Şaban Sağlık; ‘’Teyzemin Radyosu”ndaki öyküler “göstermek ”ten çok “hissettiren” / “duyuran” öykülerdir; bu öyküler musiki yüklü dramları içeren şiirsel metinlerdir.’’ diyor. Öykülerinizde var olandan ziyade anlatılmamışı anlatmaya yer vermişsiniz. Bu tarzınızla öykücülükte yeni bir çığır açtığınızı düşünüyor musunuz?
 
Estağfurullah, çığır açmak falan bunlar güzel bir temenni. Zaman bu konuda son sözü söyleyecektir elbet. Kendi hikâyelerimi yazıyorum, bundan da etkilenen vardır illaki… Şunu da eklemeliyim, daha ilk kitapta Şaban Sağlık gibi değerli bir Hoca’nın böyle anlamlı ve derinliği olan bir yazı yazması, benim için çok ciddi bir kıvanç bir ömür sürecek ciddi bir yazarlık sorumluluğudur. Kendisine müteşekkirim.
 
Öykülerinizde bolca imge ve şiirsel bir dil hâkim. Şiir yazar mısınız?
 
Maalesef şiir yazamıyorum. Edebi ve estetik kaygıları olan metinlerin bir dil mucizesi ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Şiir bir dilin zirvesi olduğuna göre benim de etkilenmemem düşünülemez. Sadece bu değil şiirin ögeleri, yazdığım türün bir gereği olarak da metinlerimde yer alıyor.
 
Kitabınızdaki öykülerin ortak bir teması var mıdır?   Öykülerinizi konu içeriği olarak kaç bölüme ayırabiliriz?
 
Tamamının ortak bir tema taşıdığından söz edilemez. Konu, içerik olarak sınıflandırmak kısıtlayıcı olur, okurda bulduğu karşılığa göre farklı şekillenebilecek hikâyeler.
 
Öykülerinizde en çok dikkat çeken bir unsur da çocuklar. Bunun özel bir nedeni var mı? Çocuk hikâyeleri yazdınız mı veya yazmayı düşünüyor musunuz?
 
Çocuk, çocukluk, çocukça bakış sanat eserinde içtenliğin anahtarıdır diye düşünüyorum. Bu içtenliği yakalamak derdinden olsa gerek çoğu kez onların elinden tutarak girmeye çalışıyorum bu dünyanın içine. Çok farklı karakter ve bakış açılarıyla yazmak ustalık gerektiriyor. Mekân, karakter ve anlatıcı kişi çeşitliliğini çoğaltmaya çalışsam da o “çocuk” gelip bir yerde kuruluyor köşesine. Çocuk duruluğunun yıkayamayacağı kir yoktur diye cümlelerimi arındırma peşinde ‘çocuk’ kahramanlarım hikâyelerimde olmaya devam edecek sanırım… Çocuk kitapları yazmadım. Şimdilik düşünmüyorum.
 
Öyküleriniz kitaplaşmadan evvel hangi dergilerin içeriğine değer kattı?
 
Hikâyemi yayınlayarak değerli kılan dergiler; başta Yedi iklim olmak üzere Türk Dili, Yağmur, Sühan Az edebiyat, Nev bahar, Dil ve Edebiyat gibi fikrin güzide kaleleri…

İleride ‘’Teyzemin Radyosu"ndan nasıl bir iz kalmasını istersiniz?
 
Yıllar önce Rasim Özdenören’den bir hikâye okumuştum. Hikâyenin adını konusunu unuttum. O hikâyeden bana bir kelime kaldı; “hayın!” ben o sıcaklıkta bir hayın daha okumadım. Bir kelime bir sahne bir cümle bir ses…
 
Teyzemin Radyosu’ nun yolu açık, okuru bol olsun diyorum. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
 
Teyzemin Radyosu hakkında bana konuşma fırsatı verdiğiniz için size, başta değerli yazar Teodora Doni, kıymetli şair Sıtkı Caney olmak üzere tüm Asanatlar ailesine çok teşekkür ederim. Muhabbetle…
 
Bu güzel söyleşi için tekrar teşekkür ediyorum,  başarılarınızın devamını diliyorum.
 
 

Bir yorum

  1. Özgür MEMİŞ

    Böyle degerli bir yazarla, insanın kan bağının olması, insana gurur ve heyecan veriyor. Kendi köyümden kendi kanımdan birinin, ülkemin yazarlar topluluğunda imzası olmasının verdiği mutluluk anlatılamaz. Değerli abim Sn. İbrahim EYİBİLİR'e başarılarının devamını diliyor saygılar sunuyorum. Ö.M

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir