MEHMET BAŞ
Sözün İtibarını Korumak
İnsan sözü ile var olur. Sözün haysiyetini koruyamayanlar varoluş sırrına ihanet ederler. Kelamın namusunu muhafaza etmek en büyük namus borcudur. Söz insanın varlık kalesine diktiği haysiyet bayrağıdır. Sözünü yere düşürenler yürek ülkesini, haramilerin kirli ayaklarından koruyamazlar. Yalanın gölgesinde hakikatin çiçekleri solmaya mahkûmdur. Söz aslanı kükrediğinde yalanın sırtlanı kaçacak yer arar. Söz gücünü her zaman hakikatten alır. Hakikat güneşi doğduğunda yalanın karanlığı yeryüzünden silinir.
İnsan ilk sözü ile son sözünün arasında yazılmamış bir mektup gibi durur hayatın zarfında. Âdemoğlu kulağına okunan ilk ezanla son sala arasında yaşar hayatı. Her insan bir mektup gibi kefenlenip gönderilir mahşerin posta kutusuna. Söz çiçekleri aşkın baharında açar. Ses sözün cesedi niyet ise ruhudur. Ruhu olmayan sözlerin bir kadavradan farkı yoktur. Güzel sözün hem içi hem de dışı güzelliklerle doludur. Bu güzellik solmaz ve eskimez bir iklimin kalbinden doğar.
Her insan bir sözü aramak için gelmiştir cihana. Bu söz kelime bulutlarını dağıtıp anlam rüzgârlarında savurur. Her şey bu sözün hatırına var olmuştur. Kehkeşanları bir topaç gibi döndüren bu sözdür. Bu sözün aşkına doğar güneş. Bu sözün sevdasına akar ırmaklar. Bu sözün ateşiyle tutuşur sineler. Denizler bu sözün aşkıyla başını kayalara vurur. Bu sözün kıblesine dönerek kılınır aşkın salâtı.
Sözün varlık semasında ilk çınladığı yer bela meydanıdır. İnsan kalubeladan beri bu özün peşinden koşmaktadır. Anne karnından toprağın bağrına düşene kadar kalp tarlasına bu sözün tohumu ekilmektedir. Mahşer başaklarını biçen mizan tırpanı amel destelerini üst üste yığdığında sözün şimşekleri kıyametin göklerinde çakacaktır. Bela yağmurlarında sözün şemsiyesi açılacak, haykıran ateşlerin dilini yine söz susturacaktır.
İnsan kelime saraylarını yerle yeksan eden yalan zelzelesine bir yakalanmaya görsün, ruhun marifet başaklarını derdiği söz harmanları nasılda talan olmakta. Yalanın avlusuna bağlanan kelime atları uçurumların kenarında şaha kalkıp can bineğini yerden yere vurmakta. İnsan kendini kendi enkazı altında bir unutmaya görsün hayat karalanmış bir defter gibi hayatın kıyılarına atılmakta.
Ağızdan çıkan her söz insanı esir eder. İnsan çoğu zaman kendi sözünün mahpusunda bir mahkûmdur. Sükûtun azatlığı sözün paslı zincirlerini çözdüğünde ise geriye söylenmemiş sözlerin yarası kalmaktadır. Söz okunu anlam yayında gerip atmadıkça kalp delik deşik olmaktan hiçbir zaman kurtulamayacaktır.
Söz acı suları bala çevirirken başka bir söz balları zehre dönüştürebilir. Söz ağacının kökü kalptedir. Kökü çürük bir ağacın meyveleri çürüktür. Kalbini pak tutmayanların dillerinin tatlılığına aldanmamak gerekir. Eğer bir mecliste sözüne itibar edilmiyorsa orada bulanmanın bir anlamı yoktur. Kurdukları terazi sözünü eksik ve hafif tartıyorsa artık ne söylesen boştur. Sağırlara gazel atıp körlere ayna satmaktansa suskunluğun kalesine sığınmak evladır.
Bizim mazimiz, söz pınarından kana kana içen dillerin şükür seccadesini aşkın sahrasına serişleriyle doludur. Ruhunu can tahtasında söz oklavası ile açan âşıkların dillerinde her söz bir senettir. İşte bizi yaşatan bu senettir. Sözün itibarını korumak ise bu senedi korumaktır.