Acısı Acım Oldu

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
Acısı Acım Oldu
 
Kadın tuttu ellerimden gözlerimin içine baktı dolu dolu…"Kızım yazar mısın bu kadersizin yazgısını satırlarında?"
 
 Kadın; kadınca düştü yüreğime, sımsıkı tuttum ellerinden. Acısı acım oldu.
 
Kader deyip her şeyi sineye çeken Anadolu’mun çilekeş kadınları… Gelin oldukları zaman aile büyükleri tarafından "Kızım o eve gelinliğinle girer, kefeninle çıkarsın" denirdi. Daha çocuk yaşta olan kızlarımızın hayalleri yerle yeksan olurdu. Üzerlerine koca bir dağı devirip el kapısına gönderirlerdi. Sonrası mı, koca bir ömrü çocukluklarına özlem duyarak geçirirler.
 
Cam kenarı yolculuğumun keyfini çıkarmaya hazırlanırken sessizliğimi, Semiha Teyzenin yaralı sesi böldü. Aslında her yolculukta kendime iki bilet alırdım. Biri bana biri yalnızlığıma.  Yolun nasıl bittiğinin farkına varmazdık. Bu sefer yalnızlığıma ayırdığım koltuğu yer yokluğundan Semiha Teyzeme vermişlerdi. Yolculukta muhabbet etmeyi sevmediğimi söylemek de hoş olmazdı.
 
Bu arada sorularıyla kısa zamanda özgeçmişimi de öğrendi. Kendisi benden 90 km önce inecekti. Kızına gidiyormuş. Tabi ki öğrenirken öğretiyor da.
 
"Biliyor musun kızım kendime, sus, sakın konuşma rahatsız etme yol arkadaşını, dedim ama kendimi tutamadım be yavrum, dayanamadım.  Öyle doluyum ki her birimiz ayrı bir yerde acı içindeyiz. Evlat acısı nedir bilmezsin. Rabbim yaşatmasın da.  Birkaç yıl önce yavrumu kaybettim. Marmaris’ten yanıma geliyordu. Trafik kazasında yitirdim." Anlatırken gözyaşlarını da tutamıyordu.  Gözyaşları oluk gibi akıyor, kurduğum empatiyle ben de yol arkadaşımın gözyaşlarına eşlik ediyorum haliyle.
 
Ben ki sevdiklerimi bir kurgunun içine toplar, karakterlere hayat verir ve rollerini oynatır, sonunu acıyla bağlayıp, ona da ağlayan bir insanım. Karşımda acısını içine sığdıramayan bu insana nasıl duyarsız kalabilirdim ki.
 
Anlatmaya devam ediyor, ilkleri hazmetmeye bile fırsatım yok.
 
"İsmail’in yatakta son günleri… Odadan ayrılmam bile korkmasına yetiyor. Yalnızlık korkusu, terk edilmek korkusu sarıyor. Bana yaşattıklarını silkeliyor üstünden. Hovardaydı, çapkındı çok, her türlü pislik vardı. Sürekli başka kadınlarla beni aldattı. Fakat çocuklarımı aç bırakmadı en azından. Bizi aç bırakmadı, sokağa atmadı, kimseye muhtaç etmedi, gene de iyiydi. Daha beterleri var değil mi kızım?"
 
Bunları söylerken önce çehresine bir kıskançlık, sonra gözlerine derin bir hüzün çörekleniyordu. Ardından gelen yine acıma duygusu…Felçli eşine, kimseye muhtaç etmeden, 2 yıl boyunca bakmış. "Çok yoruldum, hastalık süreci biraz daha uzasaydı, belki kaldıramazdım." dedi. Anlatırken hiddetleniyor yine. ‘"Ona dedim ki öyle bir zaman gelecek, elime düşeceksin ve ölürken gözlerimin içine baka baka öleceksin. Aynen de öyle oldu kızım, gözlerimin içine baka baka öldü! Yüreğim onu affetmedi hiçbir zaman. Helal de etmedim biliyor musun? Dilimle söylesem ne, kalbim razı gelmiyor ki."
 
 Anlatırken tekrar o anları yaşıyor gibi. Hiddetleniyor, kızıyor aldatılmayı hazmedemiyor. Ve sonrası tekrar hüzün, acıma duygusu arasında gidip geliyor. "Acaba kızım ben mi eksiktim, kendime bakmadım mı çocuklardan, bundan mı gözü dışarıdaydı. Yoksa soğuk bir kadın mıydım, bilemiyorum."
 
Ben de bilemiyordum. Bildiğim hüzne karılmış bir yaşanmışlık. Kaç yaşına gelirseniz gelin, üzerinden kaç yıl geçerse geçsin, izleri hep sizinle.
 
Kısa da olsa arada söz sükûnetin oluyordu. Nasıl bir cümle kursam da biraz serinletebilsem ruhunu? Bu durumda kuracağım bütün cümleler sıradan ve tehlikeliydi. En güzeli dinlemek ve dinlendirmekti yüreğimde.
 
Bu yolculukta kendimle baş başa kalmam artık mümkün değildi. Öyle bir doldum ki hikâyesiyle bir yanım susmasını diliyordu. Diğer yanım ilginç ve bir o kadar da acı dolu yaşamını merak ediyordu. Kötü bir şey daha vardı. Yolculukta konuşmak ve de sürekli, dönüp dinlemeye çalışmaktan da araba tuttu.
 
Duygu yoğunluğu ve uykusuzluktan yorgun düşen bedenim yarınki koşuşturmayı nasıl kaldıracaktı onu da bilemiyorum. Koltuğuma yaslanıp başımı cama doğru döndüm. Karanlığı delen zayıf ışık demetlerinden başka bir şey görünmüyordu. Gözlerimi kapattım dinlendirsem iyi olacak.  Kafamda alıp vermeye devam ediyorum. Kendimi onun yerine koyuyorum. Kaldırabilir miydim, sonra hayatımı zehir eden adama dönüp bakabilir miydim? Böyle bir kabulleniş bana göre miydi? 
 
Ohh o anlattıkça rahatladı bense allak bullak oldum. Uyu uyuyabilirsen şimdi. Deli gibi konuşuyorum iç sesimle. Bir anda onun yerinde oluyorum. Senaryoyu yazıyor, oynuyor ve her hüzün sahnesinde de gözlerim dolu dolu oluyorum.
 
"Kızım uyudun mu? Çenem susmadı yine. Kendime söz vermiştim konuşmayacaktım, rahatsız etmeyecektim. Tutamadım kendimi kuzum, bir de kitap yazdığını dedin ya nasıl sevdim seni, nasıl kanım kaynadı.
 
Bende acı bitmez kızım, sabaha kadar anlatsam bitmez.
 
Biliyor musun, büyük kızımı kendi elimle yaktım. O istemedi aslında ve bizim zorumuzla bir doktorla evlendi. Mutlu mu oldu hayır, hep mutsuz oldu. Bir kızın kaderi anasına benzer. Onun kocası da hovardanın teki çıktı. Hayatına başkaları girdi ve kızımı 20 yıldan sonra bıraktı. Kızımın ruh sağlığı bozuldu, uzun süre tedavi gördü. Kendi kabuğuna çekildi hep susuyor. Yavrum bunca acıyı kaldırmak çok zor. Acaba diyorum ben ne yaptım da böyle bir imtihana tabi tutuldum. Okumuştu kızım. Çalıştırmadı, okumaları da hep boşa gitti.  Destek oldum kendi yağıyla kavrulsun diye. Kızlarını okuttuk. Küçük Zeynep’imde üniversitedeydi.  Yavrularının da olan bitenden psikolojisi bozuldu"
 
"Oyy teyze ne zor bir sınavın varmış senin de" dememle gözyaşlarına boğuldu tekrar. Hayatının neresinden tutmuşsan elinde kalmış. Hiç mi yüzün gülmedi, hep mi acı olur? Oluyormuş işte.
 
Allah’ım neydi bu başıma gelen? Sormaya korkuyorum artık, sordukça yenisi geliyor. Yenisi önceki acıyı bıçak gibi kesiyor.  Nasıl teskin edeceğimi de bilemiyorum artık, midem de iyiden iyiye bulandı. Tekrar yüzümü camdan tarafa döndüm.  
 
Hayırlısı ile bir varsaydım. Teyzenin ne uyumaya, ne de susmaya niyeti var. Galiba benim dinlemeye yüreğim kalmadı.
 
Omzuma dokunarak kaldığı yerden devam etmeye başladı ve ben tekrar ona dönmek zorunda kaldım.
 
"Hep yanlarında olmaya çalıştım. Ama babanın yerini dolduramıyorsun işte. Zeynep’imin acısı diğer acıları bıçak gibi kesti. 2013 yılına girerken, yılbaşı gecesi kendisini 8. kattan aşağı atıyor. Haberi ulaşınca ateş düştü evimize, ateş düştü yüreğimize. Yandı yavrum yavrusuna. Ben hem yavruma hem de yavrusuna… Daha 18’indeydi kızım, daha körpeydi. Soğuk toprakların koynuna bıraktık torunumu. Sonradan öğrendiğimize göre birkaç gün önce babasıyla telefonda konuşmuş. Ne maddi ne de manevi desteği yoktu yavruma. Para istemiş galiba. Artık baba ne dediyse çok üzülmüş ve bu durumu kaldıramamış. İşte böyle babalar var yavrum, baba değil de babalık."
 
Aman Allah’ım bir de torununu kaybetmişti. N’olur daha anlatmasın, bir yenisini daha kaldıramayacağım.
-Muavin bey, Malatya’ya çok kaldı mı?
– 40-50 km var.
– Kızım sen de mi Malatya’da inecektin?
– Yok teyze Elazığ’da ineceğim ben. Molada inip biraz hava almak istedim, ondan sordum.
Nasıl bir yolculuktu bu böyle!
Semiha Teyze;
"Ahh evladım kendime söz vermiştim. Konuşmayacaktım yolda, kimseyi rahatsız etmeyecektim. Sen söyle, bunca dert nasıl içerimde dursun?"
Acısı Acım Oldu
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir