“Kırmızı Hayatın Rengi Olsun Ölümün Değil”

FUNDA GÖKÇEN
“Kırmızı Hayatın Rengi Olsun Ölümün Değil”
 
Önce bir çığlık koptu içimde, yağmurlar hâsıl oldu gözlerimde ve sonra 44 damla mürekkep serpildi gönlüme.
 
Geçtiğimiz günlerde Malatya Büyükşehir Belediyesi muhteşem bir etkinliğe imza attı. “Kırmızı Hayatın Rengi Olsun Ölümün Değil” sloganıyla başlayıp uluslararası boyuta taşınan barış çağrısı dolayısıyla her yer kırmızıya boyandı. Malatya Büyükşehir Belediyesi ve projenin mimarı Nilüfer Zontul Aktaş kardeşimiz barışa ve insan sevgisine dair örnek davranışlarıyla gönüllere taht kurdular.
Nilüfer öğretmenin eğitimci kişiliğiyle annelik hislerini yoğurarak başlattığı sosyal sorumluluk projesine, Malatya Büyükşehir Belediyesi teveccüh gösterip büyük destek sağlamış. Öyle ki her etkinliklerinde yanında olmuşlar. Devlet büyüklerine kartpostallar gönderilmiş, kırmızı objelerden oluşan okullar arası hediyeleşmeler yapılmış, Nilüfer hanımın yazıp bestelediği şiir çocuk korosu tarafından seslendirilip klip çekilmiş, gökyüzüne özgürlük adına balonlar uçurulmuş…
 
Her şey minik kalpler için, çocuklara bir farkındalık oluşturulması amacıyla ve bütün bu etkinliklerin hepsinde de belediye kültür ekibi yanında olmuş bu barış elçisi sevgi kelebeğinin.
 
Son olarak Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı tarafından,  44 şair ve yazar bir araya getirilerek bir antoloji kitabı hazırlandı.
 
“Barış Yürüyüşü” ve “Basın Toplantısı”, “Kültür Gezileri” düzenlendi. Bu fakirin de aralarında bulunduğu etkinlikte her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü.

Malatya yollarında…
 
Perşembe akşamı düştük yollara. Daha hava limanında değerli büyüklerimiz ve dostlarımızla karşılaşmanın heyecanı ile hoş sohbet geçti yolculuğumuz. Malatya’ya vardığımızda bizi güler yüzü ve nezaketiyle karşılayan belediye kültür ekibinden – etkinlik boyunca “muhteşem insan” diye tabir ettiğimiz sevgili Akif Kaplan kardeşimiz karşıladı bizi. Daha ilk görüşte kalplerimizin kaynaştığı bu olay insan değeri üzerine kurulmuş muhabbet olarak açıklanabilirdi yalnızca.

Ve etkinliğimiz başlıyor…
 
Cuma sabahı Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Çakır ve edebiyat camiasının emektarları değerli büyüklerimizin de bulunduğu kahvaltı sonrasında okullarda barış konulu söyleşilere katıldık. Öğle yemeğinin akabinde Sanat Sokağına kadar “Barış Yürüyüşü” gerçekleştirdik.
 
Her taraf gelincik tarlası gibiydi, kırmızı hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. Her yazarın elini kırmızılar içinde bir çocuk tutuyordu. Benim de elimi tutan Tuana adlı minik bir gelinciğim vardı ki o sıcakta terleyip yorulmasına rağmen hiç elimi bırakmadı. Bir ara vekilimiz fotoğraf çekimi için onu yanına aldı fakat onun büyük bir hızla koşarak gelip yeniden sıkı sıkıya elimi tutması bana öyle şeyler hissettirdi ki “Daha çocuklar için yapmamız gereken çok şey var.” dedim kendi kendime. Sanat Sokağı’na vardığımızda Malatya milletvekili Sn. Öznur ÇALIK ve Malatya Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet ÇAKIR’ın konuşmalarının ardından Nilüfer Hanım basın açıklaması yaptı.
Barışa ve kardeşliğe çağrısının ardından bir dip not niteliğindeki şu dizelerini terennüm etti: “Tellere takılmış uçurtmaları çıkardım bugün /Kafeslerdeki tüm kuşları saldım / Penceresiz duvarlara kalemle ışıklar yaptım / Gözleri gülsün diye çocukların / Gözleri gülsün diye çocukların / Balonlar uçurup, gamzelerine şekerlemeler taktım / Balıklar çizdim gözyaşlarına / Ağlamaları hemen dursun diye / Yolları kestim arabalara / Her yeri oyun alanı yaptım / Ağaçlar diktim yüreklerine büyüklerin / Özgürce saklambaç oynasınlar diye / Yağmurlarla gülen yüzler damlattım / Hiçbir yavru masumca ağlamasın diye / Yıldızlardan kalpler fırlattım evrene / Tüm çocuklar! Sevgiye doysun diye…”
 
Kültür gezisi…
 
Sanat sokağında, atölyeleri gezerken “Yağmurun Şairi”nden tatlı tatlı anılar ve şiirler dinledik. Yorulduk mu hayır daha görülecek çok yer var diyerek tekrar düştük yollara. Menzil bir sivil toplum kuruluşu olan BİLSAM idi. Fikir atölyelerini gezdik, dernek yöneticisi Yelda POLAT hanımefendiden faaliyetlere dair bilgiler aldık ve toplantı salonunda bir çay içimi soluklandık. Kimler yoktu ki dostlar bezminde: edebiyatımızın güzide isimlerinden Mehmet DOĞAN, Recep GARİP, Nurullah GENÇ, Müştehir KARAKAYA, Fahri TUNA, Salim DURUKOĞLU, Adem KARAFİLİK,  ve ismini sayamadığım değerli büyüklerimizin bilgi pınarından içtik, şiirleriyle coşkulandık. Nilüfer öğretmenimizin kıymetli refiki Alaaddin AKTAŞ ağabeyimiz hiç yalnız bırakmadı bizleri. Sabrı, hoşgörüsü ve hoş sohbetiyle her adımda yanımızdaydı.
 
Şiirden bir akşam…
 
Akşam oldu istirahat zamanı fakat biz daha yorulmadık ki. Galiba sanatın, edebiyatın insana en büyük katkısı da bu olsa gerek. “Vira Bismillah” dedik şiirin engin ufuklarında değerli üstatlarımızla yol almak için. Şiirlerle ağladık, coşkulandık, sohbet ettik ve gece nihayete erdi. Ertesi sabah yine yollara koyulacağız dinlenmek lazım. Bekle bizi Malatya diyerek istirahate çekildik.
 
 “Hep kayısı hep kayısı, olmaz ki ama!” dedi Malatya. Ve kültür gezisi için düştük yollara. Meğer kayısıdan başka ne güzellikler varmış bu kadim yükün hamisi kutlu şehirde.
 
Kahvaltının ardından yine yollara düşüyoruz zira keşfedilmemiş bir bölgen kalmasın Malatya desek de ne mümkün gez gez bitiremiyoruz. Ne demişler: “Her özelliğini bir merdivene yazsanız Beydağ’ının zirvesine ulaşacağınız armağan kent Malatya”  Battalgazi Camiini dolaşıp dualar ediyoruz, Kervansarayı geziyoruz misafirperver Malatyalılar yöresel yemekleriyle ağırlıyor bizi. Mihmandarlarımıza muhabbetlerimizi bırakıp ayrılıyoruz oradan. Şimdi sırada Kaptaj Doğal Su Kaynağı Merkezi var. Malatya’nın kalbinin attığı yer diyebiliriz buraya çünkü Beydağı eteklerinden çıkan su kilometrelerce uzunluğa sahip ve aynı zamanda bütün Malatya’nın su ihtiyacını karşılıyor. Roma İmparatorluğu zamanında kurulan bu merkez ve bununla birlikte bir de “Aslantepe Höyüğü” var. Miadı beş bin yıl öncesine dayanan bu uygarlık günümüze kadar ulaşmayı başarmış.
Tepeden bakıldığında bir kaplumbağayı andıran yapıtın aslında yıkıldıkça üst üste tekrar tekrar inşa edilmesinden dolayı bu şekli aldığını söylüyor rehberimiz. Girişteki aslan heykelleri karşılıyor bizi aslının aynısı olmakla birlikte orijinalleri Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyormuş. Bir süre duvarları inceliyorum, çizgi çizgi tabletler dikkatimi çekiyor hemen. Sanat tarihi derslerinden edindiğim bilgiler uçuşmaya başlıyor zihnimde ve bunların kilden bisküvi şeklinde imal edilmiş tabletler olduğunu anlamakta gecikmiyorum. Duvarlardaki freskler beni mitolojik efsanelere götürüyor bir anda. Tahıl ambarı olarak kullanılan bölümdeki korkunç şekillerin, hırsızlığa karşı bir strateji olarak cin şeklinde tasvir edildiğini tahmin ediyor rehberimiz. Sanat tarihçileri ve tarih profesörleri de hemfikir olduğuna göre doğruluğuna kanaat ediyorum.
Bir sürü ansiklopedik bilgi ediniyoruz rehberimizden merak edenler araştırıp bakabilir. Ben bu tür bilgilerle sizleri sıkmak istemiyorum sadece hislerimi yazmakla yetiniyorum bu süreçte. Tarihin kucağındaki yolculuğumuz sona ererken gezi bitmedi daha diyoruz coşkuyla zira yeni ufuklara yelken açmak için…
 
Karakaya Baraj Gölü’nde yatla gezinti…
 
Malatya’da deniz de mi varmış dedirten cinsten bir göl burası. Bir kaptanlık yapmadığımız kalmıştı zaten. Gemiye biner binmez bir kaçımız dümenin başına koşuyoruz heyecanla. Az sonra kaptanımız yanımıza geliyor mütebessüm bir ifadeyle. Kaptan siz telaşe etmeyin biz harekete geçeriz diye latife ediyoruz neşe içinde fotoğraflar çektiriyoruz. Yine şiirler okuyup Titanik filmini aratmayan pozlar veriyoruz geminin burnunda. Ilık bir yağmur çiselemeye başlıyor. İki şiir aşığı dalgalarla kucaklaşan yağmur damlacıklarını görür de kayıtsız kalır mı hiç? Can dost Nagaplemle hüzünleniyoruz bir an ağlaşıp sarılıyoruz. 
İşte öyle… Fahri ve Şakir Hocam her anı ölümsüzleştirme gayretiyle fotoğraflar çekiyorlar, coşkuyla gülüp eğleniyoruz. Akşamüzeri rüzgâr daha serin üflemeye başlıyor. Aman ya Rabbim bir de ne görelim az ilerde kuşlar bize sanki gösteri yaparcasına şekilden şekle girerek bize unutulmaz bir resital veriyorlar. Belki inanmayacaksınız ama en sonunda iki kalp şeklini alıp ortada birleşiyorlar. Hepimiz büyülenmişçesine bu anı izlerken birden bir söylenti dolaşıyor etrafta: “Gemi karaya saplandı!” biraz korku biraz panik, büyüklerimizden aldığımız telkin, güven duygusu, cesaret hepsi birbirine karışıyor.
Bir süre bekliyoruz o telaşla sonra Belediye ekipleri Hızır gibi yetişiyor bizi feribota aktarıyorlar. O esnada biraz aksiyon yaşıyoruz. Bu arada Fahri Hocamız rahat durur mu hiç, hemen olayı haber yapıp Facebook’ta yayımlıyor latife olsun diye de ekliyor: “Aslında Sayın Başkanımız bize komplo kurmuş bu kadar şair yazar bir arada olunca ilham versin ve yeni ürünler çıkarsınlar diye.” Diyerek latife ediyor. Gevşiyoruz tabi, karaya çıkmanın sevinciyle rahat bir nefes alarak akşam yemeği için soluğu “Kernek Külliyesi”nde alıyoruz.
 
Bismillah Hû! Diyoruz geceye anahtar cihetiyle…
 
Yine bir fasıl şiir, sohbet kütüphane gezisi derken akşam ulaştırıyor bizi perdeler ötesinden hakikate götürecek güneşi doğuran en uzun geceye. Güzel günler çabucak geçip gidiyor ve veda vakti geliyor. Malatya’dan ayrılırken gözlerim son bir defa daha dokunuyor ardımda bıraktığım dostluklara. En ince perdesine basıyor yüreğimin, en hassas, en kırılgan teline dokunuyor usulca. Ve bir barış kelebeğinin söylediği o tatlı ezgi dolaşıyor kulağımda.
 
“Kırmızı Hayatın Rengi Olsun Ölümün değil!”
 
Son kelam…

Öncelikle projenin mimarları sevgili Nilüfer ve  Alaaddin Aktaş çiftine; Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır’a, Malatya Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı İhsan Gençay ve ekibine,
kalemi, yüreği ve şahsiyetleriyle orada bulunan çok değerli büyüklerim ve dostlarım D. Mehmet Doğan, Nurullah Genç, Mehmet Şeker, Recep Garip, Adem Turan, Şakir Kurtulmuş, Müştehir Karakaya, Adil Akkoyunlu, Adem Karafilik, Selvigül Şahin, Ali Özkanlı, Rukiye Aydın, Bahtiyar Aslan, Özcan Ünlü, Arzu Subakan Kabukçu, Ayşe Ünüvar, Sergül Vural, Segah Gümüş, Emine Kasap Karakoç, Nuray Alper, Mehtap Altan, Yusuf Asal, Yılmaz İmamlık, Bilal Sami Gökdemir, Emine Batar, Ayşe Akpınar, Selma Türköz, Osman Suroğlu, Salim Durukoğlu, Rüstem Budak, Mukadder Gemici, Furkan Yılmaz Altınöz, Sevda Kıdeyiş, Gürhan Gürses’e;
mazeretlerinden dolayı etkinliğe katılamayıp ama gönülleriyle yanımızda olan değerli büyüklerimiz Rasim Özdenören, Bahadır Yenişehirlioğlu, Bestami Yazgan, Hüseyin Su, Mustafa Özçelik, Mehmet Nuri Yardım, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Nuri Parmaksız, Eda Bildek, Sadık Yalsızuçanlar’a bir gönül dolusu teşekkürlerimizi arz ediyorum.  
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir