Acılar Ağaçlar Gibi Bereketlidir

MUSTAFA ORAL
Acılar Ağaçlar Gibi Bereketlidir
 
Ağaç binlerce mesaj yüklü canlı şahittir. Kuşlar dallarına yuva yapar, Rablerini ana ana derin uykulara dalar, uykularında yavrular. Arılar göğüslerine kovan yapar, ballar balını bulur, oğullar verir. İnekler gölgesinde barınır, süt verir. Koyunlar yapraklarını koklar, kuzular verir. Anneler meyvelerini yer, çocuklar dünyaya getirir. Meyveler toprağa düşer, yeni ağaçlara çekirdek olur. Ağaç bir iken bin olur. Sabrın ve şükrün karşılığını bulur.
 
Babalar odundan beşik yapar. Dünyayı beşik gibi sallar. Dalları sobada yakar; evlerle birlikte kalpler de ısınır. Ustalar ahşap evler yapar; kapı, pencere takar. Marangozlar mobilya yapar, misafir ağırlanır. Dedeler baston yapar, hayata tutunur.
 
Ağaçların Sırrı
 
Zamanın Bediisi gibi söz sultanları Çam, Çınar ve Katran ağacındaki köşklerde dua ve tefekkürlerle sabahlara kadar Rabbini anar. Hz. Mustafa gibi kâinat sultanları senin, benim kütük dediğimiz kuru ağacın üzerinde insanlığa hakikati anlatır. O (sav) ayrıldığında kütük dayanamaz, deve gibi enin eder. Hz. Mustafa (sav) okşar. “Teselli etmeseydim kıyamete kadar ağlayacaktı” der. O kütük Hz. Mustafa’nın (sav) zahirdeki zahmetini rahmet bildiği için şefkatine mazhar olur. Cennette de O’nun (sav) yanında bulunur. 
 
Yağmur gibi rahmetin tecelli ettiği insanlar ağaçların üzerinden arzdan arşa dualar, zikirler, şükürler gönderir. Arştan arza bereket yağmurları yağar. Ağaçlar yağmuru, dert rahmeti çeker.
 
Böylece ağaç, çekirdeği, gövdesi, dalı, budağı, yaprağı, meyvesi, gölgesi ile rahmet ve bereketin sergilendiği ev halini alır. Kalbi hüşyar, ruhu melekmisal insan bin bir güzellik ve hayrın tecelli ettiği ağacın her azasıyla her bahar yeniden dirilişine bakar. Rabbine muhabbeti ve muhatabiyeti arttıkça artar.
 
Musibet ağaç gibi bereketli ve rahmetlidir
 
Bir çekirdek bir ağacı, bir ağaç binlerce ağacı taşıdığı gibi musibet de binlerce ilahi güzelliğin çekirdeğini ve meyvesini taşır.
 
Ağacı kurt, insanı dert yer. Kurt da, dert de Rabbinin emriyle hareket eder. Ağacın kurdu içindedir. Dert kışında dualara ve tövbelere sarılınır. İçini sıcak, kalbini ferah tut. Sağlam ağaç kurt, sağlam kalp dert tutmaz.
 
Ağaç, ağaç içinde büyür. Yalnız ağaç yoktur. Her ağaç orman istidadı taşır. Ya orman ol ya da bir ormana katıl; dertlerden, yalnızlıktan kurtul. Her ağaç yerinde biter. Her dert insan olan insanda biter. “ ‘Geçmiş olsun’ deyince geçmiyor” deme. Derttir; sabret, zamanı gelince geçer. 
 
Ağaçtan çivi yapılır. Çile çividir; kimine deva, kimine derttir. Marangoz çivi yapar, ahşap ev kurar. Hırsız meyvelerini koparmak ister; dalların eline, duaların kalbine batar.  
 
Arının balı olduğu gibi ağacın da vardır. Dert dediğin arı ve ağaç gibi bal yapar. Hem sana hem de başkasına yarar. Ağaç dalı ile gürler. İnsan dertlerle gürleşir, güzelleşir. Ağaç yaş iken eğilir, insan dertlerle dirilir. Ağaçları kemiren güve, insanı kemiren endişedir.
 
Ağaç kurtları olduğu gibi ağaç kuzuları da vardır. Kurtla kuzu bir arada durduğu gibi dertle neşe de bir arada bulunabilir. Her şeyi olduğu gibi kabul et.  Ağacın kurtlara sabrettiği gibi sen de dertlere sabret.  Ağaç kurtları varsa onları yiyen ağaçkakanlar da vardır. Güzel Sözler okuyan bir dostun kalbinin rahlesinde diz kır. Göreceksin içini kemiren kurtçuklar, evhamlar, şüpheler, günahlar, huzursuzluklar, dertler yok olacak. Değil mi ki rahle de ağaçtan yapılmıştır. 
 
