MEHMET BAŞ
Aşkın Kayıp Defterinden Notlar 5
Sonsuzluğu içebilir misin dedi adam. Faniliğin kristal kadehini kıran bir günün sonunda… Ölüm gelinlik giymiş bir kız gibi çıka geldi, hep birlikte ağladık…
Adressiz bir kurşunun kalbe saplanan hikâyesini bilir misin? Bilir misin dağ yurtlarında avutulmuş çocukları… Gözlerim gözlerinin avlusunda volta atarken…
Kalbimiz ocaklarda yanıp aralıklarda üşürken bir nisan çiçeğinin dallarında kala kaldı öylece…
Zaman bir tül perde gibi sallanıyor hayal pencerelerinin önünde. Kül olmuş anıların yazıldığı defterler birdenbire tutuşuyor…
Sırat köprüsünden geçerken ellerimden tutabilir misin diye soruyorsun. Ben senin ellerini hiç bırakmadım ki…
Gün ışığı pencerene düştüğünde
Işıl ışıl gülüşünle beni hatırla.
Işıl ışıl gülüşünle beni hatırla.
Kanadı olmayan kuşların gökyüzünü özlediği gibi özlüyorum seni… Simsiyah bir gecenin kalbine üç damla gözyaşı düşerken…
Aşkı sakız gibi şişirip şişirip patlatanların yanında gerçek aşıkların esamesi bile okunmuyor…
Dünyaya saklambaç oynamaya değil bulunmaya geldik. Bunun için kimse kendini kendinden kaçırmasın…
Mumdan kayıkları alevden denizlere sürdüğüm günden beri ne gemi kaldı ne ben kaldım ne deniz kaldı… Her şey bir ateş oldu…
Adımı merak ediyorsan geçmişin tozlu raflarını aralayıp yarı yolda bıraktığın ve üzerini karaladığın isimlere bakabilirsin…
Gülümse, sadece gülümse, yaşanan ve yaşanabilecek ne varsa.. inadına gülümse… Bir gül açsın dudaklarında..
Burnundan dumanlar çıkan bir at gibi geliyor ölüm; terkisinde hayat…
Yıkık bir mezarın içinde çoktan toprak olmuş adamların sözleriyle avunuyoruz… Ölüler dirileri yönetiyor sevgilim…
İnsan maddi kirlerinden arınmak için suyu manevi kirlerinden arınmak içinse tövbeyi ihmal etmemelidir.
Saçları bile ağarmış adamların kalpleri hala kapkara… Hayat masalında aldanıp durduğumuz yetmez mi?