MEHMET ALİ BAL
Saate Doğudan Bakarken
Günlük yaşamda kullandığımız araçlara yüklediğimiz anlamlar, içinde yaşadığımız kültürle biçimlenirler. Bazen bu kültürü bizler hiç sorgulamadan, yadsımadan kabul ediveririz. Bu bir bakıma bize kolaylık da sağlar. Uzun zihni çabalar sonucu öğrenilecek birçok konuyu görerek veya taklit ederek hemen öğreniveririz. İçinde yaşadığımız toplumun algıları, değerleri, inançları, düşünceleri, temel yaklaşımları bir anda bizim de sahibi olduğumuz öğeler haline gelirler. Bu aslında yadırganacak bir durum da değildir. Ancak, ne zaman ki, söz konusu algıları ve araçları bir farkındalık hissiyle kavramaya çalışsak, o zaman bütün zihni alt dünyamızda örtülü ve doğal şartlarda birikmiş olan değerleri, bilgileri ve inançları sorgulamaya başlarız. Bu düşünmeye başladığımız anlamına gelir…
Adeta “Sanat Eseri” olarak tasarlanmış Lüks Saatler ve aksesuarların ticareti, dünya ve Türkiye ölçeğinde Pazar özelliklerinin bilinmesi, ilgili müşterilerinizin en özel sorularını cevaplamak gibi bir işiniz varsa, bu işinizi de en azından birazcık daha geliştirerek yapmayı düşünüyorsanız, herkesçe bilindiğine kesin ve rutin inandığımız şeylerin üzerinde farklı açılardan da durmak zorunluluğunuz oluyor. Zira ben sadece saatin veya lüks aksesuarların ticareti ile ilgilenmiyorum, aynı zamanda seçkin insanımıza en uygun marka seçimleri yapabilmeyi, seçimlerin kültürünü ve felsefesini yaratabilmeyi, çağdaş kimlikler ile kullandığımız kişisel özelliklerimizin uzantısı lüks kullanım araçlarımızın uyumunu anlatabilmeyi arzu ediyorum.
Aslında bazı lüks aksesuarlar var ki, saat de bunlardan biridir kuşkusuz, her birinin geçmiş kültürlerde ve farklı uygarlıklarda tadına doyulmaz anlamları, hikâyeleri ve felsefeleri mündemiç bulunmaktadır. Ben de bu yazıda siz saygıdeğer dostlarımı çağdaş kentlerin içinden alarak, belki bugüne kadar hiç anlamını düşünmediğimiz saat kelimesinin sırlı etimolojik odalarında gezdirmek istiyorum.
İlk durağımız elbette ki Doğu olacak. Doğunun dünyasında ilk zamanı ölçme ve dilimlendirme çalışmalarının yapıldığını görüyoruz. Her büyük uygarlığın temel meselelerinden biri zamanı anlamlandırmak, ölçmek ve dilimlendirmek olmuştur. Tarih bir nevi zamanı diğer milletlerden daha hızlı ve geniş yaşayan milletlerin kurduğu uygarlıkların ışıklarıyla aydınlanmıştır. Büyük kültür ve uygarlıkların zengin birikimini ise kelimelerinde gizlenmiş görüyoruz. Tıpkı “Saat” kelimesinin Arapça etimolojisinde olduğu gibi. Nasıl mı? Bir kere “Saat” (Arapça Sin, Elif, Ayn, yuvarlak Te harfleri) kelimesi sadece basit bir araç değil, büyük olayların bizatihi kendisi olarak geçiyor Mukaddes Kitabımız Kuran’da: Kıyamet, zaman, anlamlarını buradan alıyorlar.
“Saat” kelimesinin iki anlamı beliriyor temel olarak. Birinci anlamı, son derece ilkel yaşamın içinden tercih edilmiş gibi “Küçük hayvanın başıboş otlakta yayılması” anlamında kullanmış bir kısım eski Araplar. Nesne almadan ve zaman anlamında kullanılan ikinci anlamı ise “Zayi olmak, kaybolmak, helak olmak” manalarını içeriyor. İşte bizim saat dediğimiz şey “Kaybolan zaman”ı işaret ediyor. Buradan da anlıyoruz ki, araç olarak “Saat” geçen ve kaybolan zamanı ölçmeye yarıyor. Bu da ne derece mantıklı, sadece geçen zamanı ölçebiliyorsunuz, gelecek zamanı ölçmek değil, öngörmek mümkün. Bu kelimenin başka bir çekim kipinde ise (Savea- Sin, Elif, Vav ve Ayn) bir kişiyi saatli olarak çalıştırmak demek.
Bu da çağdaş saat anlamıyla en yakından ve somut ilişkili anlamlardan biri. Bu kelime ile aynı köke sahip bir diğer isim (Sin, Elif, Ayn) “Meşakkat ve zorluk” demek. Sanırım zorluklar ve büyük acılarla veya hafakanlarla saatlerin geçmez oluşu bu isimde gizli. Hani şair demiş ya “Müptela-i gama sor kim geceler kaç saat!”. Elbette ki “Saat” kelimesi uygarlığın önemli kelimelerinden birisi olması hasebiyle en uçta başka anlamlar için kullanılan isimlere de kök olmuştur.
Bu bağlamda, Kuranda Nuh Suresinde “Büyük kavimlerden birinin taptıkları büyük putlardan birisinin adı olarak” Saat kelimesiyle aynı kökten gelen Suvâun (Sin, Vav, Elif, Ayn) kelimesi zikredilir. Bunu da bir derece anlıyoruz. Zira zaman veya zamanın anlamlandırılması ilk uygarlıkların da akıllarını meşgul etmiştir. Bu husus doğru veya yanlış biçimde ulûhiyet meselesinin bir cüzü olarak kabul görmüştür… Ne zaman sorusu sanırım kâhinlere en çok sorulan sorulardan biridir. Ve bu soru elbette ki hükümdarların veya hükümdar namzetlerinin sorusudur, sıradan insanların değil.
Zaman içerisinde uygarlıklar geliştikçe “Saat” kelimesi bugünkü anladığımız manaya bürünmüştür. Ancak, bu artık yeni gelişmeler karşısında yetersiz kalmıştır. Zamanın en ince ölçümlerine kadar hesaplamalar, anlama ve kavramlaştırma çabaları devam etmiştir. Bugün Türkçemizde kullandığımız “Dakika, saniye, salise, Aşire” gibi mikro zaman ölçümü kelimelerinin Arapça olması bizi şaşırtmasın, çünkü bugünkü teknolojilere esas teşkil edecek mahiyette ilk mekanik zamanı ölçme araçları İslam Uygarlığının Abbasiler Döneminde yapılmıştır. Halife Harun Reşid’in Avrupalı krallara gönderdiği mekanik saat bu döneme aittir.
Bu sadece saat midir? Elbette ki hayır! Bu araç aslında birçok bilimsel birikimin bir sentez halinde zamanı ölçme aracına dönüştürülmesidir. Daha sonraki yüzyıllarda Moğol yağmasından kurtulabilenlerden anlayacağımız kadarıyla işin bir kısmı Astronomi bir kısmı Matematik, Fizik ve Mekanik bir kısmı da Sibernetikle ilgilidir. İşin ana malzemelerinin işlenmesiyle ilgili becerileri ve bilgileri saymıyorum.
Peki, “Saat” kelimesinin sadece geçen ve zayi olan veya heba olan zamanı içermesi saate yüklediğimiz misyonu ve manayı küçültmüyor mu? Yani bizler çağdaş dünyanın insanları sadece geçen zamanı ölçmekle yetinmemeliyiz, geleceği de kavramalıyız diye düşünmüyor muyuz? Elbette ki bu doğru bir soru ve bizi bir temel sorunsala götürüyor: Zamanın veya saatin soluna veya sağına bakan farklı anlayışlara, yani saatin geçmişe ve geleceğe bakan farklı mantaliteye sahip düşünce disiplinlerine. Hatta zamanı bir bütün halinde kavramayı amaç edinmiş “Bütünsel” bakış açılarına götürüyor bizi…
Aslında amaç sadece geçmiş zamanı ölçmek değildir. Hatta tam aksine geçmiş zamanı bir malzeme gibi kullanarak geleceği ölçme, tanımlama, dilimleme nihai hedeftir. Nitekim felsefe anlamında da saati ve zamanı doğru ölçmeyi hedef edinen uygarlıklar yüzlerini geleceğe, gelişmelere dönmüş uygarlıklardır. Ölçümsüz zamanlarda yaşamak barbarlığın ve geride kalmışlığın göstergesidir. Mecazi anlamda Saat bize geçmiş zamanın iyi değerlendirilmezse Heba olmuş, zayi olmuş bir “An”lar geçidinden ibaret olacağını hatırlatmaktadır.
Saate Doğudan yaptığımız bu kısa yolculuk bile açıkça gösteriyor ki, kolumuza taktığımız iyi seçilmiş bir saat maddi varlığından ötede bir anlam ve kültür içeriyor. Sanıyorum ki, birçok lüks aksesuar da böylesi zengin çağrışımlara, çağdaş kimliğimizin uzantısı veya sembolü değerlere sahipler. Bizlere düşen belki de söz konusu maddi araçların anlam ve kültür zenginliklerinin farkına varılmasını sağlayıcı üst düzey tasarım ve anlam okuma çalışmalarını yapmamız.
Evet, saat sadece saat değil efendim…