'' Askıda Ekmek / İhtiyaç sahipleri bişey sormadan alabilir .''
Aslında daha önce duymuşluğum vardı bu güzel geleneği, hatta bir Fırın camında buna benzer bir yazıyı okumuşluğum da… Ama bu resim beni geçmiş bir anıya götürdü, hatta belki bir pişmanlığı hatırlatıp sızlattı içimin yaresini…
Seneler önce bir ramazan gecesi bir iftar daveti dönüşü ama vakit gece yarısına yakın, yüzünü muhtemelen tanınmamak için sarıp sarmalamış bir kadın… Bir çöp konteyneri yanında çöpteki poşetlerden ekmek seçip elindeki başka bir poşete telaşla koyuyor… Büyük ihtimalle bir anne ve sahurda yiyebilecekleri bir şey yok…
Aslında komşuluğun insanlığın ölmediğini düşündüğüm bir şehirde yaşanıyor bunlar… Neden, niçin, kimse bilmiyor mu, muhtaç olmak utanılacak bir şey mi ki … Yanına gitsem, kaçıp gider mi, utandırmış mı olurum… Sorular… Korkular… Mahcubiyetler… Pişmanlıklar…
Sonra bu resmin içimde oluşturduğu hüzünle karışık bir sevinç… Dilimden dökülen şu cümle ''Böyle insanları çoğaltsın Rabbimiz… Hz Ömer’e (ra.) komşu eylesin inşallah… ''
''Dağlara buğdaylar serpin. Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler…'' diyen Hz. Ömer’in (r.a) hassasiyeti lazım bize…
Ama bu hassasiyeti; akrabalık, hısımlık, iş veya başka ilişkilerimizin olduğu insanları (ki çoğu ihtiyaç sahibi değildir) bir önceki gidilen iftar davetinden daha gösterişli daha zengin bir sofrada ağırlayıp sonrası ve öncesinde edilmiş bir duada, iyi bir şeyler yapmış olmanın huşusuyla Yaradan’dan af ve lütuflar istediğimiz, hatta duanın bir yerlerinde, zulum altındaki cümle ümmeti Muhammed'i katınca vicdanlarımızı rahatlattığımız, dünyalık lakırdılarla da bir güzel taçlandırdığımız iftar davetleriyle kazanmamız ne kadar mümkün? Hatta hiç mümkün mü?
Bizler yerde ekmek görünce, yerden alıp öpüp önce başına sonra bulabildiği en yüksek yere; bir duvar üstüne ya da ağaç dalına koyarak büyümüş çocuklarız. Bizde ekmek, Mushaf gibi mukaddestir.
Kardeşlik, komşuluk, paylaşmak, yardımlaşmak işte bütün bu kavramlar da bizim özümüzde yaradılışımızda olan, yani ümmet olabilmek hatta insan olabilmek için en az o ekmek kadar mukaddesliğine hürmet edilesi şeylerdir…
Oruç bize aç kalmamız için değil açlığı ve aç olanı anlamamız ve olanımızı bölüşerek aç olanı yedirip, açık da olanı barındırmamız, kardeş olduğumuzu ümmet olduğumuzu hatırlamamız içindir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de infak konusu bir çok ayette geçmiş ve Rabbimiz bizleri uyarmıştır…
Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (Bakara Suresi, 3)
Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir." (Bakara Suresi, 215)
Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 274)
Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Tegabün Suresi, 16)
Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Ali İmran Suresi, 92)
Cennet nimetine ulaşmamız için ayet ayet bize yollarını anlatan Rabbimizin lutfu ile bu ramazan o ömür askımıza asabildiğimiz kadar infak poşetleri asalım…
Eskilerin deyimiyle; ''Bu dünyada dağıtalım ki ahrette ikram etsinler…”, “Ne verirsen elinle o gelir seninle…”
Hadi Bismillah!