Kaçılacak Yer Köyler Değildir Artık

İSMAİL GİRAY
Kaçılacak Yer Köyler Değildir Artık
 
Günümüzde kullanımı aynı olsa da şehirleşme ve kentleşmenin birbirinden farklı kavramlar olduğu tarihî gelişimi itibariyle açıktır. Şehirleşmenin İslâmî referanslar üzerine bina edilerek geliştiğini, kentleşmenin ise -dış kaynaklı olmak suretiyle- tüketim amaçlı geliştiğini savunan birçok isim vardır.
 
Şehir, farklılıkları da içinde barından bir güven ve düşünce toplumu, bir ortak geçmişe sahip insan topluluğu inşa etmeyi amaçlayan, kökleri sağlam bir felsefenin ürünüdür. Hâliyle şehirlerin kavramsal açıklaması için bir medeniyet oluşumundan bahsetmek mümkündür. Bu medeniyet ise tüm hudutları tarihî ve kültürel verilerle çizilmiş yüksek kültürel gelişme ifâde eden bir yapıdır.
 
Kent ise tüketimi hedef aldığı ve bu tüketim neticesinde de zenginleşmeyi yeğlediği için medeniyet, kültür gibi kavramları dikkate almaz ve onları tahrip etmekten asla geri durmaz. Dolayısıyla kent'te kültürel gelişmeden, tarihî varlıkları korumadan, sanattan, şiirden ve dahi bir toplum inşa etmekten bahsedilemez. Tüketim, soyu, aileyi, sokağı, caddeyi ve şehri hunharca yok eden ‘sevimli bir katil’dir. Bugünün adına şehir denilen yerleşim yerleri, işte bu katilin istilasına uğramış, bütün gelecek vadeden kaleleri hiç bir kuvvetli direniş gösterilmeksizin ‘zamanın şartlarına uygun’ düsturuyla bir bir teslim edilmiş ve şehirleşme, yerini vahşi bir kentleşmeye bırakmıştır.
 
Köylere gelince… Kentleşme ve kentlileşmenin bir sonucu olarak köyler mi yok olmuş, yoksa dünya mı küçük bir köy hâline gelmiş, elbette tartışılır. Eğer şehirler, kendilerini kentlere çok ucuz bir fiyata teslim etmeseydi, köy ve köylülük de ayrı bir kavram olup, kendi medeniyetini inşa edecekti belki. Fakat kent, köyleri, tüketimi artırmak için bile kullanmaya değer görmeyip, ancak kendilerine yetecek ve yine ancak kendilerine bile yetmeyecek kısır bir üretime hapsetmiştir. Yaşam şartları itibariyle ise kent, köylüyü asla bir kentlinin standardına çıkarmayıp, merkezî yerleşim yerlerinin taşa taşa oluşturduğu çarpık yapılanmalar içinde yok olmaya mahkûm etmiştir.
 
Evet, bugün hâlâ köyler vardır. Köylerde hayvanlar vardır, bağlar, bahçeler vardır. Fakat hiç bir hayvan ve yetiştirilen hiç bir ürün köylü değildir! Köylülüğünü, dolayısıyla doğallığını kaybetmiştir her şey. Evet, köyde hiç bir fabrikasyona uğramadan ineklerin, koyunların, keçilerin verdiği sütü içebilirsiniz. Evet, köyde bağdan, bahçeden yetiştirilme safhasında hiç bir müdahaleye uğramamış ürünler yiyebilirsiniz. Ama ineğe, koyuna, keçiye yedirilen fabrika çıkışlı yemlerin kimyasal değişime uğramasının ve dolayısıyla doğal diye içtiğiniz süte karışmasının önüne geçemezsiniz! Bahçelerde doğal diye yediğiniz ürünlerin tohumlarının kentlerde hormonlarına müdahale edilerek satılmasının, ilaçlanmasının önüne geçemezsiniz!
 
Kent, tümüyle esir almıştır insanı. Kaçılacak yer köyler değildir artık. Dağları seyrederek yüreğinize ilham devşiremezsiniz artık. Çünkü her tepeye dikilen rüzgârgülleri ve elektrik direkleri, bütün estetiğini bozmuştur doğanın. Geceleri yanıp sönen kırmızı ışıkları, bütün ihtişamını sarsmıştır yıldızların. Kent, şehirleri yok etmiş, köyleri mahvetmiştir artık. Köyler doğası itibariyle köy olmaktan çıkmıştır. Buna rağmen kentlerden tek farkı yaşama dair imkânsızlıkları olarak kalakalmıştır. Köyler yaşanmaz ya da yaşamaya değmez yerler haline gelmiştir çoktan. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle “şehir inşa eder, kent imha eder.” Kent ve kentlileşme şehirlerle beraber köyleri de imha etmiştir ne yazık ki. Şehirlerde kaybedilen samimiyeti ve doğallığı bulmak için kaçılacak yer köyler değildir artık. Kaçılacak tek yer, yalnız yaşanılan bir evin bir odasından başka bir yer değildir artık… Çağ değişti. Şehir yenildi. İnsan, köyünü de şehrini de kendi içinde kurmalı artık!
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir