Bir Defa Kalbinden Vuruldu mu Başa Dönemiyor İnsan!
her birimiz sevmenin kıyısından dönüyoruz sevgilim
bir şeylerin diplerinde cesedimiz bulunmadı
seni aldırmak istiyorum sinemin tesellisinden
gerçekliğin soyunu kafanda kırarak
allahların dünyasında bir yıldız tecellisinden
ölemiyor olmanın imdadı var kursağımda
sinemiz geç kalışın boşluğunu dövüyor
öyle ki aramızda
sessizlik bile bir halta yaramıyor
bir yandan sevmek vazgeçilir şey değil
noterler mürekkeple boğmuşlar kendilerini
kalkmış bütün imzaların hükmü kağıt dağında
şarabımız fesholacak anıların bağında
sade çocukların anlaştığı dilde keder durmaz
birileri sürekli yalan söylüyor mutluluk hakkında
günleri unut
zamana birtakım semavi sözcüklerle kurulmalıyım
çabucak kaybolan bir anı eskiyen bir fotoğrafa dönüşsün diye
gözlerimi ruhundan aşağılara sarkıtmalıyım
güneş ra ile doğuran mısır
ay nil’in sularına karışmış bir iç deniz
bulutlar grek tanrıların ziyneti
yıldızlar her bir yöne dağılmış hayatımız
ama öyle tutuğum ki bilmem geceyi sana nasıl anlatmalıyım
sürekli yetişen geceyi
tutuşan bir ormandan ateş alıyorcasına deli
sanki hiç durmadan kanayan bir ağzı
şifayla kavuşturan fatma ana’nın eli
daha hiçbir şey yokken ortalıkta
dünyanın binbir türlü haliyiz başka neyiz?!
usta işi bir örtüyle alınıyor gözümüzden
merhametten olağan ihanetten ariyiz
ya da hiçbir şey olmamışçasına ölerek
uyanılacak yerde uyumaya devamsak eğer
yalnızlığımızı put belleyerek
kalbimizi ateşle de besleyebiliriz
ama çıkamayız işte girdiğimiz kuyudan
çünkü artık tanıdım bir daha unutamam
bir defa kalbinden vuruldu mu başa dönemiyor insan!
burada durduğumuz kadar karşılıklı biz bize
çok şükür yağmur
tek başına yetiyor mikail’i dost bilmemize
ve vazgeçen upuzun uzanıyor toprağının içinde
sözünü tutan bir intihar mektubu kadar huzurlu
yaşamak kayıp bir cesedi giyinerek sevgilim
dibe çarpmayan bir gövde gibi havada hep asılı
Kasım 2012 / Devrim ve Çay