Warning: Attempt to read property "post_excerpt" on null in /home/asanatlar.com/public_html/wp-content/themes/sahifa/framework/parts/post-head.php on line 73

Üstad Necip Fazıl’ı Rahmetle Anıyoruz

Doğumunun 114’üncü
Vefatının 35’inci Yılında
Üstad Necip Fazıl’ı
Rahmetle Anıyoruz
 
Üstad Necip Fazıl doğumunun 114, vefatının 35. yılında anılıyor
 
Türk edebiyat tarihinde Baki'den sonra ikinci "Sultanu'ş Şuara" unvanına sahip üstad Necip Fazıl Kısakürek, fikir ve sanat  hayatında fikirleri ve eserleriyle derin izler bıraktı.
 
Şair, yazar ve mütefekkir Necip Fazıl Kısakürek, savcılık ve hakimlik görevlerinde bulunan hukukçu Abdülbaki Fazıl Bey ile Girit muhaciri bir ailenin kızı olan Mediha Hanım'ın çocuğu olarak 26 Mayıs 1904'te dünyaya geldi.
 
Çocukluğunu, dönemin ünlü hâkimlerinden büyükbabası Mehmet Hilmi Bey'in Çemberlitaş'taki konağında geçiren Kısakürek, 5-6 yaşlarında dedesinden okumayı öğrendi. Büyükannesi Zafer Hanım'ın da etkisiyle okuma tutkusuyla tanıştı.
 
Kısakürek, mahalle mektebinde başladığı öğrenimine Amerikan Koleji ve Rehber-i İttihad okullarında devam etti. İlk mektebi, Heybeliada Numune Mektebi'nde tamamlayan şair, 1916'da Yahya Kemal ve Hamdullah Suphi Tanrıöver'in de öğretmenlik yaptığı Mekteb-i Fünun-u Bahriye-i Şahane'ye (Deniz Harp Okulu) alındı.
 
Necip Fazıl Kısakürek, öğrencilik yıllarında şiirle ilgilenmeye başlayarak, "Nihal" isminde haftalık bir dergi çıkardı.
 
Şair Nazım Hikmet Ran ile aynı okulda eğitim gören Kısakürek, Lord Byron, Oscar Wilde, Shakespeare gibi Batılı yazarların eserlerini orijinal dilinde okudu.
 
Kısakürek, 1921'de Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Faruk Nafiz, Ahmet Kutsi gibi dönemin ünlü edebiyatçılarıyla tanıştığı Darülfünun Edebiyat Medresesi Felsefe Bölümü'ne girdi. İlk şiirleri, Ziya Gökalp'in kurduğu, Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı Yeni Mecmua dergisinde yayımlandı.
 
Maarif Vekaleti'nin 1924'te açtığı sınavı kazanan Necip Fazıl, 20 yaşındayken Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Paris'e gitti.
 
Usta şair, 1925'te döndüğü İstanbul'da, ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı, 1928'de ise "Kaldırımlar"ı yayımladı. Kaldırımlar, büyük bir ilgi ve hayranlık topladı.
 
Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile 1934'te tanışan Kısakürek, bu tarihi kendisi için bir milat kabul etti. Bu tarihten sonra Kısakürek'in eserlerinde tasavvufi düşüncenin izleri görülmeye başlandı.
 
Kısakürek'in 1935'te yazdığı "Tohum" ile "Bir Adam Yaratmak" adlı eserleri, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye konuldu. Tohum, sanat çevrelerinden büyük ilgi görürken, halkın ilgisini çekmedi. 1937 yılında sahnelenen Bir Adam Yaratmak eseri ise büyük ilgi gördü.
 
Necip Fazıl Kısakürek'in 1936'da çıkardığı ve 16 sayı sürdürdüğü "Ağaç" Mecmuası, dönemin önde gelen entelektüellerini çatısı altında topladı.
 
Yeni bir milli marş yazılması için 1938'de Ulus gazetesinin açtığı yarışmada kendisine yapılan teklifi kabul eden Kısakürek, yarışmadan vazgeçilmesi şartını öne sürdü. İsteği kabul gören Kısakürek, "Büyük Doğu Marşı" şiirini yazdı. Şiire verdiği "Büyük Doğu" adı, daha sonra çıkaracağı derginin de adı oldu.
 
Kısakürek'in 1934'te yaşadığı buhranlı dönemini anlattığı muhteşem "Çile" şiiri 1939'da yayımlandı.
 
Fatma Neslihan Baban ile 1941'de evlenen usta şairin bu evliliğinden Mehmed, Ömer, Ayşe, Osman ve Zeynep isimli beş çocuğu oldu.
 
İlk sayısı 17 Eylül 1943'te okuyucuyla buluşan Büyük Doğu dergisi, o dönemde İslami değerleri öne çıkaran dergi oldu. Başlangıçta dönemin ünlü isimlerinin yazılarının da yer aldığı dergide Necip Fazıl'ın, Adıdeğmez, İstanbul Çocuğu, BÜYÜK DOĞU, Fa, Tenkitçi, N.F.K., Ne-Mu, Ahmet Abdülbaki, Abdinin Kölesi, Bankacı, Be-De, Dilci, İstanbullu, Muhbir gibi takma isimlerle de yazıları yayımlandı.
 
Bakanlar Kurulu kararıyla 1944'te kapatılan dergi, Kasım 1945'te yeniden yayımlanmaya başlarken 1946'da bir kez daha kapatıldı. 1947'de yeniden okuyucuyla buluşan dergi kısa süre sonra mahkeme kararıyla bir kez daha kapatılırken, Kısakürek tutuklandı. Derginin sahibi görünen eşi Neslihan Hanım ile "Padişahlık propagandası yapmak-Türklüğe ve Türk milletine hakaret"ten yargılanan şair, bir ay 3 gün tutuklu kaldı.
 
Kısakürek, 1949'da başkanı olduğu Büyük Doğu Cemiyeti'ni kurdu.
 
Eşi Neslihan ile 1950'de hapse giren şair, aynı yıl yapılan genel seçimlerden sonra seçimi kazanan Demokrat Parti'nin çıkardığı Af Kanunu'yla serbest kaldı. Büyük Doğu'yu yeniden çıkarmaya başlayan Kısakürek, Adnan Menderes'e açık mektuplar yayımlayarak, partiyi İslam ekseninde geliştirmesini önerdi.
 
Kısakürek'in, sık sık kapatılan derginin çıkmadığı zamanlardaki günlük fıkra ve yazıları, Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Her Gün ve Tercüman gazetelerinde yayımlandı.
 
Oğlu Mehmed'e, 1973'te Büyük Doğu Yayınevi'ni kurduran Kısakürek, "Esselam" isimli manzum eserinden başlayarak daha evvel çeşitli yayınevlerince basılmış eserlerinin düzenli yayınına başladı.
 
Milli Türk Talebe Birliği tarafından 1975'te mücadelesinin 40. yılı münasebetiyle jübile düzenlenen Kısakürek, 1976'dan 1980'e kadar 13 sayı "Rapor", 1978'de de "Son Devre Büyük Doğu" dergisini çıkardı.
 
Sultanu'ş Şuara unvanına sahip ikinci şair olarak tarihe geçti.
Necip Fazıl Kısakürek, Türk Edebiyatı Vakfınca 1980'de Sultanu'ş Şuara (Şairler Sultanı) ve 1982'de ise "Yılın Fikir ve Sanat Adamı" seçildi. Böylece Necip Fazıl Kısakürek, şair Baki'den sonra, Sultanu'ş Şuara unvanına sahip ikinci şair olarak tarihe geçti.
 
"Üstad" olarak anılan, şair, yazar ve düşünür Kısakürek, hayatı boyunca her alanda çok sayıda esere imza attı.
 
Usta edebiyatçının "Bir Adam Yaratmak" eseri 1977'de Yücel Çakmaklı tarafından televizyona, "Reis Bey" adlı eseri ise Mesut Uçakan tarafından sinemaya uyarlandı. Oyun, 2002'de de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahneye konuldu. Kısakürek'in Reis Bey oyunu ise 2012'de Devlet Tiyatroları, 2017'de ise Şehir Tiyatrolarınca sahnelendi.
 
Erenköy'deki evinde 25 Mayıs 1983'te vefat eden Kısakürek'in cenazesi, Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.
 
Eserleri
 
1) Çile (bütün şiirleri)
2) Hikâyelerim
3) Cinnet Mustatili (Yılanlı Kuyudan)
4) Bir Adam Yaratmak
5) Kafa Kâğıdı
6) O Ve Ben
7) Yunus Emre
8) At'a Senfoni
9) Para
10) Sahte Kahramanlar
11) Hazret-İ Ali
12) Tanrı Kulundan Dinlediklerim
13) İhtilâl
14) Moskof
15) Tohum
16) Aynadaki Yalan
17) Reis Bey
18) Batı Tefekkürü Ve İslâm Tasavvufu
19) Bâbıâli
20) Sosyalizm, Komünizm Ve İnsanlık
21) Hitâbeler
22) Peygamber Halkası
23) İbrahim Ethem
24) Hesaplaşma
25) Esselâm
26) Dünya Bir İnkılâp Bekliyor
27) Hac
28) Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar
29) Türkiyenin Manzarası
30) Kanlı Sarık
31) Nur Harmanı
32) İman Ve İslâm Atlası
33) Müdafaalarım
34) Veliler Ordusundan 333 (Halkadan Pırıltılar)
35) Benim Gözümde Menderes
36) İdeolocya Örgüsü
37) Mümin Kâfir
38) Konuşmalar
39) Çöle İnen Nur
40) Son Devrin Din Mazlumları
41) Öfke Ve Hiciv
42) Sabır Taşı
43) Ulu Hakan
44) Başbuğ Velîlerden 33 (Altun Silsile)
45) Mukaddes Emânet
46) İman Ve Aksiyon
47) Râbıta-İ Şerife
48) Doğru Yolun Sapık Kolları
49) Künye
50) Tasavvuf Bahçeleri
51) Parmaksız Salih
52) Namık Kemâl
53) Hücum Ve Polemik
54) Abdülhamîd Han
55) Siyah Pelerinli Adam
56) Ahşap Konak
57) Püf Noktası
58) Yeniçeri
59) Reşahat
60) Başmakâlelerim 1
61) Başmakâlelerim 2
62) Başmakâlelerim 3
63) Mektûbat
64) Gönül Nimetleri
65) Edebiyat Mahkemeleri
66) Hâdiselerin Muhasebesi 1
67) Hâdiselerin Muhasebesi 2
68) Hâdiselerin Muhasebesi 3
69) Rapor 1-2
70) Rapor 3-4
71) Rapor 5-6
72) Rapor 7-8
73) Rapor 9-10
74) Rapor 11-13
75) Savaş Yazıları 1
76) Savaş Yazıları 2
77) Çerçeve 1
78) Çerçeve 2
79) Çerçeve 3
80) Çerçeve 4
81) Çerçeve 5
82) Çerçeve 6
83) Kâtibim
84) Deprem (Çile)
85) Villa Semer
86) Vatan Şairi Namık Kemâl
87) Canım İstanbul
88) Ufuk Çizgisi
89) En Kötü Patron
90) Vatan Dostu Sultan Vahidüddin
91) Tiyatro Ve Tesiri
 
Bir Necip Fazıl Kısakürek Şiiri
 
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Çile
 
Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde…
 
Pencereye koştum: Kızıl kıyâmet!
Dediklerin çıktı ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mâvi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.
 
Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna "yok"un,
Kustum öz ağzımdan kafatasımı.
 
Bir bardak su gibi çalkandı dünyâ;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikât, al sana rûyâ!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!
 
Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çâre diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünyâ etti hediye.
 
Bu nasıl bir dünyâ, hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamânı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.
 
Nesin sen, hakîkat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
.
.
.
.
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.
 
Niçin küçülüyor eşyâ uzakta?
Gözsüz görüyorum rûyâda, nasıl?
Zamânın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?
 
Bir fikir ki, sıcak yarada kezzab,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azâb;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
 
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrârını aç!
Annemin duâsı, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
 
Uyku kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Tesellî pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.
 
Bu mu, rûyâlarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle…
 
Akrep, nokta nokta rûhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.
.
.
.
.
Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim  mesâfelerden!
 
Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rûyâmı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.
 
Büyücü, büyücü, ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.
 
Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvablarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?
 
Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mîmârının seçtiği arsa;
Hayattan muhâcir; eşyâdan öksüz?
 
Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!
 
Ne yalanlarda var, ne hakîkatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabîatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
.
.
.
.
Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamânın, hem geleceğin.
 
Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde Mâverâ Dede.
Yandı sırça saray, İlâhî Yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.
 
Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nûr, çevre çevre nûr.
İçiçe mîmârî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Râb, bilinmez meşhûr!
 
Nizâm köpürüyor, med vakti deniz;
Nizâm köpürüyor, tâ çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.
 
Kaçır beni âheng, al beni birlik!
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şâirlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta!
 
Öteler, öteler, gayemin malı;
Mesâfe ekinim, zaman mâdenim.
Gökte saman-yolu benim olmalı!
Dipsizlik gölünde, inciler benim.
 
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuz'a varmak…
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir