Warning: Attempt to read property "post_excerpt" on null in /home/asanatlar.com/public_html/wp-content/themes/sahifa/framework/parts/post-head.php on line 73

Mustafa Kutlu Sanat Hayatını Anlattı

"Anadolu'da
Elli Yılın Hikâyesi"
 
Mustafa Kutlu
Sanat Hayatını Anlattı
 
Mavera Eğitim ve Sağlık Vakfı'nda düzenlenen Maverada İz Bırakanlar – Çarşamba Buluşmaları’nın bu ayki konuğu Mustafa Kutlu oldu.
 
Kutlu'nun "Anadolu'da Elli Yılın Hikâyesi" konulu bir konuşma yaptığı etkinliği Faruk Aksoy ve Ekrem Ayyıldız yönetti.
 
Mustafa Kutlu hikâyeciliğini ve yazdığı eserleri değerlendiren Ekrem Ayyıldız, son elli yılın hikâyesinin Mustafa Kutlu'nun yazdıklarında yer aldığını dile getirdi:
 
"Mustafa Kutlu külliyatına genel olarak baktığımızda, Türk toplumunun hem sosyal hem de siyasal olarak tarihsel tablosu var aslında son kırk, elli yılı kapsayarak. Bilhassa çok partili hayattan sonra şehirleşme, dönüşüm, göç, değerler, olumlu ve olumsuz yönleriyle yer alır. Mustafa Kutlu’nun hikâyelerinde insan merkezli, insanın, bireyin iç dünyasıyla bağlantılı olarak toplumcu bir damar görüyorum."
 
Yazarlık hayatında kahvehanelerin yerinin çok önemli olduğunu vurgulayan Mustafa Kutlu, Türk insanını yakından tanıdığını belirtti:
 
"Orta mektepten itibaren 10 sene resim yaptım, 10 sene de futbol oynadım. Bu zaman zarfında da, fen kolu mezunuyum, liseden. Açıkçası fukara bir aile çocuğuyum. 12 yaşında filan hayata başladım. Babamı çok küçük yaşta kaybettim. Hayat mektebinde okudum diyebilirim. Kahvelerde geçti benim ömrüm. Yazdığım, okuduğum her şeyi kahvehanelerde yazdım. Fon müziği gibi gelirdi bana. Kimseye tavsiye etmem ama. Ben mecbur kaldım, alıştım ona. Bunun bana kazandırdığı bir şey oldu. Çok okumuş, lisan bilen fevkalade bir adam değilim. Ama benim geçen dönem içersinde bu insanlarla ama her tür insanla içli dışlı olmam bana çok büyük, kütüphaneler dolusu tecrübe kattı, bilgi kazandırdı. Ben Türk insanını tanıyorum. Yani adamlarımızı biliyorum, tanıyorum yani."
 
Konuşmasında yazarlık hayatında bağlı kaldığı prensipler olduğunu dile getiren yazar Mustafa Kutlu, bunların başında samimiyetin geldiğini söyledi: "Genel olarak hayatta bağlı kaldığım prensiplerden en önemlisi samimi olmaktır. Kitaplarımda da samimiyim. Bu samimiyet benden okurlara geçiyor sanıyorum. Dolayısıyla böyle bir yakınlık peyda oluyor. Burada gördüğünüz gibiyim, fazla bir üst perdeden olma durumu yok bende." dedi.
 
"Sevincini Bulmak" romanında bir akademisyen olan Suna karakteriyle ilgili soru üzerine Kutlu, "Bizim aydınımızın şöyle bir problemi vardır. Aydınımız dindar olmaktan korkar. Sanatla ilgili düşüncemi yazdım, söyledim. Sanat bizi bir yere kadar götürür fakat oradan bizim dine teslimiyete intikal etmemiz icap eder. Aksi takdirde mesele, insan olma meselesi hallolmamış olur. Ne kulluk yerine gelir, ne de varlık sebebimiz yerine gelir." dedi.
 
Tanpınar'ın mimari eserlere ilişkin "Bizim ecdadımız inşa etmiyor, ibadet ediyorlardı" ifadesini anımsatan Kutlu, "Bu şu demektir. Her an, her yerde, her zaman kul olduğumuzun şuurunda olmak icap eder. Bu inşa etmek değil ibadet etmektir. Bu kavranması, yapılması zor ama ideal bir meseledir." dedi.
 
"Kapıları Açmak" ve "Uzun Hikâye" kitapları sinema filmine dönüşen Kutlu sinemayı Karagöz perdesine benzetti: "Sinema ile uğraştım. Sinemayı Karagöz perdesine yakın görüyorum. Çünkü Karagöz’de de bir perde var, bir ışık kaynağı var ve en nihayetinde gölgeler oynuyor. Yani bizim geleneğimizde olan bir şey."
 
"Din dili hususunda yazma düşüncem var"
 
Yapılan bir araştırmaya göre dini bilgilerin alındığı kaynaklar arasında ilk sırada ailenin, ikinci sırada cami hocasından alınan bilgilerin geldiğini, televizyon ve radyonun üçüncü sırada yer aldığını belirten Kutlu, "Kendi meselemiz hangi dille, nasıl, nerede anlatılıyor? Bunlar günümüzde çok mühim meselelerdir. Bir şeyi birinden birine anlatmak, bu iletişimle ilgili bir şey. Hikâye de bizim için kadimden beri gelen bir meseledir. Sadece bizim toplumumuzda değil bütün toplumlarda vardır." dedi.
 
Mustafa Kutlu, Kur'an-ı Kerim'de kıssaların da yer aldığını hatırlattı: "Allah ömür verirse bu din dili hususunda düşüncelerim var, onları da yazmayı düşünüyorum. Din dili derken ekrandaki dili de konuşmak ve üzerinde düşünmek istiyorum." dedi.
 
Kutlu, hikâye yazmayı bırakmadığını, yazmaya devam edeceğini söyledi: "Ben dedim ki bu defteri kapattım artık hikâye yazmayacağım. Bu şu manaya geliyor, hani filmlerde 5 dakika ara var ya, onun gibi bir şey. Benim öteden beri düşündüğüm fikirler var. Bu fikirler her ne kadar hikâye kitaplarına girmiş olsalar da daha açık, anlaşılır şekilde anlatma hususunda eteğimdeki taşı dökmek istedim. Bunun için de her çarşamba Yeni Şafak'ta yazmaya başladım bu konuları, yedi, sekiz yazı oldu. 'Hududullah' diye başladı devam ediyor. Ben ilhamla yazan birisiyim, bunları bitirdikten sonra Cenab-ı Allah nasip ederse yeniden hikâyeye döneriz."
 
Şahsiyeti ormandaki bir ağaca, toplumu da bu ağaçların bir araya gelmesiyle oluşan ormana benzeten Kutlu, "Fert cemaati, cemaat ferdi yetiştirecek, besleyecek. Bu aileden başlayacak, mahalleden başlayacak, mektepten devam edecek. Toplumdan idareye gidecek, bütün topluma yayılan hak ve vazife denilen meseleler bu çerçevede bizim şahsiyet olmamızı sağlayacak. Dolayısıyla şahsiyet çok önemlidir." dedi.
 
Tarih boyunca "Hangi İslam?" denilerek tartışmalar yapıldığını fakat bu konuların konuşulmasının getirdiği pek fazla bir şey olmadığını söyleyen Kutlu, "Bizim yolumuz çok açık. Şaşırtmak, sulandırmak, aramızı bozmak isteyenlere fırsat vermemek lazım. Tefrika iyi bir şey değil. Tartış, konuş ne oluyor sonunda, hiçbir şey olduğu yok." dedi.
 
Kutlu, ateizm ve deizm gibi tartışmaların da küçük bir kesim tarafından gündemde tutulmaya çalışıldığını belirtti: "Lüzumsuz adamların lüzumsuz tezleridir. Bunları ortaya atanlar üç beş kişiyi geçmez. İnsanlar da gerçekten böyle bir şey varmış gibi tartışıyorlar. Sesleri çok çıkabilir ama bunları kale almayın." dedi.
 
"Reyting uğruna yapmayacakları şey yoktur"
 
Televizyondaki pek çok tartışmayı anlamsız ve faydasız bulduğunu dile getiren Kutlu, "Sahte sorular ve sahte gündemlerle dolu televizyon, esas itibariyle bir eğlence aracıdır. Televizyon reytingle yaşar, reyting uğruna yapmayacakları şey yoktur." dedi.
 
Kutlu, medyanın insan hayatına yön verdiğini hatırlattı: "Hepimizin cebinde cep telefonu var. Bu işler böyle gidiyor. Bu sahte sorular, sahte gündemler bizi çok fazla meşgul etmemeli. Böyle şeylere çok fazla takmamalıyız. Televizyonu çok ciddiye almayın ama çok ciddiye alın. Yaşadığımız çağın izahı mümkün olmayan tarafları var." dedi
 
Konuşmanın ardından Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Kara, Kutlu'ya plaket takdim etti.
 
Erzincan'da 1947'de dünyaya gelen Mustafa Kutlu, aralarında "Sevincini Bulmak", "Nur", "Uzun Hikâye", "Mavi Kuş", "Yoksulluk İçimizde", "Bu Böyledir", "İyiler Ölmez", "Sır", "Huzursuz Bacak", "Kapıları Açmak", "Rüzgarlı Pazar" ve "Hayat Güzeldir" adlı eserlerin de bulunduğu çok sayıda kitabı kaleme aldı.
 
AA
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir