MEHMET ALİ BAL
El-Vâhidü İsm-i Şerifi
El-Vâhidü ism-i şerifi "Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan, bir olan" manasında Esma-ül Hüsna’dan bir isimdir. Bu isimle ilişkili olarak kullanılan diğer kelime ise “Ehad” ismidir. “El- Ehadü” kelimesinin sözlük anlamı “Bir. Tek. İnfiradla muttasıf sıfatı kâmileyi cami' olandır. Bilindiği üzere “Bir ve tek olan Allah” anlamlarına gelmektedir. Allah’ın (cc) zatına ait bir isim olarak görülmüştür. Nitekim “Ehadiyet, Zatın birliği için; vahidiyet için ise sıfatta ortaklığı ret için” denilmiştir. Bu ism-i şerif için hülasa “Tek olan; zatında, sıfatlarında, işlerinde, hükümlerinde, vs. ortağı (Şeriki), benzeri ve dengi olmayan” manası kabul görmüştür.
Vahid ve Ehad Kelimelerinin sözlük anlamlarında biraz duralım:
“Vahade- yehidu / vahdeten, vahiideten, vahden” veya daha zata raci olan “Vahude- yehudu / vahaadeten, vuhuudeten” kelimesi “Yalnız kalmak, biricik olmak” demektir. Bu fiile “Eş-şey’e” eklenirse “Tek kılmak” demektir.
“Evhade / İihaaden el mer’etü” “Kadın tek çocuk doğurmak” buna “Bi ibnihaa” ilave edilirse “ Çocuğunu eşsiz nazirsiz doğurmak” anlamını taşımaktadır. “Evhade Allahü fulaanen” ibaresi “Allah’ın (cc) zamanında birisini tek kılması” anlamındadır. “Vahhade / Tevhiiden” kelimesi “Allah’ın birliğine iman etmek, yani “Ehhade” demektir. “Ehhadehuu” “Bir şeyi bir kılmak” demektir. “Vahhedehu Allahu” “La ilahe illallah” demektir.
“Vahhede” “Yalnız başına kalmak, bir şey tek olmak, kavim ittifak etmek etmek, görüşler bir olmak” demektir. “Tevahhede / tevahhuden” kelimesi “Biricik, yegâne olmak, eşsiz olmak”; “El- Evhadu (ç) Uhdaan” “Eşsiz, vahdaniyet sahibi Cenab-ı Hak” demektir. Bu mecradan devam edersek “ Et-tevhiidu” “Şeriksiz olan Cenabı Hakkın (cc birliğine iman, zihinlerde ve vehimlerde hayal olunmadan ve bütün bütün tasavvurların dışında olarak Zatı İlahiye’yi (cc) tecrit etme” (Monoteizm) demektir.
“İlmu Tevhiidu” “İlmi Kelam”dır. “El Vaahidu (ç) Vahdaan, uhdaan” “Tek, biricik, eşsiz. Cenab-ı Hakkın sıfatlarından biri. Bazı hallerde bir kimse” demektir.
“El Vahid-ül Ehadu” “Allah’tır (cc)” . “El- vahadu, el- vihadu” kelimesi “Aslı, nesebi bilinmeyen, yalnız başına”; “El- vahdaniyyu” “yalnız başına, evli olmayan, bire inanan” demektir.
“El-vahdaniyyetu” “Allahu Tealanın (cc) sıfatlarından biri; Allah’ın (cc) bir olması, zatında, sıfatlarında, işlerinde tek olup, eşi, benzeri ve ortağı olmama” demektir.
El Muvahhidu” ise “Allah’ın birliğine inanan, teslis akidesine inanmayan” anlamındadır. Bu kelimeyle ilişkili “Ehhade / Te’hiiden” kelimesi “Birçok şeyi bir yapmak” “İki vs.yi bire indirmek”, “iİste’hade / isti’haaden” kelimesi “tek olmak, yalnı olmak”tır. “Ehadün, Vaahidun, Vahiidun, Ehhaadun” kelimeleri “Bir, yegâne, tek olan sayıların ilki, Biricik, benzeri olmayan, Esmayı Hüsna’dan bir isim”, “Ehadiyyetu” ise “Birlik, eşsizlik” demektir (Mevlüt Sarı, El Mevarid).
Vahidiyyet ve ehadiyyet kelimelerine aynı anlamın farklı boyutlarında anlamlar verilmiştir. Mesela bunlardan birine “Bütün evren boyutundaki görülen birlik” denilmiştir; diğerine ise “Her bir nev’in hatta her bir varlığın içindeki birlik mührü” anlamı verilmiştir. Bu kısa mana seyahatinden tefekkür hudutlarının genişliğini anlamak mümkündür. Ehadüs Samed olan Vahidu Ehad Rabbimize (cc) hamdü senalar olsun!
El- Vahidu ism-i şerifi tevhidin nişanesi isimlerden biridir. Bu nedenle de tevhidi açıkça lafzen bu kelime ile ifade eden Kuran-ı Kerim’de 21 ayet mevcuttur. Bir yerde de “Ehadü” ismi zikredilmiştir. Ayetlerin lafzi ve işari manalarına baktığımızda, tevhit akidemizin temelini teşkil ettiklerini anlamaktayız. Zira eğer “Birlik” ve “Teklik” olmazsa diğer tüm hususların ana mecrasından uzaklaştığı görülecektir.
Bu yüzden Allah (cc) doğrudan insanlara ve cin âlemine hitap etmekte, kendini anlatmaktadır:
“Sizin İlahınız tek bir İlah'tır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman’dır, Rahim’dir (Bağışlayan ve esirgeyendir)” (Bakara / 163). Bu tevhit hakikati o kadar büyük bir hakikattir ki, Allah (cc) bizatihi “Zatının tek İlah olduğuna şahitlik etmektedir”: Allah, gerçekten Kendisi'nden başka İlah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka İlah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hâkim olan O'ndan başka İlah yoktur. (Al-i İmran / 18). Sonra da diğer isimlerinde tek olduğunu ifade eden ayetleri okuruz: “Hak melik olan Allah pek Yücedir, O'ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir (Mü'minun / 116). “O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur (Haşir / 22). “O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selam'dır; Mü'min’dir; Müheymin’dir; Aziz’dir; Cebbar’dır; Mütekebbir’dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir (Haşir / 23). “De ki O Allah Ehad’dir. Allah Samed’dir” (İhlas / 1,2).
Bu ayetlere benzer ayetlerin yanında bir de örtülü veya dolaylı olarak Allah’ın (cc) Birliğini ve Tekliğini içeren ayetler mevcuttur. Hatta “Birliğin ve Tekliğin” negatifinin “Şirk” olduğunu düşünürsek, İlahi tehdidin olduğu ayetlerin de bir başka bakış açısıyla kuvvetle “Tevhidi” takviye ve teşdit ettiğini görürüz. Mesela “Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar, yok olurdu. O halde, Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) berî ve yücedir” (Enbiya / 22). Bu ayet şirki en yüksek ve şiddetli seviyede reddetmektedir.
“Allah (cc) O İlahtır ki, kendisinden başka Allah ilah yoktur. Yani O’ndan başka ilahi keyfiyette varlık yoktur. O’nun (cc) Zatının ismi Allah’tır. O’nun kendi Zatı ise Ehad’dir. Yegane ilahi varlık O’dur. Tek’tir. Yüce Allah’ımızın (cc) Ehad olan Zatının en önemli vasfı ise “Samed’dir”. Yani kendisi yaratılmaya muhtaç değildir. Yani Allah’tan gayri her şey (Masiva) mahlûk (Yaratılmış) olarak vardırlar. Ancak, mutlak ve hakiki değildirler. (Ehli Sünnet itikadımızda “Eşyanın hakikatini sabit olarak kabul etsek de) hakiki değildirler, nispidirler.-Bu kısım bize ait). Hakiki varlık (Vacib-ul Vücud) sadece Ehad-üs Samed olan Allah’tır (cc). (Bu hakikat, Vahdet-ül Vücut ve Vahdet-üş Şuhut ehlini tashih etmektedir.- Bize ait) Bu sebeple kâinatta hiçbir şey İlah değildir, Allah’ın (cc) zatından bir parça da değildir. Böyle bir anlayış tamamen küfürdür (Turgut Meyveci; ilah-Allah-ehad-samed-cc-ve-emanet-ne-demektir). Panteist anlayışları da böylelikle Ehad-ül Vahid ismi ve hakikatiyle reddetmekteyiz. Özgün ifadesiyle “Heme ost” değildir; “Heme ez ost” demek lazımdır.
Allah (cc) Zatında birdir, emsalsizdir, mutlaktır. Bu en yüksek hakikattir. O (cc) yarattıklarına benzemez, çokluktan (Kesretten) ve ihtiyaçtan münezzehtir (Samed). O sıfatlarında birdir. Emsalsizdir. Mutlaktır. İli kelam ifadesiyle “Varlığı vacip olduğu gibi Birliği de vaciptir”. Bir kıyas ölçüsü olarak, idrakimizin aracı olan dünyadaki mahlûkatındaki sıfatlar mutlak değil, nispidirler. Mutlak hakikatin gölgeleridirler. Allah’ın (cc) ef’al (Fiilleri) ve şuunatında da (İşlerinde) birdir. Ehad’dir. Aklımızın alamayacağı ölçüdeki işler, oluşlar ve yaratışların her anı, geçmişi ve geleceği, sebepleri ve sonuçları, sonsuz sayıdaki ilişkileri Bir Olan Allah (cc) tarafından tedvir, tedbir ve tasarruf edilmektedir. Allah’ın (cc) Vahid ism-i şerifi birlik ve şeriksiz hâkimiyetin en yüksek kelimesidir. Bu hakikatin çiğnenmesinin Mukaddes Kitabımızdaki karşılığı “Şirktir”, yani en büyük cinayettir. İslam akidesinin zirve hakikati “Tevhittir”. “Şirk” şiddetle reddedilmiştir.
Vahidu Ehad ism-i şerifinin hakikatini Kuran-ı Kerim bize ne güzel öğretir : “De ki O Allah Ehaddir (Birdir, Tek’tir). Allah Samed’dir” (İhlas / 1,2). Bu ayetin metot ve manasıyla devam edersek, Vahidu Ehad ism-i şerifini bütün isimlerinin önüne getirebiliriz. “O Allah (cc) Birdir (Vahidu Ehad). O Allah Rahim’dir”, “O Allah Birdir. O Allah Hamiddir”…
Hakikatin bu silsilesi ve dizilişi bütün isimlere ve sıfatlara teşmil edilebilir. Daha önce ifade ettiğimiz bir hususu hatırlatmak işitiyorum. Allah’ın (cc) Esmayı Hüsna’sının her biri diğerleri açısından hem merkez hem peyktir. Her bir isim bir diğeri açısından hem bir mana şahikası hem de bir idrak basamağı ve penceresidir. Vahidu Ehad ism-i şerifi bu çerçevede, bütün isimlere, sıfatlara ve fiillere şamil bir İsimdir. Her isim ve sıfat Vahidu Ehad ismiyle hakiki manasını bulur. Nasıl bulmasın ki? İslam’ın ilk kelimesi ve akidenin özü kelime-i tevhittir. Biz bu tevhit kelimesine şehadet ederiz. Şehadet ve iman ettiğimiz tevhit cümlesi İslam Peygamberi (s.a.v.) ve ashabının ilk cümlesidir. Bu cümlenin sembol kelimesi “Ehaddir”.
Akidemizin merkezi teşkil eden Vahidu Ehad yani “Bir olma, Tek olma” mefhumu ve tevhit hakikati insan ve toplum hayatımızı da şekillendirmiştir. Mesela İslam Milleti “Birlik” mefhumu çerçevesinde örgülenir. Bu “Birlik” güçlü “Birlerin” (Ferdi vahidlerin) cemaatidir. Yükseliş devirlerinde kudretli “Ferdi vahidlerin, ferdi feritlerin” oluşturduğu güzide bir topluluk ve birlik görülür.
İslam mimarisinde aynı Birik müşahede olunur. Mimari bileşenlerin hiçbiri diğerini nakzetmez, iptal etmez. Aksine her biri diğerini teyit ve takviye eder. Adeta toplum içinde ve Müslümanlar arasında olduğu üzere “Bunyan-ı marsus” gibidir. Nihayetinde İslam eserlerinde gördüğümüz umumi Birlik inşa edilir.
İslam medeniyeti ve İslam devleti bir Birlikler medeniyet ve devletidir. Bu birlik bir sürü ve çoban birliği değildir kuşkusuz. “Ashabi kün- nücumi..” (Benim ashabım yıldızlar gibidir..) buyuran Hazreti Peygamberin (s.a.v) tarif ve taltif ettiği yıldızlar topluluğunun Birliğidir. Güçlü fertler, istişare meclisleri güçlü birlikler tesis ederler. Birlik ruhu ve manasını İslam hayatının her sahasında okumak, hissetmek mümkündür. Mesela edebiyat ve üslupta birlik, yani insicam ve belagat vardır. Kelimeler inci taneleri gibi ahenkli ve rasih cümlelerde birleşirler. Müşahhas cümleler mücerret tevhit manasında cem olurlar.
Bu hakikat semavi dinlerin ilk peygamberi ve ilk insan hazreti Âdem’den (as) beri var olan, vahiy olunan ve tebliğ edilen bir hakikattir. Çağların karanlık ve inkâr dönemlerinde bazen açık şirk ve inkâr, bazen de örtülü şirk ve inkâr ile tevhit hakikati insanların zihinlerinde, hissiyat ve algılarında bozulmuştur. Bu bozulma arttığında son hududu olan Yegâne İlah tasavvuru ve tarifine dayanmıştır.
Tarihin bildiğimiz en eski medeniyeti olan Sümerlerin yaşadığı dönemde Tek İlah olan Allah’ın (cc) “Birliği, Tekliği” unutulmuş, her bir ismi için ayrı ayrı Tanrılar uydurulmuştur. Hatta bununla da yetinmemişler Yunan Mitolojisinde olduğu gibi dünyevi güzellikler, hazlar, ihtiraslar için de tanrılar tanrıçalar icat edilmiştir. Mecusilerde görüldüğü üzere aydınlık ve karanlık için, kötülük ve iyilik için ayrı tanrılar tasavvur edilmiştir. Hatta şeytana bile tanrılık izafe edilmiştir. İlah telakkisinin bozulmasının tarihi müzelerinden biri kuşkusuz Mekke’nin Fethinde Hazreti Peygamberin (s.a.v) Kâbe’nin içerisinde gördüğü putlar koleksiyonudur. Şirk koalisyonun mücerret sembollerinin tören geçididir. Batılın zail olması putların madde ve manasıyla devrilmesidir. Hakkın gelmesi ise tevhit hakikatinin tebeyyünüdür, apaçık zuhurudur, vahidiyet ve ehadiyetin parlamasıdır.
Vahidu Ehad ism-i şerifinin idraki Esmayı Hüsna’nın münezzeh ve mukaddes manalarının idraki ve Allah’ın (cc) marifeti için mühim bir aşamadır. Teşbihte hata olmasın, bir sonraki münezzeh ve mukaddes keyfiyet Ulûhiyet Arşının adeta müşahedesidir. Elbette ki bu lafzi ifadenin “Bi kemü keyf” mahiyeti yaşayanlara ve Allah’ın (cc) lütfettiklerine malum olabilir. Tadanlar bilir.
Bizim için akide nokta-i nazarında en açık ifadesi aklımızda, duygularımızda ve fiillerimizde sadece ve sadece Vahidu Ehad olan Allah’a (cc) yönelmektir. Bunun dışında kalan şirki temsil eden, çağrıştıran her şeyi reddetmektir. Zaten herkese teklif edilecek (Yüklenecek) tevhit cümlesinin ilk kelimesi “La” değil midir? Bir ve Tek olan Allah’ın (cc) dışındaki her şeyi bütün maddi ve mevhum tanrıları, şirk unsurlarını “Yokluk âlemlerine” yani “La” âlemlerine atmak değil midir? Ardından, “İlla” sütunu üzerinde “Tevhit hakikati” yükselir. Vahidü Ehad olan Allah’a (cc) iman inşa edilir. Allah bizleri Tevhit Cümlesi üzere yaşatsın, bu cümle üzere öldürsün ve yeniden bu cümle üzere diriltsin inşallah…