MEHMET ALİ BAL
Zamanın Muhteşem Coğrafyasında Yaşamak
Zamanı bir devlet ve sefalet yelpazesinde yer alan somut bir mekân gibi düşünürsek; milletler gibi ülkeler hatta kıtalar da zamanın esrarlı körfezlerinde demir atarlar, kalır ve geçer giderler. Zaman adeta mekâna biçim veren bir maddi hüviyete bürünür, mekân da zaman kadar narinleşir, mücerret mahiyet kazanır ve zamanın ruhuna teslim olur.
Zamanın farklı bir coğrafyalarında konaklayan milletler, devletler ve ülkeler zamanın boyasıyla boyanırlar. Cihangirler zamanında cihangirler yetişir, fütuhat vaktinde fetihler vuku bulur, zillet zamanlarında ise “Vaktin azizlerinin zillete düştüğü” görülür. Beşeri iradenin sorumluluğunu tamamıyla göz ardı etmeden denilebilir ki, kutlu zamanlarda olmak ne büyük bir hediyedir. O yüzdendir ki Akif’in şiirinde kutlu devirde olamayışın inkisarının ifadesini buluruz:
“Viranelerin yasçısı baykuşlara döndüm,
Gördüm de hazanında bu cennet gibi yurdu.
Gül devrini bilseydim onun bülbülü olurdum;
Ya Rab, beni evvel getireydin ne olurdu?”
Biraz sitem gibi hissedilse de şiirde önce zamanların ruhu, hazanı ve umumi havası resmedilir. Sonra da kutlu zamanların özlemi, o zamanda olamayışın inkisarı ifadeye büründürülür. Şiirden önce söylediği “Havada bir ağırlık var. ” ifadesi şair yüreğinin hassasiyetini ve zamanın da adeta nasıl Ona dokunduğu anlamını ne güzel yansıtır.
İster hazan ister bahar olsun, her zamanın mutlaka bir hâkim rengi vardır. Bazen Akif’in dediği gibi “Havasında bir ağırlık vardır” bazen de “Kalpleri yerinden fışkırtırcasına bir bahar tazeliği, bast hali…”. Ruhu göklere yükselten bir ulviyet gibi bakışları kıtalar ötesine yönelten bir mefkûre tutkusu zamanın hâkim renklerindendir.
Zamanı temsil eden ve İlahi iradenin az bir cüzünün yansıdığı beşeri iradeyi ayakta tutan kıymet ise adalettir. Nice başka değerler, heyecanlar, bilgiler, hükümdarlar, hatta dini hayatın temsilcileri bu adalet şemsiyesi altında kümelenirler. Zaman otağının direği adalettir. Bu yüzden adil hükümdarlara zamanın sahipleri denilir. Evliyaullah içinden büyük zatlara da zamanın sahipleri, zamanın kutbu gibi sıfatlar konulur. Melik adalete giydirilmiş bir maddi beden ve hükümranlık tacından başka ne olabilir ki? Adalet melikin ruhudur. Adalet melikin ta kendisidir.
Geniş anlamıyla adalet, her şeyin hakkının tam tamına verilmesidir. Hiç ayrıntıya girmeden söyleyelim ki, hakikatin hakkının verilmesi adaletin en muhteşem tezahürlerinden biridir. İster hazan isterse bahar zamanı olsun, her yaşananın Adil Dizge içinde olması bizatihi sahiplerinin zamanı olmasa da hasadını, bereketini değiştirme nimetine nail olmalarına vesile olur. Adalet varlıkta, darlıkta, zorlukta yaşananlarının mahiyetini değiştirir. Zamanı adalet ve hakkaniyetle fethedebiliriz. Fetih fatihlerin kale surlarını yıkmaları ve ülke sınırlarını açma kadar fethedilen milletlerin de kalplerini açmaları demektir. Bir büyük cazibeye kendilerini bırakmaları demektir.
İbni Haldun’un Memluk Hükümdarı Sultan Zahir Berkuk’a (1401) hitaben söylediği rivayet edilen muhteşem sözünü bir kez daha hatırlayalım: “Eğer Timur’dan korkuyorsanız, korkmayınız. Şam’ı fetheden Timur kalıcı değil, gidici! Ancak, Osmanlıdan korkun. Zira adaletle hükmediyor ve adalet üzerine bir nizam tesis ediyor.” Zamana hükmeden adaleti seçen ve idrak eden muhteşem dimağı bu vesileyle anmış olalım.
Tek başına savaşlarla yapılan fetihler fetih değildir. Gönüllerin kabul etmesi ve ardından da fethin adaletle inşa edilmesi, bu inşanın üzerine medeniyetler giydirilmesi açık fetihlerdir. Niçin fetih üzerinde duruyoruz? Çünkü “Fethi mübin” zamanın üzerinde akıntıya kapılma değil, bizzat zamanın ötesine geçme demektir. Bu ilk önce fetihle şereflendirilenlerin kendilerini inşa etmeleri, lütuflara boğulmaları, avf ve merhamete nail olmaları, geleceğe dair nice müjdelerle ödüllendirilmeleri demektir. Bu ismi taşıyan Kurandaki Fetih Suresi en başta da bizatihi apaçık fetihle müjdelenen ashabın kendilerine enfüsi müjdeler verir. Maddi ve manevi fetihleri sıraladıktan sonra, surenin sonunda yine onların vasıflarını över, takdir ve tebcil eder. Öyle ki, siz İncil ve Tevrat’ta bile övülen ve bahsi geçenlersiniz diyerek, onları geçmiş ve gelecek zamanlarının kutlu insanları olarak zikreder. Evet, fetihlerin ilk şartı onlar gibi olmaktır. Sonrası bu ilk şarta tabidir.
Çok örnek olmakla birlikte, o dönemin hemen ardından yaşanan olayların yakınlık ve kıymet beraberliği açısından en fazla etkileyici olduğunu düşünürüm. İmam Malik Suriye’yi fetheden ashabı kiram hakkında Hıristiyan Halkın şu sözlerini nakleder: Bunlar Hazreti İsa’nın (AS) havarileri hakkında bildiğimiz âli meziyetleri ve yüksek değerleri taşıyan insanlardır”. Nitekim başka bir yazıda naklettiğimiz “Geceleri ruhban gibiler” deyişleri de onların Hıristiyanlık mensubu kişiler olduklarını yansıtmaktadır.
Asrı Saadetin dalga dalga yüzyıllara çarpan dalgaları içerisindeki fatihlerin, cihangirlerin, müjdelenen askerlerin fetihleri o zamanların en hâkim burçlarına bayraklarını dikerler. O bayraklar, adaletle ve hakkaniyetle dalgalandıkça, rüzgârı ve büyüsü de o zamanın çocuklarının yüzlerini okşar, ruhlarını ferahlandırır, vatanlarını âli vatan ve devletlerini âli devlet kılar vesselam.