Müzisyen Kör Ahmet Vefat Etti

Türküleri
otantik haliyle
en iyi seslendiren
sanatçılardan biri olan,
Kör Ahmet olarak bilinen,  
Ahmet Özdemir,
83 yaşında vefat etti.
 
“Herkes bir kazaya namzettir.
Cenab-ı Hakk kiminin elini alır, kiminin ayağını.
Benim de gözümü aldı.
Ancak bana öyle bir kalp gözü verdi ki
Benim gördüğümü sizin görmeniz mümkün değil.”
 
Hafızasında barındırdığı yaklaşık 5 bin besteyle Konya tarihine tanıklık eden türküleri otantik haliyle en iyi seslendiren sanatçılardan biri olan, Kör Ahmet olarak bilinen, Ahmet Özdemir, ünü Konya’nın sınırlarını çoktan aşmış bir Türk sanat müziği sanatçısı.
 
Çiçek hastalığı yüzünden 1933 yılında Konya'da görme özürlü olarak dünyaya gelen Ahmet Özdemir yörede 'Ahmet Ağa' olarak çağrılmasına karşın, o kendisini 'Kör Ahmet' diye namlandırarak ismiyle müsemma olmanın özgüvenini göstermişti
 
Bağlama ve ud çalan Ahmet Özdemir, düğün, nişan ve sünnetlerde müzisyenlik yapmasının yanı sıra Türkiye'nin son dönem nadir meddahlarından biriydi. Yerel ağız ile yaptığı taklitler, oynadığı piyesler, Anadolu'da kökü çok eskilere dayanan hikâye anlatıcılığı Kör Ahmet'i Konya folklörünün en önemli kişilerinden biri yapmıştı.
 
Doğuştan kör olması, muhafazakâr Konya yöresinde kadınların kendi aralarında yaptıkları kına gecelerinde tercih edilen bir isim olmasını sağlamıştı.
 
Ahmet Özdemir'in müziğe kabiliyeti, 2-3 yaşlarında çevresindeki sesleri taklit etmeye başlamasıyla ortaya çıkmış. Babası tarafından kendisine hediye edilen ud ile adeta bütünleşen ve peşine takıldığı tını ile hayatını tanımlayan Özdemir, kısa sürede bir udî gibi çalıp söylemeye başlamış. 11 yaşında başladığı ud eğitimini Şahabettin isimli öğretmeninin yardımıyla ilerleten Özdemir, daha sonrasında TRT Ankara Radyosu'nda büyük udîlerden ders alarak eğitimini tamamlamıştı.
 
 
Ahmet Özdemir İle Yapılan Bir Söyleşiden:
 
 “Bugün herkes bir enstrüman çalabiliyor. Ancak folklörü bilen yok. Her türkünün bir hikâyesi var. Türküler, hayatın vazgeçilmezi arasında. Ben küçük yaşta gözlerimi kaybettim. Ama hayat mücadelesini bırakmadım”
“Babam müzikle uğraşmamı istemiyordu. 'Meram'a gidiyorum' diye evden çıktım. Ankara'ya giderek TRT radyoda ilk derlememi söyledim”
 
“Eskiden hali vakti yerinde olana 'ağa' denirdi. Herkese ağa denmezdi. Konya ağaları Şark'taki ağalara benzemezdi. Bu fahri ağalık. Ağaların maneviyatı güçlüydü. Toplumda sevilen ve sayılan isimlerdi ağalar. Büyüklerimiz 'Mehmet Ağa iyi adamdır', Ağanın sözünden çıkmayın' derdi. Toplumda sözü geçerli olan ağalar, herkesin yardımına koşardı. Eskiden Benderli isminde bir ağa vardı. Ramazan boyunca Benderli fakire yemek verirdi. Hacıveliler vardı. Sarı Hocalar köyündendi.   O adamların da maddi durumu iyiydi. Dorukların Haydar Ağa, Saraç Lütfi, Saraç Kasım. 7 tane manevi annem vardı. Annelerim beni el üstünde tutarlardı. Gözlerimi şimdi kaybetseydim elimden tutan olmazdı. Ancak o dönem öyle değildi. Paralar pul, işimiz kül olmayacak. Ben de Türkiye'nin farklı şehirlerinden Konya'ya gelen 7 öğrenciyi okuttum. Bizler ağalardan büyük yardımlar gördük. 'Ağalık vermeyle, efelik vurmayla' derler. İşte eski Konya ağaları da öyleydi. Darda kimseyi bırakmazlardı. Bugün hali vakti yerinde olanlar sadece kendini düşünüyor. “
 
Konya misafirperver bir il. Komşuluk ilişkileri bitti. Apartmanda ölsen kimsenin ruhu duymaz. Bu beni üzüyor. Bizleri cam dolapların içine koydular. Dev binaların içinde gözün görmesi birşey ifade etmiyor. Akıl olması lazım. Çok sayıda insan kör. Ama görmediğinden haberi yok. İnsan kendi ayakları üzerinde durmalı. Anne ve baba gençleri hayata hazırlamalı. Anne ve babalar, 'oğlum yemek şöyle yenir, cemiyette şöyle oturulur' denmiyor. Güvenç köyünde, 15 numaralı evde, 6 Mayıs 1938 yılında dünyaya geldim. Babam yıkıcı değil, yapıcı bir insandı. Benim ilk öğretmenim oydu. Çok faydasını gördüm. 1946'da Konya'ya taşındık. O yıllarda ilde bir şey yoktu. 1950'den sonra Konya biraz gelişti. O dönem Konya'da Hayat, Ağabeyli ve Kibrit isimli sadece 3 apartman vardı. Konak sayısı çoktu. Her köşede bir tarihi ev vardı. Tek katlı evlerde huzur vardı. Müstakil evleri arıyorum. Bugün bizi cam dolaplara koydular. Kültürel bir yozlaşma var. Gelecek nesillere kültür aktarılmıyor. Bunun sonu nereye varacak bilmiyorum.”
 
“Herkes bir kazaya namzettir. Cenab-ı Hakk kiminin elini alır, kiminin ayağını. Benim de gözümü aldı. Ancak bana öyle bir kalp gözü verdi ki benim gördüğümü başkalarının görmesi mümkün değil.”
 
“İnsanlar kimliği ile tanınır. Bana 'Kör Ahmet' derler. Buna kızmam. Ben gönül gözüyle herşeyi görüyorum. Ahmet Özdemir deseler 4 kişi, Kör Ahmet deseler 400 kişi tanır. Tabiatın hepsini bilirim. Halk ozanı ile müzisyen farklı. Ben halk ozanı değil, müzisyenim. Bugüne kadar 10 albüm yaptım. “
 
"Hacıveyiszade'den uzun süre din eğitimi aldım. Onun eline su dökecek yok. Konya'nın en güçlü hafızlarındandır. Kur'an-ı Kerim'i ondan öğrendim. Şimdiki hocalar, 'Allahüekber, banka borcu beni bekler' deyip geçerler. Hacıveyiszade öyle değildi. Mükemmel bir insandı. Allah dostuydu. Zikir çekmekle olmaz bu işler. Bir mahallelimiz gramafon almıştı. Gramafonda türküler çalınıyordu. O dönem türküleri sevmeye başladım. İlkokul öğretmenlerim beni keşfetti. Bana ders vermeye başladılar. Bugün üretilen şarkıların çoğu müstehcen. Aile içinde seslendirilmez. Bugün hızlı bir değişim var. Arabaşını yapacak kadın yok. Kıza dünür gelse kahve pişiremez. Bugün Avrupa'yı taklit ediyoruz.”
 
“TRT Radyo sınavına girdim ve kazandım. Kimseye radyoya gideceğimi söylemedim. Babam otoriter adamdı. Babam müzik ile uğraşmamı ilk başta istemiyordu. 'Meram'a arkadaşların yanına gidiyorum' diye evden çıktım. Soluğu Ankara'da aldım. Bir arkadaşımdan ödünç bir takım elbise aldım. İlk derlediğim türküyü TRT Radyo'da Yurttan Sesler Programı'nda söyledim. Radyo'da benim için 'bunda iş var' dediler. Yurttan Sesler'de annem ve babam beni dinledi. Çok şaşırdılar. O günden sonra babam müzikle uğraşmama izin verdi. Her yörenin türküsünü repertuarıma kattım. Hangi yörede hangi türkü daha çok seviliyorsa onu seslendiriyorum. Nuray Hafiftaş, Bediha Akartürk benim öğrencimdi. Bugün yeni nesil tarafından sanki bizim türkülerimiz yokmuş gibi Ankara türküleri seslendiriliyor. 65 yıldır türkü seslendiriyorum. Adnan Şenses, Neşet Ertaş arkadaşımdı. Onlar öldü. Eskiden koca Türkiye'de 2-3 kişi bağlama çalardı. Bugün binlerce kişi bağlama çalabiliyor ama türkü besteleyemiyor. İnsanların kendini kabul ettirmesi kolay değil. Sadece bağlamayla olmuyor. Türkü üretmek lazım.”
 
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir