MEHMET BAŞ
Huzur Evi Sevgi Evi Anaokulu
Anaokulu, huzur evi ve sevgi evi gibi kurum isimlerini duyunca aklıma acı hapları yutturmak için dışının şekerle kaplandığı gerçeği geliyor. Hayatın acı mekânlarını tatlı isimlerle anmanın ne anlamı var sanki. Anaokulunda ana, sevgi evinde sevgi, huzur evinde huzurun olmadığını hepimiz biliyoruz. Hayatının en güzel kısmını kreşte geçiren bebeklerin derdini hangi anaokulu anlatabilir. Çalışan annelerimizin çocukları yarı öksüz büyüyor desek yalan söylemiş olur muyuz? Annesi varken annesiz kalan çocuklarımıza üzülmemek mümkün müdür?
Süslü ve aldatıcı kelimelerin arkasında nasıl acıların yattığını anlatabilir miyiz? Ne zaman sevgi evi sözünü duysam bir kış günü Bahçelievler’de bir apartmanın kapısına bırakılan o iki aylık bebek aklıma gelir. Getirildiğinde soğuktan mosmor kesilmiş yavrucağın bakışları hala gözlerimden gitmez. Biz evlerimizde rahat rahat vakit geçirirken gecenin bir yarısında çocuk yuvalarında hangi öksüz yavrucak ağlıyordur hiç düşündük mü? Ya da bir huzurevinin penceresinden artık hiçbir zaman dönmeyecek olan gençliğine bakan yaşlı bir kadının gözlerinde ki hüznü hangi sözcükler anlatabilir.
Huzur evi gerçekten bir huzurevimi yoksa çözülen toplumun parçalanan insanlığın bir göstergesi midir? Artan bencilliğin ve nemelazımcılığın başka bir adresini aramaya gerek yok. Kendi anasını babasını yoğun iş temposunu bahane ederek buralara gönderenleri yarın kendi çocukları da buralara göndereceklerdir. Bu dünya etme bulma dünyasıdır. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz.
Acaba en son ne zaman bir öksüz çocuğun başını okşadık. Acaba en son ne zaman bir yaşlının ellerini öptük. En son ne zaman bir hastayı ziyaret ettik. En son ne zaman köyümüze gidip çocukluğumuzun geçtiği yerleri gezip gariplerin, hastaların hatırını sorduk. Hayat bir fırtına gibi gelip geçiyor işte. Geriye ise bir avuç toprakla iki kırık mezar taşından başka bir şey kalmıyor. Çok geç olmadan insanlığımıza ve vicdanımıza bir format atmak gerekiyor. Bu hayatta güçten ve paradan başka seçeneklerinde olduğunu unutmayalım.
Allah belki de bize bu çocukların bu yaşlıların hatırana bir rızık gönderiyor. Yoksa bu kadar isyanla bu kadar gafletle yaşarken merhametle ve sevgiyle bakacak bir yüz kalmıyor benliğimizde. Bir para kazanma hırsı bir makam mevki sevdası bir şöhret ve beğenilme arzusunun rüzgârına kapılmış gidiyoruz. Bu arada ne öksüz ve yetim çocukları gözümüz görüyor ne de sahipsiz ihtiyarları.
Ne yazık ki artık dünyada anasına babasına bakamayan evlatların yerini huzur evleri, parçalanan ailelerin yerini sevgi evleri, evlerinin yerini kreşler almış durumdadır. Her ne kadar sevgi, ana, huzur gibi kelimelerle buralar isimlendirilse de bu kelimelerin buraların yarasını kapatmaya gücü yetmiyor.
İnanıyorum ki gün gelecek; merhamet, vicdan ve sevgi ile yoğrulan toplumda her kelime kendi anlamına erişecektir. Dualarımız bu yöndedir. Allah cümlemize merhametli bir kalp vicdanlı bir yürek versin.