Zamanın Allah’ın Zatı Ve İsimleriyle İlişkisi

MEHMET ALİ BAL
Zamanın Allah’ın Zatı Ve İsimleriyle İlişkisi
 
Her varlık gibi zaman da ancak Allah (cc) ile kaimdir, vardır (Kaindir) ve mevcuttur. “ Kün” (Ol) emri öncelikle ol emrini veren mutlak ve vacip olan Allah’ın (cc) varlığının “Bi kemi keyf” neticesidir, bir başka açıdan işaretçisidir, bir başka açıdan da tezahürüdür. Ancak bu tecelli veya tezahür bizim aklımızla ve bazı özelliklerimizle sahibinin varlığına iman edebileceğimiz sınırların dışına da taşabilmektedir, ancak idrakimizin ötesinde olan bir keyfiyettedir. İmam-ı Rabbani bunu çok veciz bir şekilde ifade eder: “İnnallahe yetecella verâün verâ, verâün verâ ve verâün verâdır.” (Şüphesiz Allah (cc) ötelerin ötesinde, ötelerin ötesinde ve ötelerin ötesinde tecelli eder. Veya “İnnallahe verâün verâ, verâün verâ ve verâün verâdır.” (Şüphesiz Allahu Teâla ötelerin ötesi, ötelerin ötesi ve ötelerin ötesidir).
 
Yazımızın konsepti içinde düşünürsek, var olan her şey Allah’ın (cc) varlığıyla mümkündür, O’na olan intisabı cihetiyle mevcuttur. Rahman Suresinde gelecek ayetlerinin hakikati ne kadar da düşündürücüdür. “Kullu men aleyhâ fân (fânin). Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm (ikrâmi).” (Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır –Rahman 26,27). Bu ayetler var olan her şeyin fani olduğu kadar ilk yaratılışlarının da Allah’ın (cc) yaratmasıyla olduğunu mazmundurlar.
Bu yüzdendir ki, Kuran-ı Kerimde sıkı sık ilk yaratılış örnek verilir. Allah (cc), varlığın kaim olması ve devamından önce ilk yaratılışı için elzemdir. Ezeliyet, ebediyyetin lazımı gayrı mufarıkıdır. Hüvel Evvelu vel Ahiru denilir bütün bir cümle olarak. Denilmese de öyle anlaşılır. Biri diğerini lazım kılar. Öyle olunca da eşyanın zamanın gerisine doğru gidilerek ilk yaratılışında Allah’ın (cc) yaratışı açıkça görülür, akledilir, hissedilir.
 
Baştaki ifademizi tekrar edersek, zaman ancak Allah’ın yaratmasıyla var olan, irtibatıyla da daim olan bir mahlûktur (Yaratılmış). Bizim için zaman vardır. Çünkü Allah vardır. Sonsuz yani bizim için evvelsiz ve ahirsiz (Başlangıçsız ve sonsuz) olan Yüce Yaratıcı bütün yarattıkları için farklı boyutlarda zamanı yaratmıştır. İçinde bulunduğumuz izafi (Göreceli) zaman dilimi bir sabitedir (Sabit bir gerçekliktir), mutlak zaman sahibinin nazarında bir yaratılmıştır, yok sayılamaz.
Bu izafi zaman tünelinde yürüyen insanoğlu mutlak zamanların ve bilemediğimiz nice Cennet ve Cehennem zamanlarının yaratıldığı evrenlerin yurduna ulaşır. Bu izafi zamanın ve hayatın taşlarıyla kendi ebedi ve farklı zaman boyutlarındaki evini inşa eder. İşte bu ebedi yurt ve ebedi ev yapılırken “Azamet ve ikram sahibi Rabbimizin zatına bakan yüzleriyle” izafi zamanların yani geçici hayatımızın kristalize olmuş eylem ve niyetleri kullanılır. Bu yüzdendir ki, ebedi zamanların kitabı olan Kuran’da tam da bu cümlelerin ardından “Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” (Rahman, 28) hakikati ve hükmü okunur.
Bugünün hayatı tam anlamayan bizler gibi Müslümanlar için hem ebedi hayat hem de içinde bulunduğumuz izafi zamanlar ve meyveleri en yüksek üslupla anlatılır ve her cümle sonrasında Rabbimizin nimetlerinin hiçbirini inkâr edemeyeceğimiz vurgulanır.
 
Zaman İsmi Kayyum’ un sahibi olan Allah (cc) ile kaimdir derken, aynı zamanda zamanın Yaratıcının yüksek mahiyette tecellilerine mazhar kılındığını da vurgulamış oluyoruz. Zaman tıpkı uzayın akıl almaz boşlukları gibi devasa cansız, ışıksız, hayatsız bir fanus iken Kayyum isminin cilvesi olarak varlığa tutunmakta, varlıklar âleminde durmaktadır. Her an bilinmektedir ki, Kayyum isminin irtibatı kesilse zaman dediğimiz bu malum meçhul de yokluğa atılıp gidecektir. Keza dünya üzerinde Zatı Kayyum (cc) adı diller ve gönüllerden tamamen silindiğinde dünyamızın kıyametinin kopacağı hadislerde belirtilmektedir. Diğer yandan, zaman seyyaliyet ve uçuculuğuna rağmen milyarlarca hayat pırıltısıyla doldurulmaktadır. Zaman şeridi başlangıcını bilemediğimiz anlardan beri yine sayısı bilemediğimiz esrarengiz yaratma ve tekevvünlerle dolu olarak akmaktadır. Bu akışın ne olduğunu da insan aklıyla kavramak mümkün değildir. Zira henüz dünyamız bir karadeliğin anaforunda yutulmuş değildir.
 
Bütün yaratışların bir başka yönden mekânı, şahidi, fanusu bir esrarengiz yaratılmış olarak zaman Yüce Yaratıcının Esma-i Hüsna’sının yansımalarına mazhar kılınmıştır. Diyebiliriz ki, Yüce Yaratıcının esması bilindiği ölçüde zamanın da bundan bir anlaşılma hissesi olacaktır. Zaman üzerine ne derece derinlikli düşünür ve idrakimizi genişletirsek o derece yaratmanın da bazı esrarlı safhalarını ve süreçlerini ve hikmetlerini tefekkür edebilmek mümkün olacaktır.
 
Bizler ki zamanı hayatla eşdeğer tutan bir kültürün çocuklarıyız. Hatta özellikle zaman başlangıçlarını yani seher vakitlerini, zamanın koyulaştığı anları yani gece vakitlerini, belli şartlarına uyarsak arada kalan tüm zamanları bütün bir mukaddes ve bereketli kabul eden bir inanç evrenindeyiz.
 
Bu yüzden değil midir bizde saatler, saat olmanın da ötesinde bir anlam ve işlev yüklenmişlerdir. Nitekim bu mütevazı denemeler de bir saat meşgalesinden ve saatler metaforundan kaynaklanmıştır. Ve zamanın gözünden kaynayan bereketli vakit dilimleri ve mutlak zamanlara koşan izafi zamanların çocukları olan bizlerin çabaları devam etmektedir. Bir başka yazıda o güzel isimlerden her birinin özel olarak zamana yansımasını, zamanda tezahürü ve tecellisini yazacağız efendim.
 

________________________________________

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir