SEMA TORUN
Önüm Arkam Sağım Solum Sobe
Yalan bu oyunda yendiğim
Kalem tutacak vaktim olmadı
Kalbimi oyan her dize paslandı yerinde
Gazete eki kitapların sesinde
Bir rüya aşılardı babam içime
Bilmedi
Bir eylül sonunda yenildi yetimliğe
Çocukları büyüdü
Elleri her abdestle yalnızlandı
Koyulaştı merhametin gölgesi
Dağ serinliği ılık göze
Bilgelikmiş gelen
Susku sandığım yollardan
Sefer tası saman sepet
İsli demliklerin kaynattığı demmiş
İnsanın yazgıya düştüğü renk
Kendinden bir ödemmiş
Yokmuş helalleşsen de hakkın bitimliği
Dönüp dolaşıp geldiğim yer kaçtığım merkez
Ne kadar silkelese de annem üstüme sinmiş
Bir ağrının öğrenilmişliği
Bir isyanın sindirilmişliği
Yoktu iğne batan parmağın kaleme rücu etmesi
Yalnızlığın annelikle geçmesi
Menekşe nasıl nazlıysa öyle nazlı kaldı
Papatya özensiz kendiliğinden dayandı
Pencere önüne yığıldı kıraç tepe
Yazgı dedikleri değişmezmiş yastık değişse de
Biraz da ben diledim kumlar örtülsün üzerime
Yaşamak dediğin sokağın yaban yüzleri
Tanış olmaklığın ciğer bölen sesleri
Dev aynasındaymış her Âdem
Kılıcı elinde paslanan
Yok, zırhını kuşatacağın cengâver
Oyun bitsin
Sandığın yerde değiller
Kendini sobele gitsin