Uğur Seyrek'in
Heykel ve Resim Sergisi
Teşvikiye Sanat Galerisi'nde
Sanatçı Uğur Seyrek'in "Gölgenden Kaçamazsın" adlı heykel ve resim sergisi, 8 Mart Cuma günü Teşvikiye Sanat Galerisi'nde sanatseverlerle buluşacak.
Sergi; Sanatçı Uğur Seyrek'in 2016, 2017, 2018 yıllarında yaptığı yaklaşık 20 bronz heykel ve 28 desenden oluşuyor.
Dans hayatının yanı sıra 1983'te Berlin'de resim ve heykel çalışmalarına başlayan, 60'ın üzerinde kişisel ve karma sergiye katılan Seyrek'in, resim ve heykellerinde dansın, koreografilerinde resim ve heykelin etkileri görülürken desen çalışmaları hem koreografilerinin hem de heykellerinin başlangıç noktasını oluşturuyor.
Sanatçı, "Gölgenden Kaçamazsın" sergisinde yer alan son heykel çalışmalarını, koreografisini ve rejisini yaptığı "Yunus Emre" eserinin çalışmalarıyla eş zamanlı olarak hayata geçirdi.
Sergiye ilişkin olarak soruları yanıtlayan Seyrek, resim ve heykel çalışmalarına ilkokulda başladığını belirtti: "Tebeşir oyuyordum. Ağabeyim güzel sanatlarda okuyordu. O beni çok yönlendirdi. Çok etkisi vardır bende. Ailede herkesin el becerisi kuvvetliydi bu arada. Hepimiz bir şekilde resim, heykel; sanatla uğraşmışızdır. Ağabeyim evden çıkarken bana görev verirdi; 'şunu çiz', 'bunu çiz' diye. Ben yapar beklerdim onu. Böyle başladı." dedi.
Berlin'de solist dansçı olarak çalıştığı 1980'li yıllarda heykele yoğunlaştığını anlatan Seyrek, ilk sergisini de Berlin'de 1985'te açtığını söyledi.
Seyrek; o dönemde hiç bronz heykel yapmadığını, sadece resim ve desen çalışmasına odaklandığını dile getirdi:
"Sonra Türkiye'ye gelip gittiğimde, burada yılda 2-3 hafta ancak kalabiliyordum, bulduğum ağaç kökleri, tahtalarla ve değişik malzemelerle heykel yapıyordum. Sonra çamurla çalıştım. Onları alıp götürdüm Almanya'ya. Değerli dostum heykel sanatçısı Yunus Tonkuş o zamanlar Stuttgart'taydı. Bu çamurdan yaptığım işleri görünce 'Bunları mutlaka bronzdan yapman lazım.' dedi. Onun bildiği bir bronz döküm atölyesi vardı. Çok büyük bir dökümhane, onlarla tanıştırdı beni. İşte ben orada bronz döküm heykeller yapmaya başladım. Sabah dans provaları, akşam temsiller. Oradan çıkıp döküm atölyesine koşuyordum. Git, gel… 2 metre boyunda işler de yaptım. Stuttgard'da oturduğum semtte eski bir çikolata fabrikası vardı. Oradan 150 metrekare bir atölye kiraladım. O atölyede mermer heykeller de yaptım. Mermer heykelleri tabii bronz heykellerde olduğu gibi detaya girmeden kırma tekniği ile yapıyorum. Elle vurarak yüzler oluşturuyorum. Biraz uzun sürüyor. Ama onları satamıyorum. Kimseye veremem. Şu anda öyle 8-9 baş var, yan yana duruyorlar. Seviyorum onları."
Seyrek, "Satmak zor değil mi?" sorusu üzerine, "Evet, ama tabii bu alacak kişiyle de çok alakalı. Laf olsun diye alırsa o olmuyor." dedi.
"Çalışmalarımda hayatı sorgulamışımdır"
Sanatçı Seyrek, "Dans koreografileriniz ve heykellerinizde işlediğiniz konular aynı mıdır?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Bugüne kadar gerçekleştirdiğim tüm çalışmalarımda kadın-erkek ilişkilerini, kadının dünyadaki yeri ve gücünü, çevre sorunlarını yani hayatı sorgulamışımdır. Bütün işler birbirini etkiler ve besler. Mesela desen çalışmalarımın bir şekilde hem koreografiye hem de heykele faydası oluyor. Koreografi çalışması için müziği defalarca dinlerken desenler çiziyorum. Öyle bir şey yapayım, böyle bir hareket olsun, adımlar, dönüşler falan… Onları düşünerek daha çabuk ve verimli işler çıkıyor."
"Bu heykeller sanki dans ediyor. Her heykeltıraş dans hareketlerini bu kadar iyi bir şekilde heykele dönüştürebilir mi?" sorusu üzerine Seyrek, şunları söyledi:
"Zannetmiyorum, yapamazlar. Bu başka bir şey. Çünkü hareketi bilmeyince; omuz nasıl kalkmalı, o esnada hangi bacaktan destek almalı, kas hareketi nasıl olmalı… Bunları dansı bilmeyen yapamaz. Zaman zaman bazı yapamadığım hareketleri heykelde yapmaya çalışırım. Hatta 'solist kız şöyle bir hareket yapsın' diyerek çalıştığım heykeller bile oluyor. Tahta heykellerde bu kadar detay olmuyor tabii ama onlar da daha statik oluyor."
Çıkış noktası Yunus Emre
Uğur Seyrek, serginin çıkış noktasının koreografisini yaptığı son bale eseri "Yunus Emre" olduğunu vurguladı:
"Aslında genel baktığınız zaman yani hayat felsefesi olarak hep bir yerlerden tutmaya çalışıyorsun. Koreografilerle insanların bir şekilde yansımasını görmesi açısından, bütün hikayelerde Shakespeare olsun, Otello olsun, Kösem Sultan, Fındıkkıran olsun. Hepsi bir şekilde hayatın içinden geliştiği için aynı noktaya geliyorsun; niye bunlar oluyor? İnsan olarak bu kadar savaşa, kavgaya-dövüşe, egoya ne gerek var? Kadın-erkek ilişkileri, hem beraber ama aynı zamanda da apayrı enerjiler. Ama her zaman kadın çok kuvvetlidir. Kadınlar her şeyden doğar, öyle acayip bir güçleri var. Aslında dünyayı kadının bu gücü yönetiyor. Bu eserde ise daha da derine inmek gerekiyordu. Yaşamı-ölümü, yaşamda önemsediğimiz pek çok şeyin aslında ne kadar gereksiz ve yüzeysel olduğunu, kıymetini bilmediğimiz değerleri, dünyanın bizlere ait olmadığını, bu dünyada misafir olmamıza rağmen bizimmiş gibi har vurup harman savurduğumuzu ve dünyanın gelecek için korkunç bir deformasyona uğratıldığını irdeledim."
Sanatçı Seyrek, "Her dans koreografinizin içinde barındığı heykel çalışmalarınız var mı?" sorusuna şu karşılığı verdi:
"Her zaman birebir olmayabilir. Ama dolaylı olarak mutlaka olur. Mesela yazın Yunus Tonkuş'un atölyesinde A. Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu'nu dinlerken bu heykeller Yunus Emre koreografisinin hazırlıkları oldu. Birebir olmasa da bu çalışmalarla koreografinin nasıl bir şey olacağını hayal etmeye başlıyorsunuz. Hep böyle oluyor. Başka türlü olmuyor. Desen ve heykellerden koreografi, koreografiden desen ve heykeller besleniyor. Önümüzdeki dönem yeni bir koreografi fikrim olmazsa belki yine heykel yaparım ama daha zorlu çıkarabilirim. Veyahut ileride yapmak istediğim bir koreografi üzerine çalışarak heykelde ilerlerim. Pek çok proje, yapmak istediğim bir dolu iş var. Danstan bağımsız bir heykel çalışması yok gibi. Absürt çok modern bir şey yaparım belki ama yine de bir bağlantı olması lazım."