Şiirin Namusu Üzerine

MEHMET BAŞ
Şiirin Namusu Üzerine
 
Her şeyin bir namusu vardır. Bu noktada şiirin de bir namusu vardır. Fakat günümüzde sosyal medyanın etkisi ve yayım imkânının artması ile şiirin haysiyetiyle ve namusuyla oynayanlar çoğalmıştır. Şair olarak görmediğimiz ve şiirin haysiyeti adına şair olması imkânsız bu zatlar çoğu zaman hadlerini aşarak gerçek şiiri ve şairi bile yok saymaya ve kendi akıllarınca küçük düşürmeye çalışmaktadırlar. Bunlar artık nasıl bir körlük içindeyseler bir türlü dönüp kendi kusurlarını kendi eksikliklerini görememektedirler.
 
Kendilerine göre bir reklam ve propaganda yöntemi kullanarak kendi ucuzluklarını gizlemek için çeşitli zaman ve zeminlerde kendilerine göre pahalı olduğunu sandıkları tavırlar içine girmektedirler. Fakat ruhen ve fikren boş olan bu zevatın acınacak bir halde oldukları aşikârdır. Bunların bazı zaman ve mekânlarda eleştiri adı altında ortaya koydukları şeyler içlerinde gizlenen nevrotik hastalıkları kusmalarından ve kalplerini saran derin aşağılık kompleksinden kaynaklanmaktadır.  Bunlar kimlerdir maddeler halinde paylaşalım istedik.
 
1)  Yazdığı birkaç manzumeyi birkaç internet sitesinde yayınlatınca büyük şair olduğunu zannedenler. Bunların çoğu yıllar boyu denedikleri halde hiçbir edebiyat dergisine şiirini yayımlatamamış ve hiçbir edebiyat topluluğunda var olamamış tiplerdir. Bunların şiir diye yazdıkları hiçbir edebi kamuda karşılık bulamamıştır. (bunun dışında şair olmadıkları halde dergilere çökenlerden aşağıda bahsedilecektir.) Fakat bunlar şişkin bir ego ve utanmaz bir yüzle insanların karşısına şair olarak çıkacak cesareti kendilerinde bulabilmektedirler. Bunların ortada ciddi bir eserleri olmadığı halde sırf işgal ettikleri makamlarından ve kurdukları bireysel ilişkilerden dolayı kendilerini pazarlama imkânı bulduklarını söyleyebiliriz.
Bunların şiir kitabı adı altında yayınladıkları ise bir kâğıt israfından başka bir şey değildir. Ayrıca bu zayıf şahsiyetler bir araya geldiklerinde birbirlerini gazlayarak kendi kendilerine cesaret verirler. Birbirlerini en iyi şair ilan ederler. Bu yolla ruhlarında ki derin aşağılık kompleksini yenmeye çalışırlar. Kendileri dışında yazan çizenlere karşı psikolojik bir savaşın içine girip bir şekilde içlerindeki ezikliği bastırmaya çalışırlar. Tüm bunlara rağmen yıllar boyu uğraşırlar “Körler sağırlar birbirini ağırlar” misali bir arpa boyu dahi yol alamazlar. Esasında kral çıplaktır ve bunların hiçbirisi gerçek manada şair değildir. Bunu bildikleri halde şiir adına konuşmaya ve ahkâm kesmeye devam ederler. Bunlardan bazıları ise Türk dili ve edebiyatı eğitimi ve öğretimi içinde olan ve şiir yazdığını zanneden manzumecilerdir. İçlerinde iyi şair olanları istisna tutarsak çoğu şair değildir. Bunların esas vazifesi edebiyat yapmaktan daha çok yapılmış olan edebiyatı öğrencilere anlatmaktır.
 
2) Kendilerine göre büyük saydığı birkaç şairin şiirlerini alıp taklit etmenin kendini şairler sınıfına soktuğunu zanneden tipler. Bunlar kelimeleri üst üste dizerek araya ideolojisine göre ya bir alıntı ya bir ayet sokarak ardından kelimeleri hecelere ayırıp ses tekrarı yaparak bunların yanı sıra gerekli gereksiz kelimeleri sağa sola tıkıştırarak, kendi psikolojik hezeyanlarını şiir diye ortaya koyan ruh hastası tiplerdir. Esasında içsel konuşmalarını dış ses olarak yazıya döken bu kişilerin bu metinleri iyi bir psikiyatrisin değerlendirmesine sunulabilir. Bu insanlarda derin bir şahsiyet kırılması yaşanır. Daha sonra ise bu şizofren metinlere şiir diye sarılırlar. Felsefe yaptıklarını zannederek mısraları saçma sapan imgelerle doldururlar. Kalpleri birer çölü andıran bu insanların yazdıklarının bu kadar cılız olması elbette ki kaçınılmazdır.
Barışık ve dingin bir ruhun kaleminden çıkan metinlerle bunların hastalıklı metinleri karşılaştırıldığında gerçek şiirin ne olduğu anlaşılabilir. Bu zevatın en önemli özelliği kelimeleri çarpıtarak kendilerine göre bir dil kurguladıklarını zannetmeleridir. Bunların birer sanatçı değil zanaatçı oldukları çok rahat anlaşılabilir. İlkokul çocuklarının fiş dosyaları düzdüğü gibi bunlarda şiir düzerler. Ne yazık ki edebiyat dünyamız kendini büyük zanneden hakikatte ise bir nokta kadar bile kıymeti olmayan bu tür zatlarla doludur.
 
3)  Şiire ve edebiyata yönelik ciddi bir emeği olmadığı halde yazdığı birkaç metinle kendini şair zannedenler. Şiirler ilgili çoğu aktivitede gerçek şairlerden ziyade bunları görürsünüz.
Hatta bunlar herhangi bir şiir programında veya meclisinde kendilerini övüp durmayı bile şiir zannederler. Ortama ve duruma göre mevzilenip kendilerinin o konu hakkında ne kadar bilgili ve kültürlü olduklarını anlatmaya çalışırlar. Kıvrak zekâları ile her ipte cambazlık yapma konusunda üstattırlar. Değişen durumlara ve zamana göre çabucak değişirler. Farklı anlayış ve farklı dünya görüşlerine sahip yapıların hepsinden bir şekilde nemalanırlar ve batacak olduğunu düşündükleri bir gemiyi hızla terk ederler. Bu imitasyon ve taklitçi tipler taklit ettikleri role kendilerini iyice kaptırarak zamanla gerçekle hayali birbirinden ayırt edemezler. Bunların temel özelliği makyavelist ve pragmatist olmalardır. Bundan dolayı her an her kılıkta karşımıza çıkabilirler.
 
4) İyi şiir okuyan ve ses tonu buna uygun olan insanların sırf iyi okuyor diye yazdıkları saçma sapan lirik metinleri şiir zannetmeleri de ayrıca dikkat çekmektedir. Sesli ve görüntülü medya sayesinde meşhur olup usta malı şiirleri seslendirerek şöhreti yakalayan bu tipler toplumun şair ve şiir anlayışının körelmesinin bir sonucu olarak görülebilir. Vatan millet din iman vb. kavramları kullanma ve pazarlama konusunda bunların eline kimse su dökemez. Bunlar sahtenin gerçeğinden daha çok prim yaptığının bir ispatı olarak bir ibret levhası gibi karşımızda durmaktadırlar. Gerçek şairler şiirlerini bastıracak para bulamazken bunlar bir gecede dünyanın parasını ceplerine doldururlar.
 
5 ) Durmadan aynı temaları ve aynı kelimeleri tekrarlayan ve şiir adına yeni bir ses yeni bir soluk katmadan kendilerini büyük şair zannedenler vardır. Bunların bir kısmı şiir dışında dergi ve kitap tanıtımı yaparak edebi kamuda ahbap çavuş ilişkisine dâhil olurlar. Gazetede köşe yazarlığı ve çeşitli yazar derneklerini kullanarak bu yolla her dergide kendilerine bir yer edinirler. Bir de o gün hangi siyasi güç veya hizip güçlüyse onun yanında olurlar.
Bunun dışında bir de kendini aksakallı gören güya çeşitli davaların çilesini çekmiş hurdalar vardır. Gerçek dava adamları istismar ve fırsatçılıktan uzak dururken sahteleri ise dava adına kendilerine çıkar sağlamaya çalışırlar. Bu zatlar geçmiş yıllara dair tanışıklıklarını kullanarak dergi ve yayınevlerine çökerler. Beş para etmez metinleri şiir diye her ay birkaç dergide yayımlarlar. Bu tiplerin en önemli özelliği kendileri dışında kimseye hayat hakkı tanımamalarıdır. Esasında bunların gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz.
 
6) Elinde dergi ve yayım imkânı bulunduğu için kendi düşük performanslı metinlerini devamlı yayımlama ve gündemde tutma imkânını elinde bulunduran tipler. Bunlar genelde çeşitli edebi yayınların editör kadrosu içinde bulunurlar. Kimisi hemşeri torpili ile bulunduğu yeri işgal eder. Kimisi dernek cemaat grup ve hizipler adına ordadır. Bunların genel özelliği yeteneksiz ve duyarsız olmalarıdır. Bunlar ellerinde ki yayım imkânı ortadan kalktığında sudan çıkmış balığa dönerler. Ye kürküm ye olayında olduğu gibi ellerinde imkân varken herkes bunlara saygı ve sevgi gösterir. Ayrıca bunlar şiirden ziyade isme bakarak yayın yaptıkları için gerçekten yetenekli olanlar arada kaybolup gider.
 
7) İçinde bulunduğu derin cinsel kargaşa ve arzuları Freud’cu bir açıdan metinlere döken ve bu manzumelerin ciddi bir analizinden en az on tane erotik hikâye çıkacak bazı zevatın yazdıklarını şiir diye sunmalarıdır. Esasında bu metinlerin derin bir duygu ve estetik taşımadığı ortadadır. Ne şekil olarak ne de tema olarak Türkçemizin edep ve ahlak kalesine sığmaları imkânsızdır. Bir edebi tür olarak anlamsız mısralar üretme ve birbirinin yanına gelmeyecek kelimeleri bir araya getirmek diye bir tür varsa bunları bu türün içine sokabiliriz. Elbette şiir içinde insana dair her durumu barındıracaktır. Fakat bunlar sadece ve sadece cinselliği kendilerine kıble edinmişler ve bu rotadan ayrılmayı dahi düşünemez hale gelmişlerdir. Bundan dolayı her türlü şerre karşı edebiyatımızı savunmak gerekmektedir. Zaten toplumun iyice dışına itilmiş olan edebiyatımız bir de bunların bireysel buhranlarına ve çıkmazlarına saplanmamalıdır.
 
 
Devam Edecek…
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir