Warning: Attempt to read property "post_excerpt" on null in /home/asanatlar.com/public_html/wp-content/themes/sahifa/framework/parts/post-head.php on line 73

Hece Taşları Dergisinin 38. Sayısı

Hece Şiirleriyle
Dolu Dolu
 
Hece Taşları
Dergisinin
38. Sayısı Çıktı
 
Tayyib Atmaca’nın Genel Yayın Yönetmenliğinde çıkan, yine hece şiirleriyle dolu dolu olan “Hece Taşları” şiir dergisinin 38. sayısındaki isimler:
 
Mustafa Sade, Dr. Celal Fedai, Bestami Yazgan, Lütfü Şehsuvaroğlu, Mustafa Özçelik, Erhan Çamurcu, Esat Anık, İbrahim Sağır, Mehmet Baş, Seyit Kılıç, Mustafa Erkenekli, Tahir Eker, Mevlüt Yavuz, Önder Saatçi, İbrahim Eryiğit, Fahri Hoşab, Metin Özarslan, Orhan Uyanık, Kadir Karaman, Yunus Kara, Osman Aktaş, Əjdər Yunus Rza, Hüseyin Sönmezler, Tayyib Atmaca.
 
“Hece Taşları” dergisinin 38. sayısında yer alan Mustafa Sade’nin “Bir Hüzün Terennümü” şiirini ve Tayyib Atmaca’nın “Sen ve Ben” yazısını tadımlık olarak alıntıladık, aşağıda okuyabilirsiniz.
 
MUSTAFA SADE
Bir Hüzün Terennümü
 
Meşru bir gözyaşıyla dilimde memnu beste
Ahraz yalnızlığımla duygularım kötürüm
Bir hüzün terennümü sarar beni aheste
Kendi sözüme dilsiz, kendi gözüme körüm
Meşru bir gözyaşıyla dilimde memnu beste.
 
Tan yeri ağarırken şafak bahtıma gürler
Avare bir tahammül sarar damarlarımı
Bulutlar güneşimi öğle vakti mühürler
Akşamın hüznü ile kaybederim varımı
Tan yeri ağarırken şafak bahtıma gürler.
 
Kahredici gecede zar sığmaz dağlarıma
Yüreğim tutunurken ankanın gagasında
Çığ düşer tomurcuğa, kar sığmaz dağlarıma
Kalbim asude kalmış bir çığlığın yasında
Kahredici gecede zar sığmaz dağlarıma.
 
Ve buz tutan hayaller üşüyor şakağımda
Bedenimi sarıyor titreyen ağrılarım
Seneler sarı yaprak düşüyor şakağımda
Sükûtumun ardında inleyen çağrılarım
Ve buz tutan hayaller üşüyor şakağımda.
 
Gönlüm kâbus içine sürülmüş ürkek ceylan
Puslu bir ütopyada yitirmiş otağını
Dörtnala koşar durur içimde bir küheylan
Zamansızca batırır bağrıma toynağını
Gönlüm kâbus içine sürülmüş ürkek ceylan.
 
Fermanımı bağlasam zeytin dalı ucuna
Uçurduğum güvercin fezadan kurşunlanır
Kanyonlar çeker beni ıstırabın burcuna
Varlığım kâinata ezadan kurşunlanır
Fermanımı bağlasam zeytin dalı ucuna.
 
Kâh ressam çizer beni, kâh şair beni yazar
Bir neyzene ney olur yüreğimdeki menfez
Gül kokulu yaramda filizlenir ah u zar
Çürütür çiçeğimi sardığım dikenli bez
Kâh ressam çizer beni, kâh şair beni yazar.
 
Ömür nihayet olur inkılâbı beklerken
Ufkumda sinsi bir sis baştan aşağı kızıl
Kafesteki ruhuma rahmet âbı beklerken
Arzın yüzü kurşuni, göğün kuşağı kızıl
Ömür nihayet olur inkılâbı beklerken.
 
TAYYİB ATMACA
Sen ve Ben
 
Sen sıcak yatakta bir düşten düşe, keklik gibi seke seke gezerken, biz kara toprağı döşek belledik, sarıldık silaha yavuklu gibi, uyku gözümüzden firar eyledi, siz kafede yudumlarken kahveyi, şahadet şerbeti sundu sakiler, sırası gelenler içti gittiler, sıra bize bir gün gelecek diye, sabır dağlarına yaslanıyoruz, soldurmamak için bu al bayrağı, dedelerimizden miras bu toprakları, kanımızla sulamaya and içtik.
 
Ben ahir dağının ardına düşen, çağlayanceritli orhan sürmen’im serin yaylalardan kopup gelerek, göğsümüzü gere gere dağlarda, bu mazlum milletin çocuklarının, yüzünü tekrardan güldürmek için, Allah Allah nidasıyla afrin’de, yeniden diriliş destanı için, çarpışıp dururken yedi düvelle, dokunur dokunmaz Yüce Kitaba, şeytanın aklına bile gelmeyen, bombalı tuzakla tenimden uçtum.
 
Sen sosyal medyada sanal dostlarla, çetleşip dururken sabaha kadar, kirpiklerim silah gibi çatıldı, gez de göz de arpacıkta gezindim, geride ne varsa geride kaldı, ne bir hayal kurdum ne bir düş gördüm, ne anam avradım çoluk çocuğum, ne köyüm ne şehrim ne de vatanım, karşıma çıkmadı sıradağ gibi, bir vakit korkuyla işim olmadı, aklımı fikrimi zafer koyuna, yanaştırmak için sabır çoğalttım.
 
Ben burda sırtını Hakk’a dayayıp, size toprakları bakir bir ülke, hilalin bağrında yıldızı olan, o nazlı gelinin sevdası için, neyim var neyim yok gözüm kırpmadan, feda edeceğim bir aşkla burda, Hay derim Hu derim başka şey demem, gönlümden peygamber sancağı geçer, günü güne tespih gibi dizerim, uçururum avucumdan kuşları, tenimi toprağa bir fidan gibi, dikmek nasip olacak mı bilemem.
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir