ABDULKADİR BOSTAN
Ukte
gitmeden önce göğe bak sevildiğim
-kal yağıyor geceye…
bir şiire başlamanın en berbat halidir bu
hani ses olasın gelir de, bağırılacak ağız bulamazsın
-ve yutkunur seni dünya..
bir kuş olsaydım telgrafın tellerine konar mıydım bilmiyorum
kaslarımdan tırmanmaya başlayan dürtüye soruyorum
istediğin şey tamda bu mu
bu mu tanrına yazılacağın son
ellerinle boğduğun ayna, çırpınıp dururken yüzünde
etimi etinde çürüten gülün diğer adı değil miydi
değil miydik biz senle; açlığın içindeki o zeytin çekirdeği
o beklemeleri bekleyen sancı
o uçurumlara uçmayı öğreten kaygı
ben sana aşılmış yollardan değil
aşındırılmış zamanlardan ve kollardan geldim
-içine kuş kaçmış dediler gökyüzünü kucaklayıp geldim
açıkçası dünyanın kaç ağızı var
kaç ağız tadıdır sevmek bilmiyorum
hatırlıyorum tanrısına yalancı bir kız çocuğu gibi
içinin bana bağırışlarını
çok sonra!!
çok sonra anladım dünyanın en sağır odasıydı benin kalbim
en soğuk sokağı
en soğuk ülkesiydi
tam kırk kere anladım
günde tam kırk kere sesin ile yıkadım sesimi
-öyle sustum
o taş kapı
o taş menteşe sesi
duvarları tül tuğlalar ile örülü bir aynanın, dev odasından girip
cüce odasından çıkmanın ta kendisiydi / adındaki yavaşlık
korkma ben değilim, o bendeki mağara
ben değilim eskiyen ne varsa da ki, o hazin son
kendi odalarımın kapısını çekip giden ses
bazen kalmak, gitmekten daha uzun bir yolculukta ki tahammül
bazen yaşamak, ölmekten daha ağır bir cesettir de ki, mana
bil istedim, göğsümdeki mezarlığa
şehrini taşıyorlar, saçların ile aynı tabutta…
-içine gök kaçmış dediler kuşlara karışıp geldim
alaturka bir kavga
çok benimsenmiş bir dalgınlık
ta iç huzurumuzdan tırmanmaya başlayan kuşku
aklımda dönüp duran dönüşmeyen dönüşüm
ne zaman, zamanın bir işe yaramaz hayta bir dilenci olduğunu düşünsem
gözlerimi gözlerine yakalanmış buluyorum
gözlerin diyorum, uçsuz bucaksız bir esir kampı sanki
her köşesine, yüzlerce nakkaş siluetimi aşk diye dokumuş
ve kalbimin bileklerine kadar uzanıp duruyor
-bakışlarındaki o şeffaf kelepçe…
-biliyorsun
kıvılcım ile damlanın hikayesi bizimkisi
kavuşsalar tükeneceklerdi…