MEHMET ALİ BAL
Alim İsm-i Şerifi Ve Saatler
El-Alîm İsmi Şerifi “Mutlak bir şekilde ve yegâne, her şeyin başlangıcını ve sonunu, gizli ve açığını bilen, yerde ve gökte, dünyada ve ahirette, şehadet ve gayb âleminde ilminden hiçbir şey saklı kalamayan, ezel ve ebed arasında bulunan her şeyi ezelî ve ebedî ilmiyle kuşatan” Allah’ın (cc) güzel isimlerinden biridir.
Alim kelimesi “Alime” fiilinin mübalağa kipidir, “Çok bilen” manasındadır. Alime fiili “Bilmek, idrak etmek, anlamak, tasdik etmek” manalarına sahiptir. Bir şeyi yakinen bilip tasdik etmek manasını taşımaktadır ki, Yasin 26. Ayetteki “Keşke kavmim bilselerdi” kelimesi bunu tam ifade etmektedir. Bu kökten türeyen “Alleme” fiili ise “Birine bir şey öğretmek, bildirmek” manalarındadır. “Aleme” ise “Bilgi hususunda yarışmaktır”. “İ’teleme” ise “Bilmek, suyun akması, şimşeğin dağda parıldaması” manasındadır. “Tealleme” fiili ise “Öğrenmek, kültürlü olmak, bir işi sağlama bağlamak” manalarındadır (El- Mevarid, Alime kelimesi). Kelimenin türevlerinden olan “Alleme” fiilinin “Veseme” fiili anlam öbeğinde “Bir işaret ile temyiz etmek, vasıflandırmak, geri kazanmak, yeniden öğrenmek, yeniden öğrenme veya kazanma amacıyla işaretlemek” anlamları vardır. Aynı fiilin “Derrese” (Ders verdi) anlam öbeğinde ise “Eğitmek, bilgilendirmek, birinin fıtratını yumuşatmak, eğitim ile şekillendirmek, birinin zihnini şekillendirmek, bir bilgiyi iktisap ettirmek” anlamları görülmektedir. “Alem” kelimesi de Alime fiilinin kökünden gelmektedir.
Dolayısıyla, bu sınırlı sayabildiğimiz anlam zenginliği bile “Alim İsmi Şerifinin” ihata ve vüsatını göstermektedir. Bu kapsamda, İslam alimlerinin dikkatli ifadelerinden yararlanırsak şu tarzda ifade edebiliriz. Allah (cc), her şeyi tam manasıyla yani hakkıyla ve mutlak biçimde bilir. Bu bilme insan aklının ve diğer varlıkların hiçbirinin erişemeyeceği şekilde her şeyin, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilmeyi kapsamaktadır. Aslında Uluhiyet tavsifinden hareket edersek; bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi bilme de zatının (cc) mahiyetindedir. O (cc) bilir ve bilmeyi dahi yaratmıştır. Bu bilginin ne sınırı ne de mahiyeti bizim idrakimizin kudreti dâhilindedir. O Allah ki (cc), ezelden ebede her şeyi mutlak ve yegâne bir şekilde aynı tarzda zamanı ve mahiyeti kendine ait tarzda bilir. İnsanların bilmesine gelince, bu bilme nispi ve arızidir, mutlak ve zati veya asli değildir. Allah’ın (cc) bilmesi mutlaktır, zatidir, aslidir; O’nun bilgisinde dereceler, mukayeseler, sınırlar yoktur. Hiçbir şey O’nun bilgisi dışında değildir ve hiçbir şey, O'na (cc) gizli olamaz.
Bu asli ifadeye dikkatli bir anlama cehdiyle yaklaşırsak, kelimeye başka manaların da kaynaştığını görürüz. Yani, diyebiliriz ki “Alim” kelimesinde, kudret sıfatı veya Kadir isminin manası da mahfidir(Gizlidir). Görmek, işitmek gibi fiillerde zaten kendi sahalarına dair bir kudret manası vardır. Ancak, Alim ismindeki mana, “Bilme kudretini” de kapsayan daha geniş manada bir Kudret sıfatı ve manasıdır. Bu tıpkı Fransızca gibi bazı Batı lisanlarındaki “Bilmek” fiilinin “Muktedir olmak” fiili tarzında kullanılmasına benzemektedir. Nitekim, “Alim” İsmi Şerifi Kuranı Kerimde kudret sıfatı ve fonksiyonu da ifade eden "Hakîm", "Semî", "Vâsi", "Azîz", "Habîr", "Halîm", "Şâkir", "Kadîr", "Hallâk" ve "Fettâh" gibi cemâl ve celâli tecellileri haiz isimlerle çeşitli terkipler oluşturmuş şekilde görülmektedir.
Alim ism-i şerifi tevhit akidesi içinde hakiki anlamını kazanmaktadır. Eğer her şeyi bilmeyen bir özne söz konusuysa, mutlak anlamda eksik bilgiye sahiptir demektir. Eğer bilen her şeyi yapamıyorsa, yapma kudretinden mahrum ise o da eksik biliyor, nispi biliyor demektir, mutlak ilim kudretini haiz değildir demektir. Elbette ki yapan bilir ve bilen yapar. Belki de bu yüzden bu iki kelime bazen birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu prensibin bizim nispi dünyamıza kazandırdığı bir ölçüyü tekrar hatırlatmakta yarar vardır: Eğer her şeyi yapan siz değilseniz her şeyi bildiğinizi iddia etmeniz hem gülünç olur hem de trajik sonuçlar doğurur. Bilme meselesi bu yüzden ilim erbabının olduğu kadar dünyayı avucuna alabilecek gerçek cihangirlerin de meselesidir.
Tevhit akidesi, Alim İsminin tecellilerinin sergilendiği ayetlerde özellikle gösterilmekte ve idraklere zerk edilmektedir. Mesela «Gaybın anahtarları yalnızca O'nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah'ın bilgisi dahilinde, Levh-i Mahfuz'da) olmasın.» (Enâm Sûresi, 59).
Tevhit akidesi ve hakikatinin yoğun bir şekilde görüldüğü Haşir Suresinin son üç ayeti Alim İsmi şerifini tevhit ekseninde Allah’ın (cc) kudret ve sanatına hususi atıf atıf yapan Esma-i Hüsna’sı ile birlikte zikretmektedir: “Allah O'dur ki O'ndan başka ilah yoktur. O, yaratılmışların kavrayış alanı dışındaki şeyleri de, duyuları yahut akıllarıyla kavrayabildiklerini de tek bilendir. O, Rahman ve Rahimdir. Allah O'dur ki O'ndan başka ilah yoktur. Mutlak Hakim, Kutsal, Kurtuluşun Tek Kaynağı, İman Bağışlayan, Doğru ile Yanlışın Tek Belirleyicisi, Üstün, Eğriyi Düzeltip Doğruyu İhya Eden, Bütün İhtişamın Sahibi! Şanı yüce olan Allah, insanların ilahlık yakıştırdıkları her şeyden münezzehtir. O, Hâlık (Her şeyi yaratan), Bâri’ (Yoktan var eden), Müsavvir (Her mahlûka suret veren) Allah’dır. Esmâ-ü’l-Hüsnâ (en güzel isimler) O’nundur. Göklerde ve yerde ne varsa, O’nu tesbîh eder. Çünkü O, Azizdir (Kudreti daima üstün gelen), Hakîmdir (her işi hikmetli olan” (Haşir; 22-24). 22. Ayetten itibaren Tevhit Hakikatinin ikame edildiğini görmekteyiz. Allah yegâne ve mutlak bilmesiyle gayb ve şehadet âlemlerini bilmektedir. Takip eden ayette ise ilk ayette olduğu gibi Tevhit cümlesi başta tekrar edilmektedir. Sonra da Allah (cc) bu ayetlerde nesc edilen Tevhit hakikati çerçevesinde kendi isimlerini saymaktadır. Hatta lafzen de kendi şirki nefyetmektedir. Son ayette ise Halık, Bari ve Musavvir isimlerini zikretmektedir. Bu Tevhit hakikatinin ifade birliğinden de anlıyoruz ki, Alim ismi ile bu sayılan isimler arasında bir bağ olduğu bizlere adeta işaret edilmektedir. İlim ile yaratma, suret verme ve kusursuz yaratma arasında elbette ki bir bağ olacaktır.
«Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.» (Mülk, 14) ayetinin İslam alimleri tarafından da yorumlandığı biçimiyle de anlaşılıyor ki, Alim ismi ile Haşir Suresinin son üç ayetinde sayılan isimleri ve tecellileri arasında hususi irtibatlar vardır. Ve bu irtibatlar, fiili ve devam eden bir yaratılışın içindedir, bu yüzden de Allah (cc) her şeyden hakkıyla (Yani fiilen) haberdardır buyurulmaktadır.
Allah’ın (cc) bu bilmesi Ayetl Kürsi’de buyurulduğu gibi Hay ve Kayyum isimlerinin de tecellileriyle tevhit olmaktadır, buradan da anlıyoruz ki, Onun (cc) bilmesinde de bir kesinti, uyku, vs. bir eksiklik ve kusur bulunmamaktadır.
Meselenin dini hükümlerine ilişkin yönünü büyüklerimize bırakarak, bizim istifademize ve idrakimize dair bir tespitimi paylaşmak isterim. Şöyle ki, Allah (cc) Alim-i Mutlaktır, mutlak ilim sahibidir. Elbette ki O’nun yarattığı âlemler gibi bilgiler de “Nispi (Göreceli) bilgilerdir”. Ancak bu tabir ile “Nispi bilgiler” veya “Dünyevi maddi bilgiler” küçümsenmiyor, yok sayılmıyor. Ehlisünnet akidesince “Eşyanın hakikati sabittir”. Mevcut beşeri ve maddi nispi bilgiler de bu kapsamdadır. Yani bilimsel bilgi vardır, maddi fonksiyonları vardır, kendine özgü bir mahiyeti mevcuttur. Yadsınamazlar. “Nispi veya arızi” tanımlaması tahfif veya “Mutlak Bilginin” yanında yok saymak için değildir. Aksine “Nispi kavramı” maddi ve bilimsel bilginin geliştirilmesine, eleştirilmesine, denenmesine, eşyaya tatbik edilmesine, vs. delalet etmektedir. Bu yaklaşım, bir anlamda İslam Dünyasının belli asırlarda maalesef reddettiği veya yanlış yorumladığı, günümüzde ise cehaletle birlikte daha ziyade ihmal ettiği bir yaklaşımdır. İlim ve teknoloji çağına özellikle atıfları olan Alim İsminin tecelli ve tezahürlerine erişme cehdini içermektedir.
Mutlak ilim sahibi olan Allah (cc) daimi bir yaratma ve “Göklerde ve yerde bulunan her bir canlı, ihtiyaçlarının giderilmesini O’ndan diler. O, her gün (Her an), (İlâhî Zât olarak sıfat ve isimleriyle) ayrı bir tecellidedir” (Rahman, 29) ayeti hükümleri çerçevesinde daimi bir tasarruf ve tecelli etmektedir. İnsana düşen bu umumi ve daimi var oluşu idrak etmeye, görmeye ve gözlemlemeye ve tefekkür etmeye çalışmaktır. O’nun ilminin mutlak oluşu , nispi hakikateler dünyasında insanın tamamen kendini ilimden uzaklaştırmasını değil, tam aksine daha fazla bilme ameliyesine yoğunlaşmasını gerektirmektedir. İnsan sürekli mütecessis, müdekkik ve kendi içinde disipline olmuş durumda bulunmalıdır. Zira Allah (cc) evrende sürekli bir yaratış ve tecelliye sahiptir. İnsanın bu var oluş dünyasından uzak kalmaması gerekmektedir.
Vakıa Alim ism-i şerifi ve ilim sıfatı dogmayı, sorgusuz sualsiz inanmayı, inandıktan sonra donuklaşmayı değil aksine merakı, sürekli bir araştırma cehdini, bilme aşkını gerekli kılmaktadır. Bu yüzdendir ki tefekkür övülmektedir. Alim ismi var ki, O’nun yarattığı akıl sahibi varlıklar olarak o isme temessük edelim. Eğer Allah (cc) bu temessükü murat etmeseydi, sadece Kudretiyle yaratır ve Alim ismini Esma-i Hüsna’sı içinde bize bildirmezdi. Biz sadece O’nun (cc) bize bildirdiklerini bilmiyor muyuz (Bakınız, Bakara 31: “(Melekler) dediler ki: 'Seni (Her türlü noksanlıktan) tenzih ederiz; senin bize öğrettiklerinden başka bizim için bir ilim yoktur. Şüphe yok ki Alîm (Her şeyi bilen), Hakîm (Her işi hikmetli olan) ancak sensin!”? Allah’ın (cc) bize bildirdikleri, bizi düşünmeye, akletmeye, ibret almaya yöneltiyor hiç kuşkusuz.
Kapsamlı bir Dua Kitabı olan Cevşen’de Alim İsmi defalarca zikredilmiştir ki, biz de çoğunu zikredeceğiz ve Alim İsmini şefaatçi yapacağız: “Ey bütün varlıkları kuşatan, ezeli ilmiyle her şeyi bilen Alim” (1/4). Ey her şeyi kuşatan ilmiyle bütün gizlilikleri bilen Allam-ül Guyub” (11/1). “ey ezeli ilmi olmuş olacak, gizli ve açık her şeyi ihata eden” (18/10). “ey geniş ve kuşatıcı (İhata edici) ezeli ilmi her zaman ve mekânda cari olan” (53/1). “Ey her ferdin gizli ve açık bütün arzu ve isteklerini bilen” (61/1). “Ey yeryüzünde fesat çıkaran ve nizamı bozan müfsitleri bilen ve ceza gününe kadar kendilerine mühlet veren” (70/10). “Ey her türlü sız ve gizliliği, gayret ve maksadı bilen Alim” (78/8). “Ey ezeli ilmi bütün ilimlerden nihayetsiz üstün olup, her şeyi bilen” (86/8). “Ey ezelden ebede kadar olmuş olacak bütün gizlilikleri ancak kendisi bilen” (89/1). “Ey sadece rızasını arzulayan ve teslimiyetle kulluk edenleri çok iyi bilen Alim” (94/4). “Ey ezeli ilminin başlangıcı olmayan” (97/1). Bizi Alim İsminin sırlarına ve feyizlerine ve tecellilerine mazhar kıl. Bizi cehaletten, Senin bir an dahi olsa bizi ve bütün varlığı bilmemekten münezzeh olduğunun farkına varmamaktan koru. Bizi her an senin gözetimin altında olmanın bilinciyle yaşamayı, erdem ve ahlak sahibi olmayı nasip et… Alim ilminin tecelli ve tezahürlerinden olarak zamanımızın bilimsel gelişmelerini takip etmeyi mümkün ve müyesser kıl… Aklımızı, kalbimizi Alim İsminin tecellileriyle doldur. Amin…
Saygıdeğer dostlar, anlıyoruz ki, sanatın ve güzel sanatların içinde veya arka planında ciddi bir bilgi iktisabı söz konusudur. Bilimsiz ve bilgisiz salt dış güzellik veya Alim isminin tecellilerinden mahrum bir sanat eseri mümkün olamaz. İlim yüzyılımızın ana aksıdır. O’nun üzerine ikame edilen güzel sanatlar bir değer ve kalıcılık ifade etmektedirler.
İştigal alanım olduğu için söylemek istiyorum ki özellikle günümüzde lüks saat ve aksesuar sektöründe de, güzel sanatlar, tasarımlar ve zanaat mesleği bir bilgi omurgasına sahip olmalıdır. Nitekim biz sanat değeri olan lüks saatlerin ve aksesuarların seçimini, zamanı okuyabilen bilgi ve yaklaşımları edinerek, ciddi bir gayretle yapmaktayız. Yakın gelecekte bizatihi kendimiz de reel üretim yapmayı düşünmekteyiz. Bu yolda; sizlerin, sanat değeri yüksek saatlere tutkun dostlarımızın teşvikleri, ilgileri bizi daha da cesaretlendirecektir.
Sanatın ve zamanın değerini bilenlere selam olsun.