Büyükler ağaçlandırma yaparlar. Başkalarının istemediği ağaçları bahçelerine dikerler. Başkalarının dertlerini kendilerine çekerler.
 
Balık suda, ağaçcıl kuşu ağaçta yaşar. Herkesin derdi deniz gelir kendine. Balıkların ve ağaçcılların derdi yoktur. Zira dünyada her şey yerli yerindedir. Suda balık, ağaçta ağaçcıl, insanda dert vardır. Balık sudan, agaçcıl ağaçtan şikâyetçi değil. Sen de dertten şikâyet etme! Balıklar ve ağaçcıllar gibi şükreyle. 
 
Ağaçlar ve acılar buluşturur
 
Ağaçlar birleşir, ağaç denizini oluşturur. Dereler birleşir denizleri oluşturur. Dertler birleşir insanı oldurur. Ağaçlar kalem, denizler mürekkeptir. Musibetlerdeki güzellikleri yazmakla, okumakla bitiremezsin. Ağaç olmasa ben yazıyı yazamazdım, sen de ağaçtan yapılan kâğıtta okuyamazdın. Eskiden sevgililer ağaç altında buluşurlarmış. Ağaç buluşturur, dertler Rabbe ve sevenlere kavuşturur.
 
Kalbi ağaç gibi dertli bir adam:
Barlalı Marangoz Mustafa
 
Marangoz Mustafa Çavuş ve Bedii birbirinin yar ve yardımcılarıdırlar. Evleri karşı karşıyadır. Karşı karşı dururken birbirlerinin yüzlerine hasret kalırlar. Ayrılıklara dayanamazlar. Hasreti dindirmek, yaralara merhem, dertlere deva lahikalara ilham olmak için sık sık çınar ağacının altında buluşurlar.
 
Marangoz Mustafa “biz azız, arzlıyız, Üstadım arşlı. Onun asıl sevdicekleri arşlı” diye düşünmüş olacak ki gönüller sultanı Üstadı için Çam, Çınar ve Katran Ağacına birer taht kurar. O tahtla Üstadın gönül tahtına kurulur. Bir gün Üstadı dua şeceresi yapmasını ister. O da ağaçtan ikiyüz elli kişilik liste yapar. O şecere ile Üstadının dua listesine katılır. Üstad teşekkür eder. “Bunu sakla. Ben sonra oğullarından alacağım” der.
 
Dertli Mustafa meseleyi anlar. Ağlaya ağlaya eve varır. Evladüıyalı görünce çözülür: Ben Üstadımdan önce vefat edeceğim. Emaneti sizden alacak…
 
Marangoz Mustafa’nın derdi Üstaddır. “Üstad” der başka bir şey demez. Sıddık Süleyman, Muhacir Hafız, Şamlı Hafız ve Abdullah Çavuşla birlikte Üstadı korumak için o çınar ağacının altında nöbet tutar. Üstad kasabadan ayrılınca hasretine 5 sene dayanabilir. 2 Şubat l939’da vefat eder.  Emaneti ehil ellere bırakmanın huzuruyla cennete hicret eder. l952’de Barla’ya dönen Bedii, Marangoz’un evinin önünde rikkate gelir. Yaşlı gözlerle evi seyreder.
 
Bedii, Barla’dan ayrılınca Çam, Çınar ve Katran ağaçları yalnız kalır. Ama Sıddık Süleyman, Muhacir Hafız, Şamlı Hafız ve Abdullah Çavuş, Bedii Barla’daymışcasına nöbete devam ederler. İhtilâlciler 1960’da çınar ağacının dallarını keser. 60 yaşındaki ihtiyar Süleyman çaresizlik içinde çocuklar gibi ağlar. Bu defa 28 Şubat 1997’de katran ve çam ağacını keserler. Kâinat Sıddık Süleyman gibi ağlar.
 
Zeyl:
 
Sevgili okur; şimdilerde manevi bir ihtilâl yaşanıyor. Şehirlerde ağaçlar katlediliyor. Dolayısıyla seninle buluşacak yerimiz de kalmadı. Bedi, Barla’da geceleri üzerinde tenezzüh ve tefekkür edip dünyaya notlar düştüğü çınar ağacının kendi türünü temsilen cennette bulunacağını söylemiş. Keşke Marangoz Mustafa ve Bedi gibi şehirlerde de sevenlerin buluşabilecekleri ağaçları olsa ve o ağaçlarla sevdaları sonsuzluğa taşınsa… O ağaç cennet ağaçlarından bir ağaç olsa ve dünyadaki gibi o ağacın altında buluşsalar…
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir