NECATİ SARICA
Aşk Mezarında Son Günüme Kadar
İğreti bir tahterevallisindeyken hayatın
bir çaresi bulunur mu diye düşerken
düşündüğün
ve benim düşünmek korkunçtur deyişimle
bir tutunup bir düştüğün benimle
Eğer aşık olursan
aşka düşersen
koltuğuna iliştirilmiş bir tiyatro seyircisi gibi izlerken kendini
göze uyku sokmayan gazabıyla yakalanırsan
hayatın acımasız masumiyeti sen
hem iyinin hem kötünün arkasında kalan
derbeder dersin, dertli dersin benliğime
her yere temel atılmaz, taş taşınmaz dedikleriyle sen
eksikliklerimden dökülen
iyiliğin ve kötülüğün arka bahçesinde
bizim seviştiklerimiz
korkular ve çağların yanılgısıyla
üstmüze sıçrayan kan
Bedenime sürülürken bir merhem yarasına çıkardığın iniltiler
ve senin meme uçlarından sızan kan
eğriliyor muyuz yoksa
sana dudaklarıyla sızan kan
kanser olmuş gül mevsimleriyle bir harikası
yeni açılan çiçek yaralarıyla
gönlümün bir tutamağından üşüyen horozlara
kan eğrisiyle rengarenk kazaklar örmeye
rengârenk firketeler takmaya saçlarına
cennet ve cehennem bahislerinden ötesine
ya hak silinmez bir dilimizde
yeni bir konuşma gelene kadar günlerimize
şaha kalkmış atlarımızın cici toynaklarından kan sızana kadar
Dil dile değdikçe
dudak dudağa değince
en son dişlerimiz kırılıyor
ve kavislerle eğrile büğrüle yürüdüğümüz yolların
bir çizgisi yoktu
kelimelerim arsız
benim bir sokak lambası bile olamadığım seviştiğimize
hani şu sokak lambalarının ağaçları şaşırttığı
ve benim seni şaşırtamadığım
dönüyoruz işte bir şal altında horozibiği zillerin sesiyle
hu sesine dervişlerin
yer toprak gökyüzü seslerine
sokak sesleri eklediğimiz sevişmelerin
bize çok günah ettiğimiz
seviştikçe bakır çalığı esrik bir armonisi
kalaylı kaplar gibi
piyanonun tuşlarında bir caz buğusu
kötürüm bıraktığı sevişlerin bir ezgisiyle
kan sıçrıyor
sıçrayan kan çocuklar kadar küçük atlarımızın cici toynaklarına
kan kana karışıyor ve bir yudumluk kadehe
Dolusuyla içtiğimiz ecele bir şerbet
ve şehvet her anımıza kaş göz ediyor
kalbimizin kuşu mu uçmuş ve biz kendimizden korkmuşuz
günah ettiğimiz kendimize
çimdiklenmiş kapılar
boşluğa çekilmiş kılıçlar gibi
kapının pervazından tut ellerim ağlıyor
ziller çalıyor ve her yerimizden yanacak
bir mum ışığı bir de çırak kökü
küllerden yatağımızda
yer gök yıkılacak üstümüze
her anımız bir hayret makamından fışkırıyor
Şaşırt beni ve beni söyle
iyi bir günümüz olsun
inciten sözlerimiz olsun
şiddet zonkluyor şakaklarımızda
ve bir dur bekle yeniden başladığımız yere dönelim
benim sözcüklerle ulaştığım yerlerden gelirken
ve senin şehvet kapılarından dönerken
bir bilinmeziyle
bir uyusak bir yeniye uyansak dediğimize
Ne söylesek boş
hayat saçmaladığımız yerden başlıyor
kelimelerim tükendikçe
ne söyledilerse söylenmiş
enine boyuna üstümden sıyırıp atmak istediğim
şu yaşamak dedikleri gömleğinden sıyrılıp gitmek istediğim
intihar değil
ve bir feragat sayılmasın
hakikat meleği ölümün karşısında sade bir selam duruşuyla
ölmek istediğim
yakası yırtık ve lacivert koyusu kuyusundan çıkamadıkça
son bir umut aşka tutunup tutuştukça
kaybetmek ya da kazanmanın olmadığı bir rüyada
aşırı ucuz çözümlerden geçtiğimizin resmidir
Eğer âşıksan
Bu gece bir an, bilgece konuşmanın vakti değildir
daha güzelliğin en bulanık halindeyken
ve bu noktada ihanet hiçbir noktasıyla açıklanmasına yetmez
isimlendirilemediğin kendince
ihanet bir terk edişten
bir bırakıştan çok fazlasına bir şeydir
çöl gecesinde vurgun yemiş dudaklarla söyleyemediğim
sonsuz sayıda cehennemlerin bile açıklayamadığı sorularla
hayatın acımasız masumiyeti sen
hem iyinin hem kötünün arka bahçesinde kalan masumiyetin
nirengin yok her şey iğreti
sayısız dallanıp budaklanışlarıyla insan oluşunun
cebirsel geometri problemlerinden
fabrika girişi önündeki bir açıkhava toplantısına kadar
zerre kadar hakikat için
beni aşan
beni aşan
beni aşan ve seni aşan "fazlaya" bizde bir zuhur yok
Evet sık sık önemli olanın hatırlandığı
bir sorusu şöyle de sorulabilirdi
bir aşk karşılaşması
başlangıçta bulanık gelen güzelliğin
karar verilemez
sırrına nüfuz etmeye çalışırken kuyusuna düşen benliğim
karşılaştığın şeyi asla unutma
devam et
çoklu var oluşun bütün bileşenleri bir araya gelirse
saf benlik arzusu çilenin ve çileciliğin başladığı yer
ey sen
esiri olduğun kurgunun muğlaklıkları arasında
korunamadığınla
ve benim koruyamadığım, korunamadığımla
bütün bildiklerimin bir avuç hakikate zorlanmasıyla
ve "ben"imle "sen"in
bana bile yetmiyor bir avuç kerametim
eğer âşık olur aşka düşersen
hayatı kendisinden başka bir şeyle ölçmek için
işte tam da burada başlayan bir yeni adımın uğultusu
kulaklarımızı sağır ederken ve gözlerimizi görmeyen hiçbir şeyi
bilemediğimiz
tanıyamadığımız
benim "necat" kapılarında beklediğim sanki buymuş diyemediğim
son günüme kadar bitmeyen bu şiirin
sanki en son dalgalarıymış gibi
içime sızan
aşk mezarında son günüme kadar