Kur’an’da Zaman Kavramları

MEHMET ALİ BAL
Kur’an’da Zaman Kavramları
 
Ezeli ve ebedi Kelam ve Kudret sahibi Yüce Yaratıcımızın kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de her şey gibi zaman kavramı ve zamanla ilişkili kelimeler, nispetler, hacimler, hesaplar, çağrışımlar dünyası eşsiz bir canlılıkta yer almaktadır. Öyle ki sadece zaman açısından bir Kur’an okuması yaptığımızda onu sadece zamanlar ve hesaplamalar kitabı olarak algılamak mümkündür.
 
Her biri bir yıldız gibi parlayan ayetler gezegeninde gezinirken ruhumuz iç içe zaman daireleri arasında yolculuk yapar, gözümüz zaman ufuklarının son haddine kadar gider gelir. Aklımızda izafi rakamlar, ölçümler atomun içerisindeki elektron ve nötronların hızıyla hareket ederler. En somut dünyalardan en soyut âlemlere kadar izafi ve hayranlık verici bir iç serüvenine çıkarız. 
 
Bu varoluş serüvenimizde zaman dünyası bütün öğeleriyle mevcuttur. Kur’an’da doğrudan zaman zikredilmez. Ancak o kadar çok atıflar yapılır ki, bu yüzden sadece Kur’an’da zaman kavramını değil zamanla ilişkili kavramlar, nispetler, hacimler, hesaplar ve çağrışımlar dünyasını dikkatle okumak gerekmektedir. “Geçmiş zamanları çağrıştıran « Karn » ve « Kurun’ »(Çağ, çağlar) kelimesi 20, « Ay » (Şehr) kelimesi 21, « Yıl » (Sene, âm, hıcec ve havleyn) kelimesi 30 yerde geçer.” Kaldı ki, zamana ilişkin kelimeler sayılamayacak kadar çoktur. Ancak, zaman meselesi sadece zamanın kendisi olarak yoktur.
 
Bir kere bütün bir evren ve oluşlar zamanın imbiğinden süzülerek anlatılır. Zaten « Yevm » yani « Gün » kelimesi bir varlığın veya oluşun yaratılışıdır, yani bir zaman kavramı gibi görünse de Yevm oluştur, oluşumdur. Kuran da ilk yaratılışı “Yevm” kelimesiyle ifade etmektedir. Zaten Arap lisanındaki “Eyyamü-l Arap” Arabın günleri değil “Arapların hadiseleri” anlamını taşımaktadır.
 
Keza Ali İmran suresindeki ayetlerde (9 ve 25) “Oluş” manasındaki en büyük gün ifade edilmektedir. Bu tabi ki, “Gün” kelimesinin bizim ölçülerimizdeki dünyevi anlamlarının ihmal edildiği anlamına gelmez. Gün bazen “Gündüz” bazen de “Gece ve gündüzden oluşan bir gün” olarak zikredilmektedir (Yunus, 3 ve Secde, 5). Bunların dışında “Gün” kelimesine mutlak, mahsus ve tedai tarzında o kadar çok anlam yüklenmiştir ki hepsini bu yazıya sığdırmamız imkânsızdır.
 
Mesela “Allah’ın günleri ki insanlar arasında döner dururlar” (Ali İmran, 140) ayetindeki ifade çoğunlukla galibiyet, zafer, zenginlik gibi anlamlarda anlaşılmıştır. Bazen gün denilerek hesap gününe bazen de Cennet ve Cehenneme atıf yapılmıştır.
 
Bazen de izafi ölçülerdeki farklı zaman dalgaları murat edilmiştir. Örneğin“Gökten yere (yukarıdan aşağıya) kadar bütün işleri o düzenleyip yönetir, sonra da sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir » (Secde, 5). Bizlerin ve Allah’ın (cc) nezdindeki zamanın farklılığına işaret etmektedir.
 
Keza Hacc, 47 bu hususta teyit yapmaktadır. «Bir de senden acele azap istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla beraber Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir». « Melekler ve Ruh (Cebrail), süresi elli bin yıl tutan bir günde ona yükselip çıkarlar » (Mearic, 4) ayeti ise daha farklı bir boyuttaki zamana işaret etmektedir.
 
Zaman kavramını diğer varlıklardan izole edilmiş değil, bütün varlıkla birlikte hareket eden, farklı anlamlar ve mahiyetler kazanan esrarlı malum veya bilinen bir meçhul keyfiyette görürüz. Zamana bazen bir hesaba göre hareket eden Güneş ve Ayın (Rahman, 5) anlatımıyla ve “Birer hesap ölçüsü kılındıklarıyla” (En’am, 96) ile ima edilir. Bazen “Yılların hesabının bilinmesi için Ay’a menziller tayin edildiği” (Yunus, 5) vurgulanır.
 
Bazen “Gökler ve yerin yaratılma ânında, on iki ay meydana gelecek şekilde bir nizam ve ölçü konulduğu” (Tevbe, 36) veya “Ay’ın yeryüzüne hilâl şeklinde başlayıp kademe kademe farklı şekillerde görülmesinin insanlar ve Hac için bir vakit tayini olduğu” (Bakara, 189) gibi zamana dair hükümler verilir.
 
Ancak, başta da ifade ettiğim gibi Kur’an’da sadece zaman kavramına odaklanmak bizim düşüncemizi sınırlayabilir.
 
Çok genel ifadesiyle Kur’an’da Kozmolojik Zamanı İfade Eden Kelimeler
(Yevm, Nehar, Fecr, Sabâh, Duhâ, Zuhr, Asr, Mesâ (Akşam), Aşiyy (Akşam manasına gelen gündüzün sonu), Leyl, Vakt, Şehr, Nesi, Mevsimler, Sene, Usbu (Hafta), An, Saat, Kıyamet, Berzah, Dehr (Zaman), Hin (An) gibi), Biyolojik Zaman İfade Eden Kelimeler (Umur, Ecel, Tıfl, Mehd, Sağir, Sabiyy, Yetim, Eşudd, Kehl, Kiber, Şeyh, Acuz, Erzelu'l-'Umur, Esbat, Mehid, Lemhu'l-Basar, Tarf, Behîre, Vasile, Ham, Leben, Fârid, Bikr, Avan, Fevâk) ve Süresizlik İfade Eden Kelimeler (Ezel, Ebed) (Kur’an’da Zaman Kavramı, Faiz KALIN) farklı bağlamlarda ve üsluplarda zikredilmektedirler. 
 
Anlaşılıyor ki, en küçük âlemlerden en büyük âlemlere, insanın yaratılmasının aşamalarından Ahiret bezmine intikaline, bir gün içindeki zaman dilimlerinden, asırlar ve daha ebedi zaman dalgalarına oradan da an içinde anlara kadar Allah’ın (cc) zamana dair tasarrufları (Meşietiİlahiyesi) söz konusudur. Bu öyle bir İlahi tasarruftur ki, mükevvenat içinde mükevvenat, hilkat içinde hilkat, hikmet içinde hikmet olduğu gibi “Zaman içinde zaman” vardır ve yaratılmaktadır.
 
Evren genişlediği ve yayıldığı ayetindeki (Zariyat, 47) hakikatin zaman olgusuna intikalinde “Bast-ı zamanı” (Zamanın genişlemesi) görmekteyiz. Sonuçta, Allah (cc) zamanın da yaratıcısı olduğu gibi isimleri arasında zamanın idrak edemeyeceği ancak işaret edebileceği tarzda Evvel ve Ahir bulunmaktadır. O Evvel ve Ahir’dir“Hüve-l Evvelu vel Ahiru”. 
 
Kur’an zamanın farklı dairelerini ve keyfiyetlerini kendi üslubu içinde son derece canlı tabiat olayları, gökyüzündeki yaratılışın muhteşem mahiyetlerini nazara vererek anlattığı gibi geçmiş kavimlerin ve peygamberlerin hatta nazil olduğu dönemdeki insanların hayatları içine girerek de (Mesela "Rumlar yakın bir yerde mağlup oldular. Ama bu yenilgilerinden sonra galip gelecekler. Birkaç yıl içinde.” (Rum, 2-3) ifade etmektedir.
 
Zamanın adeta sadece kendisine ait olan boyutunun bir parçası olduğu keyfiyeti bizce meçhul olan “Gayb” için “De ki: "Gayb yalnızca Allah'ındır, siz bekleyedurun; ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim." (Yunus, 20) hükmünü veren Allah (cc) Kur’an’da geçmiş ve geleceğe dair hadiseleri muhteşem ve canlı bir zaman inceliği ve keskinliği içinde bizlere anlatmaktadır.
 
Mesela Musa (AS) kıssasında “And olsun, Biz Musa'ya vahy etmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan." (Taha, 77) ve takiben “Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuşu vakti onları izlemeye koyuldular. (Şuara, 60) ne kadar eş zamanlı bir anlatımdır! Geceleyin yürüyüşe çıkarma emri ve endişeden uzak durulması ve Firavunun güneşin doğuşu vakti harekete geçmesi…
 
Hazreti Süleyman (AS) için hâkimiyeti mucizesini teyit anlamında “Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik)” (Sebe, 12) ve Saba melikesinin tahtının getirilmesi hadisesinde “Cinlerden ifritin: "Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim” (Neml, 39) demesindeki “An” ifadesi kudret ve zamanın örtüştüğü İlahi mucizelerden birini göstermektedir. 
 
Kehf Suresinde bizim ölçülerimizde 309 yıl uyuyup da bir gece uyuduklarını zanneden gençlerin kıssası (Kehf suresi muhtelif ayetleri) hem zamanın izafiliğini hem de zaman üzerinde hem gençleri hem dönemin insanlarını hem de bizleri tartıştırarak zamanın esrarına işaret etmektedir. Bakara 259 ayetinde de benzeri bir kıssa anlatılmaktadır. 
 
Zaman ve zaman kavramlarının felsefi, kozmolojik, dini, vs. alanlarda yer alışlarının yanında Kur’an’da bir başka mecrada kullanılmaları vardır ki, zamanın esrarlı yönüyle birlikte gerçek hayatta nasıl amil oluğunu etkili biçimde bize anlatmaktadır. Bu cümleden ayetlerin en fazla beni etkileyenleri şüphesiz ibadet vakitlerine ait olanlarıdır.
Bu ayetlerdir ki, zamanı bizim için sadece bir felsefi kavram olmaktan çıkartmış, insan yaşamını bir parçası yapmıştır: 
“Güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin. (Taha, 130).
Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (Namazda okunan) Kur’an'ı, işte o, şahit olunandır. Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur’an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır. (İsra, 78).
“Gerçekten sen, Bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışının ardında da O'nu tesbih et. (Tur, 48-49).
“Çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur (Nisa 103)
 
Sadece ibadet değil, ibadet ve çalışma arası dengeyi de ayetlerde okuruz. “Kendi rahmetinden olmak üzere O, sizin için, dinlenmeniz ve O'nun fazlından (Geçiminizi) aramanız için geceyi ve gündüzü var etti. Umulur ki şükredersiniz (Kasas, 71-73). Cuma namazının farz kılındığı ayetten sonra, “Namaz kılındıktan sonra da yeryüzüne dağılın, Allah'ın bol nimetinden nasip arayın ve Allah'ı çok zikredin ki, kurtuluş bulabilesiniz” (Cuma, 10) emri inananları hayatın içine karışmaya ve çalışmaya davet etmektedir. 
 
Kur’an ve hadis ile düzenlenen Müslümanların ibadet, özel hayat ve ticaret gibi alanlardaki hayatlarının düzenlenmesinde zaman sadece basit bir araç olmayıp, adeta yapılacak veya yapılması emredilen ibadet ve işlerin mahiyetinin bir parçasıdır. Kur’an’ı Kerimde oruç vakitleri, namaz vakitleri, hac vakti gibi belirlenmiş zamanlar, evlilik hayatının mahremiyetine dair özel zamanlar gibi hayatın içine girmiş zaman sınırlamaları bize konunun önemini hatırlatmaktadırlar. Öyle ki, alınamayan bir nefes gibi geçirilen bir an, bir daha geri dönülemez şekilde yaşamımızın anahtarı ile amellerimizin kabulünün hükümsüzlüğünün ve nice hazinelerin yitirilişinin sebebi olabilir. 
 
İşte bu sebepten olacak ki, Kur’an zamanın yaratılan esrarlı dehlizlerinde bizleri gezdirdikten sonra dehşetengiz bir ikazla asırlar öncesi ve sonrasında yaşayanları ve bilhassa bizleri uyarmaktadır: “O (Kıyamet) yaklaşacak olan yaklaştı (Necm, 57) ve “İktarabetissaatü venşakka-l kamer”, “Saat yani Kıyamet yaklaştı! Ve ay yarıldı”(Kamer, 1)… Olmuş gibi uyarmaktadır, zira Kur’an’ın üslubunda bu kesinlik vardır, ilahi kelamdır. O seviyeden bütün olanlar ve olacaklar birdir. Olmuş gibi uyarmaktadır, zira zaman geçtikten sonra eseflerin, pişmanlıkların, yakarmaların faydası olmayacaktır…
 
Mukaddes kitabımızı bir de zamanın ölçüm aracı saatlerin diliyle ve vasıtasıyla okuyalım efendim. İhtimal bazı anlar var ki, hayatın anahtarlarından başka bir şey değildirler… 
________________________________________
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir