Üç Yüz Altmış Beşinci Rüya 1

İSA KARATEPE
Üç Yüz Altmış Beşinci Rüya 1
 
İçimde, yaralı kalan yarım bir huzur aleviyle vuku buluyorken kibritler tebessümüm içinde, artık bir düş daha biçiyorum ektiğin hüzünlerimden.
 
Yorgun avuçlarını saklayan gecedir, bilirim ama.
 
Sabaha kalan, kırık bir dal gibisin şu anda yorgun bakışlarımda.
 
Yaralarımı sargısız sabahlara emanet ederken, bilir misin kirli ellerimden seni sakındığımı.
 
Küsersin bu halime; düşüncesiz dersin, sevmezsin işte (bunu çok iyi bilirim.) Çünkü seni inciten “El” bana benzer, bilirim gülüm, bilirim işte! Ellerim bu yüzden saklıdır, haksız dediğin gidişimle.
 
“Ateş dediğin kendini yakmaz oğul, külrengi bakışlarını üzme” demişti annem.
 
“Gecelere siyah tülü giydirme, gelin olmaz” demişti. Neyleyim; gelin dediğin siyah, gece dediğin beyazsa anne.
 
Üşümek varmış hayaller içinde anne.
 
Sen gibi anne; hayat dediğin, göz kenarlarında öpmeye kıyamadığım bir çizgi, sabahın koynunda bir tebessüm, bir yetimin hakkı olan ekmek… Gidenin arkasından söylenen bir çift söz gibi, kuş olup uçsam, günbatımına yetişmek gibi, çok zor anne…
 
Sevgiyi taşımak kadar acıyı taşımak da, bir nehre kolay gelirmiş bilir misin? Annem söylemişti o son gecede giderken.
 
Ah! Biraz cesaret diyorum, filika bakışlı yorgun gözlerime.
 
Ne tuhaf! Bir gazete kâğıdı içinde, akşam eve gelen üç beş erzak gibi, umut olmak isterdim gözlerinde.
 
Bir çocuğun ellerinde bayram harçlığı olmak isterdim. Yiğit bir çocuk gibi, kardeşiyle bir eğlence sonu paylaşılan kâğıt helvaya dönmek gibi…
 
Bir sabahın ilk ışığıyla gözlerimi açtığımda, yeniden umut olmak için hayata…
 
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir