Yaşadığımız Hayat

MEHMET BAŞ
Yaşadığımız Hayat
 
Korkak bir fare gibi yaşıyoruz hayatı
Gelecek endişesi içinde durmadan sancılanarak
Hep bir kaybetme korkusu ya da ölüm
Yağmayan bulutlar gibi kararıyor göğümüz
Bir otobüs durağında yitirilmiş gençlik anıları
Platonik aşkların resmigeçitlerinde
Ağlayan palyaçolara öylece gülümserken
 
Nedensiz düşmanlıklar ve hesaplanmış dostluklar arasında
Yalnızlığı bir tabut gibi omuzlayıp gidiyoruz öylece
Sıkılmış yumruklarımızda kanın öfkesi
Şehvetle yıkanmış kaldırımlardan geçiyoruz
Günlerin sahnesinde trajediler dramlar
Sahne ortasında kalp krizleri, kanserler
 
Perde aralığından bakıyoruz dışarıya
Çoğu zaman niçin ağladığımızı bilmiyoruz
Bozuk bir musluk gibi su damlatıyor gözlerimiz
Tamirci gibi çağırıyoruz psikiyatristleri, telkinleri
Elimizin altında diyet listeleri akıllı telefonlar
Beğeniler biriktiriyoruz sosyal medyadan
Gülücük resimleri, uçuşan balonlar, sevgi dolu yorumlar
 
Gördüğümüz her şeyi mülk ediniyoruz bir anlığına
Güzel kadınlar geçiyor sokaktan güzel arabalar
İşe gidip geliyoruz vitrinlerde parlak elbiseler korna sesleri
Kiminin elinde doksan dokuzluk tespihler, hacı yağları
Kiminin elinde at yarışı bültenleri, iddia kuponları, çekilişler
İşten kovulmuş babaların kederine bürünmüş caddelerden geçiyoruz
Kalbimizde buraya park etmek yasaktır levhaları
Kokmayan güller, peyzajlar, orta refüjler arasında
Yılanlar gibi kıvrılıyoruz yılanlar gibi
 
Korku yamalı bir elbise gibi öylece duruyor üstümüzde
İçimiz dışımız birbirine açılan kapılarla dolu
Kapılardan geçiyoruz kapılardan sadece
Pencere önünde saksılar, duvarlarda sarmaşıklar
Çoktan seçmeli sorular arasından işaretlenmiş sözlerle konuşuyoruz
Ve üç yanlışın bir doğruyu götürmesi gibi susuyoruz
 
Doğanları nüfus defterine kaydediyorlar ölüleri gömüyorlar
Ölülerin saçlarını okşayıp geçiyor sahipsiz rüzgarlar
Mermercilerin önünde sahibini bekleyen mezar taşları
Kimse kimsenin yokluğunu uzun süre hissetmiyor
Her şey sıradan bir akışın içinde kaybolurken
Çocuklar dışında kimsecikler şaşırmıyor ve kimsecikler hayret etmiyor
 
Serum takılmış kolların ağırlığı altında iki büklüm
Bir yaşam ırmağının kenarında sessizce beklerken
İkindi sonralarının intiharları çağıran bulantıları
Gerçekliğin satrancında yapaylıkları doğuran piyonlar
Çocukların sahici gülümsemeleri, annelerin dizleri
Suyun kirleri arındıran berraklığı
Ve tanrının sonsuz armağan denizleri
 
Hayalin aynalarına düşüyor resmimiz
Bir yıldız göz kırpıyor gecenin sahnesinden
Radyoda Müslüm Gürses çalıyor
Duvarda siyah beyaz resimler
Hayaller defnedilmeyi bekleyen cenaze gibi duruyor
Ve otobüs duraklarında ağlayan o palyaço hiç kavuşamıyor
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir