Mustafa Uçurum İle Söyleşi

Mustafa Uçurum İle Söyleşi
Sündüs Arslan Akça sordu
 
“Koşarak geçiyorum Rabbim bir halk gibi sokaklardan
Tokat'tan, Sivas'tan, Sakarya'dan koşarak.”
Mustafa Uçurum

Bir kalemin bir kalem ile hasbıhali ve hele bu usta kalem ile aynı gökyüzünün yıldızları altında yaşaması, aynı şehrin oksijeninden nefeslenmesi daha farklı bir duygu. Bu değerli usta kalemle sadece aynı şehir, aynı yıldızlar demek de yeterli değil, meslektaş olmak da var elbette ki. Bitmedi hala, bir evlat dünyalık sevgilerin en yücesini kapar. En çok sevdiği evladını da benimle paylaşan bir usta kalem…
 
Sizi okuyucularımızla buluşturmak tanış kılmak değil amacım. Zaten okurları ile tanış bir yazarımızsınız. Okurlarımız yazarlarımızın bilinmeyen yönlerini iç dünyalarını daha çok merak ederler. Bu söyleşi de sizin bu yönünüze daha fazla ağırlık vermek istiyorum. Fakat önce kısaca kendinizden bahsetmenizi isteyeceğim. Bu da yeni tanış olacak okurlarımız için elbette ki.
Mustafa Uçurum, bize kendisini birkaç cümle ile özetleyebilir mi. Kimdir Uçurum?
 
Tokatlıyım ama “hayatım” dediğim önemli bir kesiti Adapazarı’nda yaşadım. Öğretmenlik mesleği ile birlikte Tokat’a yerleştim. Sivas’ta üniversiteyi okurken başladığım edebiyat çalışmalarına hiç ara vermedim. Güzel bir ortamımız vardı Sivas’ta. Belki aynı zamanda, güzel insanlarla bulunmanın avantajlarını kullandık hepimiz. İlk dergim Martı’yı Sivas’ta arkadaşlarla beraber çıkardık.
 
Dergiler çıkardım, dergilerde yazdım. Hayatın benim bunalttığı anlarda kelimelerin güç veren dünyasına sığındım. Dergilerden biriktirdiklerimle kitaplar çıkardım.  
Şimdi dergilerde yazmaya devam ediyorum. Milat gazetesinde haftada iki gün köşe yazıları yazıyorum. Hayatımın en eşsiz şiirleri eşim ve çocuklarımla hayatı bizim için anlamlı kılmaya çalışarak yaşamaya şükrederek devam ediyorum. 
 
“eskiden de böyleydi
yani siyah beyazken gülüşlerim
derin bir ırmakta ıslanınca
yeşil olmuştu gözümdeki kuraklık
siz beni böyle bilin
ben anadan doğma karanlık” 
Mustafa Uçurum
 
Birçok dergide yazılarınız, şiirleriniz yayınlanıyor. Ve sürekli yazdığınız köşelerinizin de olduğunu biliyoruz.  Bize bunlardan bahseder misiniz?
 
Dergiler edebiyatın can damarı. Dergisiz bir edebiyatı düşünemiyorum. Şairlerin, yazarların en yeni ürünlerini sergiledikleri en özgür platform dergilerdir. Ben de 1995’te dergi çıkarmaya başladım. Martı, Yitik Düşler, Polemik dergilerini çıkardım. Artık dergi çıkarmasam da dergilerde yoğun bir şekilde yazmaya devam ediyorum. Dergâh, Hece, Aşkar, Türk Dili, Karabatak, Şehir ve Kültür gibi dergilerde şiir ve öyküler yayınlıyorum.
 
Gazetelerde de uzun yıllardan beri köşe yazıları yazıyorum. Gündeme dair, edebiyat dünyasına dair düşüncelerimi gazeteden de okuyuculara ulaştırmayı hedeflediğim için bu köşe yazılarına çok önem veriyorum.  Milat gazetesinde haftada iki gün Pazar ve Çarşamba günleri yazıyorum. Ayrıca yaşadığım şehre dair notlarımı da Tokat gazetesindeki köşemden okuyucularla paylaşıyorum.  
 
Bu zamana kadar 7 kitabınız çıktı yanılmıyorsam. Ben bu kitaplarla tanışım elbette ki.  Biz kitabın var olduğunu ve sunumunu görürüz biliriz. Sancısını ve doğumunun lezzetini yazarın kendisi tatmıştır.
Sizden bu zevki almak istemem. Bize kitaplarınız ve kısaca içeriklerinden bahseder misiniz?
 
Çıkan yedi kitabımın dördü şiir kitabı. Tenhalayın Kalbimi ilk şiir kitabım. Genelde bireysel ve sessiz şiirler vardı bu kitabımda. Elbette ilk göz ağrım olmasından dolayı Tenhalayın Kalbimi kitabımın bende yeri çok özeldir.
 

Sonra Esmerliğime Bakma adıyla deneme kitabım yayınlandı. Bu kitapta şiir tadında ve gücünü şiirimden alan denemelere yer verdim. Dünya Telaşı, yine bir şiir kitabım. İlk kitaptan sonra çizgisi değişen şiirlerim vardı bu kitabımda. Daha sert, daha kalabalık şiirler var bu kitabımda. Dünyanın telaşında kendine yer tutmaya çalışan bir şairin serencamının şiirleri yer alıyor bu kitabımda.  
 
Sonra araya üç çocuk kitabı girdi. Severek yazdığım, yazmaktan büyük mutluluk duyduğum üç kitap. Anılardan oluşan Fedakâr Dost ve Irmaklarla Büyüyen Çocuk’tan sonra Çocuklar Çocukluğunu Bilsin adlı çocuk şiirleri kitabım buluştu çocuklarla.
 
Bu yıl da Konuştukça Memleket adıyla en yeni şiirlerimin yer aldığı kitabım ulaştı okuyuculara. Her yeni çalışma gözbebeğimiz gibi olur ya, benim de öyle oluyor. Konuştukça Memleket, içime sinen bir kitap oldu. Direnişi çok, sesi gür bir kitap. 
 
Fahri Tuna sizin için diyor ki : ‘’Bir nehir, nehirler (Yeşilırmak ve Sakarya) çocuğudur hemşerim, kardeşim, gönüldaşım Mustafa Uçurum, yeşille mavinin karışımı turkuvaz renkli bir martı'dır o benim gözümde, gönlümde. yaşının kırka bastığı şu günlerinde kırkladığı dizelerini paylaşıyor bizimle, ne güzel; eyvallah Mustafa'm!”
 
Sizden yaşınızın kırka bastığı ve kırkladığınız dizelerin sahibinden kalabalık dünyanın tenha yüreğini dinlemek isteriz.
 
Fahri Tuna Hocam var olsun, çok güzel ifade etmiş. Şehirlerle ve ırmaklarla büyüyen bir çocukluğum oldu. Hepsinden kendime eşsiz paylar çıkararak cümleler biriktirdim gönül hanemde. Elbette cümleler ve dostlar. Benim en büyük zenginliğim bunlar oldu.
 
Kalabalıklar arasında kendime geçitler açmaya çalıştım. Bir harfle bir ışık, bir cümle ile bir geçit buldum kendime. Ayakta kalmak için daha sıkı sarıldım cümlelere.
 
Şu da bir gerçek ki hocam, ben en çok kendim için yazıyorum. Kendimi ayağa kaldırayım ki başkalarına bir dermanım olsun. Bu yüzden yaşım alıp başını gitse de ben biraz daha direnç bilemek için kendime, harflere tutunuyorum.
 
Sabahın o dupduru vakitlerine olan muhabbetim hiç bitmiyor. Güne erken başlıyorum. Dünyanın en sessiz zamanında cümleler kuruyorum. Tenhalığımdan cümleler kurarak kalabalık dünyanın kalbine doğru daha emin adımlarla açılıyorum.
 
“suskun bilgeler gibi direndim sırlarımla
üşüdüğüm yalandır köpüren bir denizde
eteğinden tuttuğum baharlar yolda kaldı
oysa beklemek benim sokağımda dolaşan
bir çocuğun elinden tuttuğu rüyasıdır
beni kahraman sanma savaştığım yalandır”
Mustafa Uçurum
 
Bir şairi tanımak isterseniz dizelerinde ve dizelerinin arasına gizlenmiş kelimelerde, seslerde arayın, diyorum.
Siz bir şairi nasıl tanımlarsınız? Biliyorsunuz ki son zamanlarda hele sanal ortamın varlığı nice şiir ve şair doğurdu. Erken doğumlar, sakat çocuklar ve erken ölümler arttı gibi.
 
Şiiri ciddiye alan biriyim. Boş vakitler eğlencesi ya da yeni yetme hevesle hobi olarak şiire yönelenleri önemsemem. Şiir kişinin aynası olmalı. Şiir sadece kelimelerden ibaret değildir. Şiirin bir ruhu da vardır.
 
Yaşlı ve zayıf olduğu için savaşa katılamayan ve bunun için üzülen Hasan bin Sabit’e Resulullah’ın söylediği söz rehberimiz olsun. “Hasan bin Sabit’in şiirleri düşman karşısında kılıç kadar keskindir.”
 
Şiir boş söz sanatı değildir. Boş söz konuşmaktan ve yazmaktan Allah’a sığınarak yazmalıyız şiirimizi. Söz ustalarını tanımayı da ihmal etmeyerek. Benim kıstasım şudur ki; Yunus Emre’yi, Fuzuli’yi, Mehmet Akif’i, Necip Fazıl’ı, Sezai Karakoç, Turgut Uyar’ı bilmeden şiir yazılmaz. Ustaları tanımadan yazılanlara bir sürü isim verilebilir ama şiir dersek ustaları incitmiş oluruz.
 
Bu kadar yılın emeğini taşıyorsunuz. Sadece yılın değil okumanın, çalışmanın ve de yoğrulmanın…
Şair adayları için ne düşünüyorsunuz?
Sizce edebiyat seçiciliğini bu kalabalık içinde yapabilecek mi? Yoksa edebiyatta bu furya içinde kendinden değer kaybedecek mi?
 
Şiire yönelen her gencin ilk yapması gereken kendini yetiştirmek. Usta şairlerin ruhuna girmeden şiire girmek zordur. Bir şairin, en iyi şiir okuru olması şart. Yani iyi şiiri bileceksin ki iyi şeyler yazabilesin.
 
Yaşadığımız çağ her şeyi çabuk tüketiyor. Yarına ne kalacağı belli değil. Bize düşen, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak. Zamana direnen ürünler vereceğiz ki yarın geldiğinde ayakta kalabilelim.
 

Gençlere tavsiyeden daha çok büyüklere görev düşüyor aslında. Elinde bir tomar şiirle gelen gençlerin yazdıklarına bakmak yerine önce onların alt yapısını yoklamak gerek. Kimi okuyor, kimden besleniyor bunları sormak lazım. Eğer kimseyi okumuyorsa, ustalardan bîhaberse, yazdıklarını koltuğunun altına verip, “Önce oku, çok oku, çok oku, dol ki taşasın.” deyip heveskâr gençlere yol verip onları kitaplara göndermeleri gerek. Yapılan yanlış yüreklendirmeler yaşanan en büyük handikap. Çevresinden duyduğu gönül okşayıcı cümleler sayesinde iki satır yazanlar bile kendini beğenme hastalığına tutulabiliyorlar. Elbette kendini beğenen de başkasını beğenmiyor normal olarak.
Okumadan yazanları yüreklendirecek her cümle onlara yapılacak en büyük fenalıktır. Temeli olmayan her bina nasıl çökerse temelsiz şiir de günübirlik bir etki bırakır.
 
Sizin çocuk edebiyatına yönelik çalışmalar içinde de görüyoruz. Hatta daha ağırlık verdiğinizi vereceğinizi düşünüyorum.  Neden çocuk?
 
 
Çocuklar gözbebeğimiz. Geleceğimiz. Onları anlatan metinler, şiirler yazcağız ki onlar da hayata okuyarak tutunsunlar. Çocuklara yazdıkça onlara karşı kendimi daha sorumlu hissediyorum. Meslekî olarak hissettiğim bu sorumluluk, bir edebiyatçı olarak da beni kuşatıyor. Çocuk edebiyatı çok mümbit bir alan. Çocuklara zenginlik katacak eserlerle, kendi değerlerimizle onların karşısına çıkarsak, içimizde biriken bunca sözün de hakkını vermiş oluruz.
 
Çocuklar ihmale gelmez. Biz yakın durmazsak onlara,  dışarısı hazır bekliyor onları ağına düşürmek için. Ben bu yüzden çocuklar için yazmaya başladım, onların kalbine bir tebessüm kondurmak için kuş kanadından harfler gönderiyorum minik kalplere.  
Ve çocuklarla buluşmak. Bunu da çok önemsiyorum. Çocuklar, hayal dünyasında yaşamamalı. Gerçeği görmeli. Küçük yaşlarda bir şairle, yazarla karşılaşan çocuklar, ileriki yaşlarda bu karşılaşmanın etkisiyle okumaya ve yazmaya daha sıcak bakacaklardır. Çünkü bunca cümleyi kuran kişilerin yaşadığını, aralarında bulunduğunu görmeleri onları da yüreklendirecektir. Bu arzuyla okullarda söyleşi ve imza günleri düzenliyoruz. O kadar güzel geçiyor ki bu programlar. Okuldan ayrılırken öğrencilerin birçoğunun “Ben de şair olacağım.” sözlerini duyunca emeklerimin boşa gitmediğine şahit oluyorum. 
 
“Şehri yarım bırakıp kaybolmak en iyisi
Say ki ben çözemedim en kolay bilmeceyi”
Mustafa Uçurum
 
Türkiye’nin her yerinde isminden söz ettirmiş bir kalem kendi şehrinde yıllarca suskundu. Bu suskunluğunuzun sebebi neydi ?
Son iki yıldır ciddi anlamda şehriniz için çalışıyorsunuz. Öncelikle tebrik ediyorum. Ve nice güzelliklere ve başarılara diyorum.
Ve bu şehir sizi tekrar nasıl kazandı?
 
Bu benim de aklıma geliyordu sık sık.  İnsan kendi kendine ortaya çıkamıyor. Bir destek, bir istek olması gerekiyor. Her şeyin zamanı varmış demek ki diyorum. Türkiye’nin dört bir yanına imza gününe, söyleşiye, şiir günlerine gidiyorsunuz ama kendi memleketinizde yoksunuz.  Bu zorla olmuyormuş demek ki. Bunu anladım. Şartlar olgunlaştı. Mesela Belediye Başkanımız  Eyüp Eroğlu’nun bize olan güveni, Valimizin bize yakınlık göstermesi şehrimizde de bir şeyler  yapma azmimizi artırdı.
 
Ayrıca, küçük şehirlerin makus talihidir. Ne zaman bir şey yapmaya çalışsanız size destek olanlardan çok karşınıza engel olanlar çıkar. Onlarla uğraşmak yerine bir süre de sessiz kalmayı tercih eder bazıları. Benimkisi biraz da bu sessizliktendi.
Şimdi, bir derneğimiz var. Dil Edebiyat Derneği. Ayrıca Kent Konseyi Eğitim, Kültür, Sanat Grubu olarak da çalışmalar yapıyoruz. Ali Bal kardeşimle beraber yaşadığımız şehre renk ve anlam katmak için şiirin sesini yükseltmeye, kitap dostlarını kitabın kalbine çağırmaya çalışıyoruz.
 
İnsanın omuz vereceği, aynı yıldıza baktığı yol arkadaşı olursa her şey biraz daha kolaylaşıyor. Ali Bal ile iyi bir ikili olduk. Şimdi birlikte projeler geliştirerek şehre kültür sanat anlamında değer katma çabasındayız.  Umarız ki güzel şekilde sonuçlanır gayretlerimiz.
 
“Her şeyin bir sesi var içimde yankılanan
Yalnızlığın mesela bir rüzgâr gibi esen”
Mustafa Uçurum
 
Şairler yalnızlığın tiryakisidir. O iksir olmazsa şiir olur mu, şiir olmazsa şair olur mu ?
 
Şiiri besleyen en nadide armağan yalnızlıktır. Şair, dünyayı dinleyerek şiirini oluşturur. Dünyadan biriktirdiği sesleri içinde demlendirerek ve çoğaltarak dizeler kurar. Fakat en büyük bahtiyarlığı sessizliğidir şairin. Dünyadan kendine kalan bütün armağanları kendi yalnızlığında ve sessizliğinde şiir olarak hayata sunar.
 
Şairin şiiri onun en büyük servetidir. Şiiriyle var olur şair. İyi şiirler kurarak ayakta kalır ve varlığının sebebi olan şiirini zenginleştirerek dünyasına yeni dünyalar katar.  
 
O kadar çok sual var ki yanımda fakat söyleşinin uzunluğu okuru sıkar mı, diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Fazlasıyla eringeç bir toplum ve fazlasıyla okumaktan uzak olduk. Sizden Mustafa Uçurum’un şiire açılan dünyasından bahsetmesini isteyeceğim.
 
Yeni çağ özellikle gençleri aparatif gençler haline getirdi. Hazırcı oldular. Her şeyden huzursuz gençler kuşattı her yanımızı. Böylesine bir ruh halini taşıyan gençleri kitaba çağırmak ok adar güç ki. Ben böyle bir ortamda bir genci kitaba yaklaştırabiliyorsam en büyük zaferi kazandım sayıyorum kendimi. Ben bu mücadele ile geçitler bulmaya çalışıyorum çağın akıl çalan oyunları arasında.
 
Önce kendimden başlayarak giriyorum bu mücadeleye. Günümüz şiirini yakından takip ediyorum. Edebiyat dergilerinin çoğunu takip etmeye çalışıyorum. Gazetelerin kitap eklerini dört gözle bekliyorum. Bir sporcuyu nasıl ki antrenman ayakta tutar, bir yazarı ve şairi de çok okumak cümlelere karşı dirençli kılar.
 
Şiirimi şiirle besliyorum yani hocam. Okuduğum her şiir bana yeni bir pencere açıyor.Dergilerde güzel şiirler yayınlanıyor. Şiiri ciddiye alan gençler var dergilerde. Edebiyata ilgisi olan gençleri dergilerle tanıştırarak başlayabiliriz onlara ulaşmaya. Genç kalplere seslenen dergilerimiz de var. Gençleri bu dergilerle buluşturarak onların da kendilerini ifade etmelerine olanak sağlayabiliriz.   
 

Sayfanızın, yüreğinizin ve yüreğimin müdavimi olan Berkay Uçurum’dan bahsetmeden geçmek istemiyorum. Baba oğul arasındaki güçlü bağı görünce inanın duygulanıyorum. Acaba diyorum baba Uçurum yaşayamadığını yaşatma çabasında mı ? Yoksa bir evladın yaşamında baba rolünün ehemmiyetinin tam farkında mı ? Belki de hepsi.
Sizden Berkay nezdinde çocuğa bakışınızı dinlemek isterim. Hem baba olarak hem de bir eğitimci olarak…
 
Çocuk kendisine bir rol model arar. Ondan ne görürse onun peşindedir çocuk. Bu hemen olmayabilir. Uzun yıllar sonra da ortaya çıkabilir. Bu sebepten babalar bunun farkında olarak hareket etmeli. Çocuklar bir kayıt cihazı gibi kaydederler büyüklerinin davranışlarını. Mesela erkek çocuklar için en önemli model, babadır. Babalar çocuklarının ruh yapılarını en iyi şekilde inşa etmek istiyorlarsa önce kendilerinden başlamalılar restorasyona.
 
Berkay benimle adeta yapışıktır. Okul vakitleri hariç, sürekli beraberiz desem abartmış olmam. Benim amacım şudur: Çocuk babasının ne yaptığını görsün. Toplantılara dahi götürürüm oğlumu. Bizim saatlerce Tokat için ne yapabiliriz diye kafa yorduğumuza şahit olur. Her hafta kitap okumak için arkadaşlarla buluşuruz. Berkay’ı da alıp götürürüm oraya. Babasının arkadaşlarıyla sadece kitap okumak için her hafta bir araya geldiğini görmesini isterim.
 
Kargodan bir şeyler gelir bana. Berkay’a açtırırım kargoyu. Açar bakar ki kitap gelmiş. Yani ben ona kitabın önemini anlatmak yerine kitabı yaşayarak hissetmesini sağlamaya çalışırım.
 
Benim çocukluğumda babaların bizim kadar imkânı yoktu. Biz kendi kendine büyüyen ve öğrenen çocuklardık. Şimdiki çocuklar elbette daha şanslılar. Büyüklere düşen görev, çocukların ihmale gelmeyeceğini unutmasınlar yeter.   
 
Son olarak yeni çalışmalarınızdan bahsetseniz, heybenizde neler var?
 
Yeni kitaplar var. Baskı aşamasında. Çocuklar için değerler eğitimi hikâyelerim çıkacak.
Aşk üzerine yazdığım denemeler de “Aşk Düştü Uçurumdan” adıyla basılıyor. Bir de denemelerim var. Birçoğu dergilerde yayınlanmış denemelerden oluşan bit kitap olacak bu da.
 
Yeni dönemde Dil ve Edebiyat Derneği olarak “Yazarlık Okulu” ve “Şiir Atölyesi” çalışmalarımız başlayacak. Ayrıca dernek bünyesinde okuma günleri, kitap eleştiri günleri düzenleyeceğiz. Yazar ve şairleri şehrimizde ağırlayarak şehrin kültür sanat ortamını canlı tutmaya çalışacağız.
 
Güzel ve dolu dolu bir söyleşi olduğunu düşünüyorum. Bu fırsatı tanıdığınız ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Şiir tadında dostluk bırakıyorum yüreğinize. Selam ve dua ile…
 
Ben de çok teşekkür ediyorum değerli hocam. Berkay’ın sizin gibi bir öğretmeni olduğu için de ne kadar sevinsek azdır. O da bunun farkında. Babam da şair, öğretmenim de şair diyor. Bu onu şiire ve kitaplara daha da çok yaklaştırıyor. Eksik olmayın.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir