Sordum

ABDULKADİR BOSTAN
Sordum
 
ben biraz fazla severdim pencere bakmalarını
dünyadan aşağıya eğilir ne kadar sen varsa ta gözlerine düşerdim
 
sordum; bilme yaşıma geldiğimde
dünya nereye bakmaktır
içimi gösterdi rüzgar, çukur sesli Perşembe
gerekli gereksiz düşünceler bulvarı
ve hep hayatın dışına düşülen bir duvar dibi dünya
uyandık; bir çirkin yüz
uyandık; hercai bir ayna öpüşü zaman
uyandık; senin acın benim acıma yabancı iki dost
uyandık; taş oyması bir şehrin meydanına, konu yok, tasa yok
yokça bir alfabe, sesimde diş izleri
 
eğilerek geçen insanları geçtik putçular çarşısından
o senin tanrın; sakallarında çöreklenmiş hıncahınç ateş
bu benim tanrım; kalbi dünya ile delik deşik
çok geçmeden üzerimizden o hayli vakit
anladık! yanılgıydı kardeş denen puslu pusula
hepimiz hepimize çıkmaz bir sokakta ölen menekşe cesedi kadar hüzün
tavan arası kadar enteresan, uzatılan el, kırık testi
birimizin dilinde peygamber sözü; ağzı iki karış cennet
diğerimizin kalbinde Allah sesi; sanki ateşe yakalanmış telaşesi
yakamızı tuttuk kendimizin
anladık! kendimize bir tek kendimizdik kendimiz
uzay boşluğu falan duymuştuk ya, nasıl da kocaman nasıl da sonsuz
sanki ölümleri tek celsede yutacak
-bir delinin aklındaki o saklambaç boşluğu…
 
sordum demişken o puslu camın ardındaki o koca çelişki / o koca leke
nasıl bir oyuk ki içine alsan dışarıyı, sökerek kapıyı kalbin firavunlarından
dışarısı; soğuk camekan kenarı
dışarısı; babamın gözlerindeki öfke kaldırımları
dışarısı; çocukluğumun turna sesi anne endişesi
dışarısı; bütün hengamenin doğum yeri
ölmek bir yanda dursun yaşamak nasıl bir suret ki dünya ile yarışta
demem o ki; dünyadan hariç bir merdiven gibi dayansam kalbime
çık dışarı çık diye dile gelse, haykırsa ve sussa ölümün o yarasa dili
demem o ki; geç bir vakit babam yok
ağzım dünya kokuyor…
 
o ritmi bozuk kalem, o alınyazısı
defterimde gizli bir not; amel denen köprü
bir öfkenin terazisinden inin aşağıya inin
bağrışmalar dağından inin aşağıya inin
çıkın kalbinizin minberine çıkın / yalın ayak / yalın dil / yalın bir baş ağrısı
yağmur yurdu, ihtiyar perde, dilenci kalbim
ve takunya seslerinde birikmiş bir avuç izdiham
secdelerde unutulmuş yüz, düşürülmüş alın
bir insan düşün ki kendi yüzünde kendi maskesi
ve ayna
sanki baş başa satranç oynuyor iki tanrı…
 
ben fazla severdim çok tanrısız bir dünyaya bakma hallerimi
kendi aklımdan aşağıya eğilir ta senin kalbine düşerdim
 
 
 

Bir yorum

  1. Her satırı ayrı bir dünya.

    Şiir dilinizi seviyorum şairim.

    Çokça tebrikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir