MEHMET ALİ BAL
Allah (Zatı Hayy) Ve Zaman
Bütün varlıklar gibi zaman da Allah’ın (cc) esmasının (İsimlerinin) tezahür ve tecellilerinin mazharıdır, kabul edicisidir, tarlasıdır, meşheridir. Bizim bilebildiğimiz şekliyle bütün varlıkların bir zaman boyutu olması nedeniyle de Allah’ın (cc) isimleri ile iç içe geçmiş çoklu ilişkilere sahiptir. Zaman toprağına yağan “İlahi hediye yağmurları” bir çeşit değil, bin çeşittir. Zaman bahçesinin meyveleri bir cins değil, binler cinstir. Bu tarlada acı ve tatlı meyveler aynı ağaçların dallarında yetişirler. Kimi meyveleri zehirlidir, kimi dikenleri ise şifadır, koruyucudur. Bazı bitkileri havaya suya ihtiyaç duyarlar, bazıları ise zikre, şükre ve tefekküre. Bu çeşitlilik bereketli zaman tarlasında adeta her kum tanesi için bile isimlerin ayrı ayrı tecellisinin söz konusu olmasındandır.
Bu isimlerin her birinin hakikatini ancak Sahibi Zat (cc) bilebilir. Ancak, İslam büyüklerinden gelenekle devraldığımız müktesebata göre bazı isimler Esma-i Hüsna arasında İsmi Azamdan sayılmışlardır. İsmi Hayy işte İsmi Azamdan bir isimdir. Bu yazımızda İsmi Hayy’in zaman tarlasına tecelli ve tezahürlerini tefekküre çalışacağız.
“Hayy” isminin zengin mana dünyasına en azından yaklaşabilmek için kelimenin sözlükteki farklı anlamlarına bir göz atalım: Arapça (Hayiye, hayaten) fiilinden türemiştir. Bu fiil “Canlı olmak, gelişir olmak” anlamını taşımaktadır. Beraber kullanıldığı kelimeye göre işlek olmak, diri kılmak ve diriltmek, ateşi körükleyerek canlandırarak geceyi uyanık geçirmek, Allah’ın (cc) bir yerde bitki bitirmesi, çocuğu beslemek, esiri canlı bırakıp öldürmemek, bolluk, verimlilik, yağmur, vb. anlamlara gelmektedir. Hayat kelimesine ıstılahta “Hayatla ölüm arasında geçen merhale, Gelişme, merhale ve beka “, “Ölümün zıddı” anlamları verilmektedir (El Mevarid).
Batı dillerinin formasyonuyla başarılı bir mukayeseli sözlük çalışması olan El Maani’de (Elektronik versiyon) var olmak, halihazırda hayatta olmak, yaşamak, şu veya bu tarzda yaşamak anlamları da verilmiştir.
Hayy İsmi Azamı yaklaşık sözlük manası itibariyle “Hayatı ezeli ve ebedi olan Zatı Hayy’in bir ismi” olarak anlaşılmaktadır. Allah’ın (cc) sübuti sıfatları arasında yer alan “Hayat” sıfatıyla ilişkilidir. Ki Allah Teâlâ’nın hayat sahibi olması demektir. Allah Teâlâ diridir. Hayatı mahlûkatın (Varlıkların) hayatına benzemeyip, Zatına layık ve mahsus olan hayatı ezeli ve ebedidir. Bu halde anlıyoruz ki, Allah (cc) hem kendisi hayat sahibidir hem de hayatın sahibidir, bu hayat sahibi olmak var olmakla bitişiktir, yarattıklarına yegâne hayat vericidir.
Hayat en başta varlığın açık ispatıdır. Aksi ifadeyle, bir şeyin hayatı varsa varlığının ispata ihtiyacı yoktur, hayatı yoksa var değildir. Diğer yönden hayat diğer varlıkları da bir düzen içinde tutar. Tıpkı uzayda sürekli kendi yörüngelerinden durmadan dönen devasa gök cisimlerinin boşlukta bir düzen içinde durmaları gibi. Hayat zinciri bütün varlığı bir arada tutar. Hayat maddeye öz, canlılara ruh verir adeta. Hayat iksiri bir yere girdi mi artık orası bir düzen ve faaliyet sahasıdır. Zatı Hayy (cc) bu isminin tecellisiyle bütün varlık âlemine hayat, şevk, düzen, anlam ve kıymet kazandırır.
Hayy İsmi Azamının tecelli etmediği, irtibatının kesildiği zaman dilimleri devasa karanlık, boşluk ve hiçlik demektir. Bu inanmayanlar için sonsuz idamdan başka bir şey değildir. Hâlbuki bizim günlük yaşamda ömür manasına kullandığımız “Hayat” kelimesi “İnsanın doğumuyla ölümü arasında geçen merhalesidir”. Ölmekle bu dünya düzeyindeki hayatımız sonlanıyor ancak İsmi Hayy’in (cc) tecellileri başka düzeylerde ve biçimlerde mahiyeti bizce büyük ölçüde meçhul bir halde devam ediyor.
İsmi Hayy ile İsmi Azamdan olan İsmi Kayyumun birlikte zikredilmesinde hikmetler vardır. Kayyum “Bütün mevcudatın kendisiyle varlıkta kaldığı” manasını içermektedir. Kuranı Kerimde (Mesela Al-i İmran, 1; Bakara, 255 yani diğer ismiyle Ayet-El Kürsi) ve kıymetli dua ve münacatlarda (Mesela Cevşen) birlikte zikredilmektedirler. Bu da İsmi Hayy’in hakikatinin İsmi Kayyum hakikatiyle bir olmasını, İsmi Ferd’e erişmesini tevhit ve hikmetle göstermektedir. Nitekim diğer isimleriyle irtibatını tefekkür ettiğimiz her yazımızda bu manaların bir oluşunu her defasında yeniden göreceğiz. Bu ifadelerimiz beşeri ve mecazi ifadelerdir, hakikatini ancak Allah (cc) bilir. Ehad ve Ferd Azam isimlerinin Hayy İsmi üzerindeki tecellisini Kuranı Kerimde ve değişik münacatlarda görmek mümkündür.
Kapsamlı bir dua olan Cevşen’in 65. Fıkrasında şöyle yakarılmaktadır (Parantez içindekiler bize ait yorum çabalarıdır):
“1. Ey bütün canlılardan önce var olan ezeli hayat sahibi”. (Evvel” olan hayat sahibi)
“2. Ey bütün canlılar öldükten sonra varlığı devam eden ebedi hayat sahibi”. (Ahir” olan hayat sahibi)
“3. Ey kendisine hiçbir şey benzemeyen hayat sahibi”. (Ey Ferd ve Ehad olan hayat sahibi)
“4. Ey Yüce Zatının misli ve benzeri olmayan hayat sahibi”. (Hiçbir şeyin kendisine denk olmadığı hayat sahibi)
“5. Ey muhteşem saltanatına hiçbir varlığın şerik ve ortak olamayan hayat sahibi”. (Şirkten münezzeh, Ehad olan hayat sahibi)
“6. Ey hiçbir canlıya muhtaç olmayan hayat sahibi” (Samed olan hayat sahibi)
“7. Ey her canlıyı öldüren ve ölüme mahkûm eden hayat sahibi”. (Yümit olan hayat sahibi)
“8. Ey her canlıya rızık veren hayat sahibi” (Rezzak olan hayat sahibi)
“9. Ey bütün ölüleri dirilten hayat sahibi” (Yuhyi olan hayat sahibi)
“10. Ey hayatının başı olmadığı gibi sonu da olmayan hayat sahibi” (Evvel ve Ahir olan hayat sahibi). (Cevşen, 65. Fıkra)
Bu münacat ve dua fıkrasında da sözlük anlamlarını da kapsayan, İslam’ın itikadi temellerine de işaret eder tarzda bir genişlik görülmektedir.
Böylesine esma üzerine yoğunlaşmamız, Hayy İsmi Azamı üzerine zamandaki tecellilerine ve irtibatına dair derinlikli düşünmeye çalışmamız yadırganmaz dilerim. Zira Hayy isminin tecelli ve tezahürleri olmaksızın zaman bir karanlıktır, hiçliktir, yokluktur. Fert ve millet açısından baktığımızda ise zillettir, mezellettir, ümitsizliktir, sonsuz yeistir. Zira hayatta olmak için ilk nefes yeterli değildir. İsmi Hayy’in cilvelerinin daim olması, Kayyum İsmi Azamı’nın da cilveleriyle tevhit etmesidir. Rezzak isminin cilvesiyle daimi beslenmesidir. Rahim isminin tezahürüyle merhamete nail olmasıdır. Daha nicelerini de sayabiliriz. Ama bütün bunların da ötesinde “Ferd” ve “Ehad” olan Allah’ın (cc) hayatı bütün veçheleriyle yaratması, inşa etmesi, tedbir ve tedvir etmesi lüzumudur. Eskilerin tabiriyle, mevcudat mümkün ve Allah’ın (cc) varlığı lazımdır.
İsmi Hayy’in de nisyanını yaşayan son yüzyıl İslam dünyasındaki bütün ümit vaat edenlerin İsmi Hayy ve Kayyum’un cilvelerine atıflar yapması boşuna değildir. Zira yeniden dirilmeye inanmak İslam’ın temel şartlarından biri olmakla beraber, yaşadığımız hayatı verenin de O (cc) olmasının yeniden hatırlatılması gerekmiştir. Daha doğrusu her şeye yeniden hayat nokta-i nazarından bakmak gereği hissedilmiştir. Merhum Akif’in bir isyanını hatırlamamak mümkün mü?
“İnmemiştir Kuran hele şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okumak ne fala bakmak için”
Büyük şairin anlatmaya çırpındığı Kuranın yaşamak için indirildiği, hayata hayat vermesi için insanlığa bir hitap olduğu gerçeğidir. Hatta bazı son dönem âlimler içinde Ahiret ve yeniden dirilme inancına vurgu yapanlar aslında bu dünyada yaşarken de dirilmenin ve yeniden ayağa kalkışın ilk davetçileri olmuşlardır.
Nitekim zamanımızın büyüklerinden Sezai Karakoç Üstadımızın bütün felsefesi, şiiri, eserleri, dimağı, velhasıl her şeyi Hayy isminin cilvelerinden biri olan “Dirilişe”, inanç ve medeniyetimizi canlı bir şekilde yaşamamıza adanmıştır. Kıyamet Aşısıdır O’nun kaleminden dökülen. Çağlar öncesi Peygamberlerin (as) yeniden diriltmeye vesile oldukları semavi medeniyetleri anlatır yaşarcasına. Her diriliş dönemi olağanüstü farklılıklar ve fevkaladeliklerle yeşermektedir. Önce Ruhun Dirilişi neşvünema bulmaktadır. Sonra da İslam’a kavuşan Müslüman dünyasının merkezleri dirilmektedir. Bu diriliş vazifesi bir neslin omuzlarına yüklenmiştir. Hatta Diriliş Neslinin Amentüsü vardır.
Daha da ötesi geçmiş devirlerin de diriliş nokta-i nazarından okunması gerekmektedir. Zira her dönemde dirilişi anlatan devasa insanlar yetişmiştir çağlar içinde. Devasa madde uygarlığının dönüştürdüğü metafizik dünyanın kavramları ıslah edilerek aslına irca edilecektir. Metafiziği İslam’dan uzaklaştıran Maddi sanatın ürünleri çözümlenecektir. Semavi olanlar yine Semavi son dinin altın değerlerine emanet edilecektir. İnsanlık dirilecektir.
Gerek Hayy kelimesinin etimolojik anlamlarından –Ki bizler gibi sınırlı olanlar için etimoloji bir anlam yelpazesi kazandırmaktadır- gerekse İsmi Hayy’in daimi ve kapsamlı cilvelerinden anladığımız bu dirilme ve yaşama meselesinin anlık değil daimi olduğudur. Bu tezahür ve tecellilerin zamanın sadece bir anına değil bütün bir dönemine kesintisiz yağdığı gerçeğidir. Gerçekten de işi sadece maddi boyutlarıyla düşünürsek bile kesintisiz bir yaşama ve hareketlilik ile can verme cehdinin lüzumu anlaşılacaktır.
Zamanın canlandırılmasını temsil eden Diriliş Neslinin adeta dönemlerinin insanlarını, kurumlarını beslemeleri gerekir. Hayy İsmi Azamının bizim düzeyimizde bireysel diriliş ve canlanmadan sosyal diriliş ve yükselişe, ekonomik hayatın tesisinden yüksek siyasi projelerin inşasına ve nihayet büyük bir medeniyet tasavvuruna kadar bir sahaya taalluku vardır. Tecelliler içinde gizli ve amil olan “Tevhid” gerçeğinin gereği olarak, bütün bu dirilişler ve canlanmaların biri diğerini desteklemekte, beslemektedir. Biri olmadan diğerinin gerçekleşmesi hakikat ve mantık ve hayat cihetinde zor görünmektedir.
Dönemin bütün sahaları üzerinde adeta İsmi Hayy noktasında yoğunlaşarak ve birleşerek yağan İlahi hediyeler ve Esmasının tezahürleri yeni bir dünyanın inşasına işaret etmektedir. Bu yeni dünyayı idrak etmek bir insanın sahip olacağı ne değerli bir hazinedir. Zamanın yenileyici ve yenilenen dalgaları arasında yepyeni bir medeniyeti yaşamaya ve yaşatmaya azmedebilmek kuşkusuz güçlü fert ve toplumların özelliğidir. Ancak, bir kez daha ifade edelim. Zaman bahçesinin meyveleri çeşit çeşittir. Bu bahçede acı ile tatlı, zehirli ile şifalı meyveler bir arada bulunur. Yeni medeniyetin tamamen ütopik bir mutlak iyi ve güzel şeylerle dolu olacağı varsayımı çok gerçekçi değildir. Zira tahammül, af, merhamet, arınma, sulh, adaletle hükmetme gibi nice temel kavramlar vardır ki, bunların mutlak tezahürlerini ancak “Kudret” sıfatının başat amil olduğu bir başka dünyada göreceğimize inanmaktayız. Bu dünyada ise bu kavramların nispi (Göreceli) ve sınırlı tezahürlerini yaşayacağız.
Belki basit bir bakış açısı gibi gelebilir ama diriliş meselesi zamanın bilincine varma ve sağlıklı bir zaman felsefesinin inşasına varma ile yakından ilişkilidir. Dikkat edilirse büyük medeniyetlerin kendilerine ait zaman felsefeleri bulunmaktadır. İlk çağlardan itibaren oluşmaya başlayan büyük medeniyetlerin maddi sahada ilk önce zamanı tanımlama ve ölçme çabalarını, zamanı anlama ve kavrama amaçlarını görmekteyiz. Daha sonra da zaman felsefesi gelmektedir. Hatta zamansızlık ve avam tabiriyle ölümsüzlük üzerine efsaneler, ciddi uğraşlar görmekteyiz. Bu sahadaki denge sanırım İlahi Kudretin sahasındakilere iman edip, maddi sahada olan bütün zaman olaylarını anlama çabasını hiç kesintiye uğratmamaktır.
En küçük zaman küresindeki her bir anı maksimum değerlendirip, asırlar sürecek kalıcı eserler ve medeniyetler inşası hayalini, çabasını içimizde ve hayatımızda sabit tutmaktır. Saatler işte bu büyük hakikatlerin sadece küçük sembolleridir. Belki asırları saatlere sığdırmanın imkânı yoktur. Ancak, birbiri içinde mütedahil zaman küreciklerini en küçük birimine kadar adeta kristalize ederek zamanın izafi (Göreceli) hakikatini idrak etmek mümkündür. Bir zaman küreciğinin “Kadir” isminin hakikatinin açılarak büyük yaratışlara ve Zatı Hayy ve Kayyum için yeniden diriltmeye medar olacağı da bu idrakin bir cüzüdür.