MEHMET ALİ BAL
El-Hakem İsm-i Şerifi
El- Hakem İsm-i Şerifi çok öz olarak "Mutlak hâkim, hakkı batıldan ayıran; hikmetle hükmeden" manasındadır.
“Hakem İsm-i Şerifinin “ manaları en başta Zat-ı Hakeme (cc) O’nun tavsifine, marifetine racidir. Zatı Hakemin (cc) Zat ve sıfatlarının ve esmasının idrakinde, tavsifinde ve tarifinde hikmet zahirdir. İlk önce esma ve sıfatların münezzeh ve Müberra mimarisinde Hakem ismi tecelli etmektedir. Daha sonra da tasarruflarına racidir. En sonunda da varlık âleminde yarattığı maddi ve manevi kanunlara tevcih olunur. Bu çerçevede öncelikle diyebiliriz ki, Zatı Hakem (cc) mutlak hakimdir, alemde mutlak hükümrandır. Evvel ve ahirde hüküm sahibidir. O’nun hükmü üzerinde hüküm yoktur. Hükümlerinde mutlak hikmet sahibidir. Her işinde ve tasarrufunda bizim bilebileceğimiz ve bilemeyeceğimiz çok sayıda hikmet vardır. Zatında olduğu gibi tasarruflarında da abes yoktur. Manasızlık yoktur. O Zat-ı Hakem (cc) bu isminin tezahürüyle hakkı batıldan iyiyi kötüden ayırır. Adil-i Mutlak olmasının manası içinde Hakem olması da vardır. Bu yüzdendir ki, Hakem İsmi Adl İsmiyle birlikte zikredilir. Her ikisi de ismi azamdandır.
Adalet hikmeti hikmet de adaleti gerektirir. Kudret bu telazumun (Birbirini gerektirme) ayrılamaz bir bedenidir. Bu yüzdendir ki, aklen ve icraatta müşahede ile bu telazum yaratılışın ve İlahi tasarrufların her seviyesinde anlaşılmaktadır. Varlık âlemine baktığımızda abes göremediğimiz gibi zulüm de göremeyiz. Aklımızın ve hissiyatımızın idrakte zorlandığı bazı sahalarda da gizli hikmet mevcuttur. Yanlış anlaşılmasın bu gizli hikmeti beşeri kralların icraatlarında aramamak gerekir. O noktada adalet ve hikmet zahirdir, açıktır. Varsa vardır yoksa yoktur. Zat-ı Hakemin (cc) İşlerinde, tasarruflarında ve şununatında kusur ve kelamında eksiklik yoktur. Bu yüzdendir ki, Kuran-ı Kerim’e Kuran-ı Hakim de deriz. Bu iç içe geçmiş İlahi esma ve münezzeh mükemmeliyetin bir neticesi olarak, O’nun hükümleri geri çevrilemez, Kudret itibarıyla zaten mümkün olmayan bu hal hikmet itibarıyla da böyledir. Zat-ı Hakemin (cc) tasarrufları “lihikmetin” ve “lifıtratin” geri çevrilemez, meyli değiştirilemez.
Zat-ı Hakemin (cc) hikmetli tasarrufları hem bizim âlemimize hem de mekân ve zaman ötesi âlemlere şamildir. Mesela atmosfer ile uzaydan adeta yalıtılmış ve korunmuş bizim küçücük dünyamızda olduğu gibi akıl ve havsalamızın alamayacağı kadar çok sayıda, büyüklükte ve karmaşıklıkta ve farklı mahiyetlerde kozmosta da Zat-ı Hakemin (cc) hükmü, hikmeti ve kudreti caridir. İğne ucu kadar tevhit hakikatini zedeleyecek bir boşluk yoktur.
Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah’a (cc) ait olduğu (Enam / 57) gibi (De ki: "Ben, gerçekten Rabbimden kesin bir belge üzerindeyim, siz ise onu yalanladınız. Sizin kendisine acele ettiğiniz (Azap) yanımda değildir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O, doğru haberi verir ve O, ayırt edenlerin en hayırlısıdır.) hâkimiyetin icrası da hikmetlidir, güzeldir. “Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir? (Maide / 50). Allah (cc) “Ahkam-ül hakimindir” (Tin / 8) , “Allah, hükmedenlerin en (İyi) hükmedeni değil midir?”. İlim ve kudret gibi hikmet de mutlak şekilde O’na aittir, güzellik de O’nun mülküdür. O (cc) “Hayr-ul hakimindir” (Araf / 87), yani hüküm verenlerin en hayırlısıdır: “Eğer içinizden bir gurup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O hakimlerin en iyisidir (Hayr-ul hakimin)”.
Allah’ın (cc) tasarruflarına, yaratmasına ve bilemeyeceğimiz sayıda icraatına yoğunlaştığımızda görürüz ki, en üst düzeyde İsm-i Hakem tecelli ve tezahürü vardır. Varlık âleminde hiçbir varlık ve iş yoktur ki, yaratılmasında bir hikmet olmasın, kader defterinde bir yeri bulunmasın! Bu yüzdendir ki, tevhit hakikatini inkâr edenleri Kuran-ı Kerim bu mükemmel nizamın inkârcıları olarak da tehdit etmektedir. Bu açıdan, küfür ve inkâr büyük cinayet olarak algılanmaktadır. Eşsiz güzellikler, hikmetler ve sanatlarla yaratılan dünyamızı anlamak için çaba göstermemek, inceliklerini takdir etmemek, bizlere sunulan bu armağanları Hakem isminin türlü cilveleriyle Yaratanı yok saymak gerçekten büyük bir hakikat katlidir.
Hakem İsminin tecellisinin en ihtişamlı olacağı zaman kuşkusuz mahşer günüdür, din günüdür. Bütün hesapların görüleceği, bütün hikmetlerin açılıp bilineceği, nihai hükmün verileceği, kudret ve ilmin Hakem tecellileri ile açılacağı o gün Hakem ism-i celilinin bütün manaları bir gül yaprağı gibi açılacaktır. İnsanın iradesi ve şuuruyla fark edeceği ilk varlık yurdu değiştirme ve nihai hesapların görülmesi günü olduğu için de bu tecelli azami tecellilerdendir, doğrusunu Allah (cc) bilir.
Bu derece azami tecellilere sahip olduğu içindir ki, Alim isminden tutalım Habir ve Latif ismine kadar bir çok isim Hakem İsmiyle irtibatlıdır, hatta gölgesindedir. Hakem ismini anlamak için bu isimlerin de gölgeleri ve tecellilerini anlamak lazım gelir. Yazılarımızı takip edenler bilirler ki, Esma-ül Hüsna’yı manevi yaşantılar itibarıyla değil de objektif bilgiler, katkılar, perspektifler ve idrak temelinde anlamaya ve paylaşmaya çalışıyoruz. Bu çabayı da Hakem isminin tezahürlerinden biri olarak idrak etmekteyiz. Çağımızın İsm-i Hakemin manası ve tezahürlerine muhtaç bir çağ olduğunu düşünebiliriz. Anane ve örflerin taklidinden tahkiki imana erişmek için hikmeti aramak ve İsm-i Hakemin ve irtibatlı isimlerin bütün tezahürlerini ve manalarını idrak etmeye çalışmak lüzumu vardır. Hikmet de ilim gibi müminin yitiğidir. Özellikle son yüzyıllarda gerçek anlamda yitiğidir.
Lügate baktığımızda Hakem isminin kökeninin yüksek zenginliğini görmekteyiz ki, Arapça gibi zengin bir dilde bile böylesine şümullü anlamları olan kelime azdır desek yeridir. Neredeyse bu kelimenin kökenleri birçok anlamı başka bir kelimeye, cümleye izaha yer bırakmayacak tarzda içermektedir.
“Haküme / yahkümü / hikmeten” “Hakim olmak, hikmetli olmak” anlamına gelmektedir.
“Hakeme / yahkümü / hükmen ve hükümeten mastarlarıyla” “Kada” yani hükmetmek, idare etmek, yönetmek anlamlarındadır.
“Hakeme / yahkümü/ Hükmen an keza” “Birini istediğinden alıkoymak, menetmek”, “Hakeme el ferese” “Ata gem takmak”, münferit hakeme fiili ise “Rücu etmek” anlamındadır.
“Ehkame / ehkamen el ferese” yine “Ata gem takmak” “Ehkame el amele” “Etkanehu” yani “İşi sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek”; “Ehkame fulanen ani-l emri” Birini fesattan men etmek, bir işten döndürmek”; “ehkamethu et tecarib” “Tecrübelerin birini hakim yapması” anlamına gelmektedir.
“Hakkeme / tahkimen fülanen” “Birini fesattan men etmek, istediğinden mahrum etmek”; “Hakkeme fülanen fişşey’i” “Hakem kılmak”; “Hakkemehu” “Hakim kılmak, tayin etmek” anlamındadır.
“Hakeme / muhakemeten” “Davacı suçluyu hakim huzuruna çağırmak”tır. “İhtekame / ihtikamen fil emri” “Bir işte hakem olmayı kabul etmek”; “İhtekame eşşey’ü” “Bir şeyi sağlamlaştırmak”; “İhtekame el hasmani ilel hakim” “Mahkemeye başvurmak”, “İhtekame fişşey’i” “Bir işte istediği gibi tasarrufta bulunmak” anlamındadır.
“Tahakkeme / tahakkümen fil emri” “Bir işte tasarruf edip, istediği gibi hükmetmek”, “Tahakkeme er racülü yani “İstebedde” “Despot gibi hükmetmek”tir. “İstehkame İstihkamen eşşey’u ev el emru” “Bir iş veya bir şey muhkem olmak”, münferit olarak “İstehkame” “hikmetli olup zararlılardan olmak” anlamındadır.
“El-Hakimu” ism-i faili “Hakim, hükmü infaz eden kişi”; “El- Hükmü (Çoğulu “Ahkamu)” kelimesi “Hikmet, anlayış, adaletle hükmetme, otorite, karar, ilim”; “El Hakemu” kelimesi “Cenabı Hakkın (cc) isimlerinden biri” ve “Yaşlı gün geçirmiş adam” anlamına gelmektedir.
“El hikmetu (Çoğulu Hikemu)” kelimesi “Hikmet, felsefe, adalet, ilim, hilm, peygamberlik, veciz söz” anlamlarında kullanılmıştır. Kuran-ı Kerim ve İncil ile veciz söz manasında da kullanılmıştır ki, biz bazen “Kuran-ı Hakim” deriz. “İlmu-l hikme” tamlamasıyla “Kimya ve tıp ilmi” kastedilmiştir (El Mevarid; Mevlüt Sarı). Kısaca temel anlamlarına bakarsak, “Hakeme” “Fasale” manasında yargılamak; yönetmek, empoze etmek (Dayatmak), hükmetmek; “Hakkeme” kurala veya karara bağlamak anlamlarındadır.
İsim olarak yukarıdaki maddelere ilaveten “Hikemun” “özlü söz, ta sözü”; “Hükmun” kesin olarak, iktidar, hükumet anlamlarındadır. (El Maani).
Başta ismin ve kelimenin manasının raci olduğu Zat, Tasarrufları ve varlık âleminde yarattığı maddi ve manevi kanunları belirtmiştim. Şimdi varlık aleminde Hakem isminin tezahürlerine kısmen değineyim istiyorum.
Kelimenin cem ettiği manalara baktığımızda anlarız ki, hikmet olmadan hükmetmek olmaz, hükmetme kudreti olmadan hikmeti icra da mümkün olamayabilir. En azından mutlak manada temsil ve manasını ifade için bu iki şart birbirini desteklemektedir. Hükumet hikmetli olmalı, hükumet hâkim olmalıdır. “Hakeme” ve “Akame” fiillerinde okuduğumuz üzere “Birini fesattan men etmek ve birini bir işten döndürmek” manalarına dikkat edersek, hükumetin özellikle bizatihi kendisini fesattan, zulümden, su-i tasarruftan menetme kudretinde hükmünün tecessüm ettiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan hikmetle menetme, hüküm verme kudretinde maddi planda hükumet tecessüm eder. Galat-ı mana ve meşhur bir söz var: “Hikmet-i Hükumet”. Fransızca “Raison d’Etat” aslından aldığımız bu sözü hakikat nokta- nazarından söylersek: “Hükumet hikmetli olmalıdır, hükumetin tasarruflarında hikmet olmalıdır. Bu hikmet kavramı adaleti, merhameti, aklı, yüksek bilgeliği, muhasebe edilebilmeyi, vs. içermelidir. Bu hikmet de aranmalı ve sorgulanmalıdır.
Zeki Osmanlı münevveri ve bürokratı M. Zeki Beg’in anlatımıyla “Deoses bilge Med kralı olarak, akıl ve vakarıyla meşhur olmuştur. Halk ve liderleri zor durumda kaldıklarında O’ndan nasihat almaya başladılar. Bu sayede bütün kavmi arasında asil görüşleri ve tasarruflarıyla tanındı” (M. Emin Zeki Beg; s / 413). Yani ki hikmetle hükmetti vesselam… Burada dikkat edeceğimiz nokta şudur ki, krallar ve hükümdarlar kudretlerini icra ederken hikmeti gözeterek bilgelik ve feraset gösterirler. Deoses ise sadece “Akıl, feraset ve asil görüşleriyle” kudretini inşa ve krallığını icra etmiştir.
Büyük İslam önderleri ve hükümdarlarının vasıflarına ve unvanlarına baktığımızda “Hakim ve Adil Hükümdar” unvanının yani “Adaletli ve hikmet sahibi hükümdar” unvanının zikredildiğini görürüz. Aslında bu vasıflar en başta yönetenler için lüzumlu görülmüşse de bizim irfanımızdaki insan tasavvurunun ayrılmaz özellikleridir. Hatta diyebilirim ki, irfanımız derken kültürümüzün içine nüfuz etmiş hikmet esrarının da varlığını işaretlemiş oluyoruz. Yani ki irfan biraz da kültür artı hikmet demektir. Yanlış anlaşılmasın, hikmet olmadık işte ve değerde bir sır aramak değildir. Her işte ve her değerde var olan nihai gayeyi görebilmek, sezebilmektir.
Nihai gayeyi idrak eden, Hakem isminin sırrına eren dostlara selam ile…